Güncelleme Tarihi:
“Cam” adlı oyunla Başkent seyircisinin karşısına çıkan Horozoğlu, Levent Kazak'ın yazdığı Laçin Ceylan'ın yönettiği bu oyunun, gerek oyun gerekse anlatılış şekli bakımından neredeyse “grotesk”e kaçabileceğini söyledi.
Oyunun aslında çok birşey anlatmadığını ama bir yandan da çok şey anlattığını dikkati çeken Horozoğlu, “Bizim hayatımızda artık daha çok büyük şehirlerdeki insanlar birbirlerine yalan söylediklerini biliyorlar. Karşı taraf yalan söylediğini bildiği halde onunla görüşmeye devam ediyor. İlişkiler böyle saçma, mutsuz, bencil hale geldi. O yüzden bu oyun zaman geçtikçe herkesin yaşanan saçma ilişkilere alıştığına dair çok güzel bir saptama” dedi.
Türkiye'nin genelinde uzun süredir insanların tiyatroya gitmekten keyif almadığını, çünkü tiyatronun artık insana, güne dair bir şeyler anlatmadığını savunan genç sanatçı, “Cam”ın insanı anlatan bir durum komedisi olduğunu ifade etti.
Bir oyunun başarılı olabilmesi için seyircinin hayatında karşılığının olması gerektiğini, tiyatrodan keyif almanın tek şartının seyirciye kendisinden bir şey sunmak olduğunu anlatan Horozoğlu, “Hikaye izleyiciden koparıldığı takdirde tiyatroya sadece 'Gittim' demek için gidilir. Suna Pekuysal, seyircinin, 'Bugün çok büyük bir sanatsal görev yaptım kendime. O yüzden kendimi alkışlıyorum' diyerek alkışladığını söylemişti. Yani seyirci kendini alkışlıyor artık. Çünkü alkışlanacak bir şey yok. Ama mesela ben bu oyunda alkışın farklılığını hissettim” diye konuştu.
BATI'DAKİ PARANOYADAN BENİM SEYİRCİM NE ANLAR?
Türk tiyatrosunun 1940'lardan sonra batı tiyatrosunun oyun şekillerini, sahnelerini, tekniklerini ve hikayelerini aldığını anlatan “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” dizisinin genç oyuncusu, şöyle devam etti:
“Şimdi o hikayelerdeki parametreler burada çalışmıyor. Mesela İstanbul'da paranoya üzerine bir oyun izliyorsun Türk oyuncuların oynadığı. Oyunu İngiliz bir yazar yazmış. “İkiz Kuleler” devrildikten sonra Avrupa'da bir terörizm korkusu alttan alta veriliyor. O paranoyayı yaşıyor insanlar, ama bende yok. Şimdi benim seyircim bundan ne alabilir?”
Horozoğlu, bir tiyatro oyunu oynamak için 3 sene beklediğini ve bunun tek nedeninin artık Türkçeye çevrilen yabancı tiyatro oyunlarındaki “George” ya da “Michael” karakterini oynamak istememesi olduğunu aktardı.
“ASAF ÇİĞİLTEPE BOŞUNA ANKARA'YA GELMEMİŞ”
Ankara'nın hem tiyatro seyircisi hem de tiyatro eğitimi açısından İstanbul'dan farklı olduğu yorumlarına katılan sanatçı, bunun nedeninin Ankara'da İstanbul'a göre algıyı dağıtacak çok fazla birşey olmadığını işaret etti.
“İstanbul'da oyuncunun konsantrasyonunu dağıtacak bir sürü şey var. Bu bakımdan Ankara'da gidip tiyatro yapmak çok daha değerli hale geliyor. Çünkü o işin üzerinde çok daha fazla zaman harcıyorsun” diyen Horozoğlu, şöyle devam etti:
“O derdin üzerine daha fazla zaman harcıyorsun. Asaf Çiğiltepe'nin Ankara'ya gelmesi sebepsiz değil. O insanların hepsi İstanbul'a alışkın. 'Olmuyor. Anadolu'ya gitmemiz lazım' diyorlar. Ben Ferhan Şensoy'dan duydum bunu. Hiç öyle olduğunu düşünmüyordum. Ankara'ya geliyorlar, Ankara Sanat Tiyatrosu'nu (AST) kuruyorlar ve tiyatronun önünde kuyruklar oluşuyor. Böyle tiyatroları halk özledi. 'Seyirci yok' diye birşey yok. Eğer bu memleketin, bu insanların meselesini anlatırsan, o zaman seyircin var.”
“KÜLTÜR DEDİĞİN TEPER ADAMI”
“Çok partili hayata geçişle Türkiye'nin ekonomik açıdan dışa bağımlı olduğunu, bu sebeple kimin iktidara geldiğinin önemi bulunmadığını” savunan sanatçı, artık siyasi bir noktaya gelmek için 'birşeylerden geçmiş olmak' gerektiğini, siyasetteki bu durumun da kültür erozyonundan kaynaklandığını iddia etti.
Doğu'daki sorunun bile sanat yüzünden olduğunu anlatan sanatçı, bölgeye ilişkin ne bir film çekildiğini, ne de bir oyun yazıldığını halbuki yüzlerce, binlerce eser verilse sorunların birçok pencereden net bir şekilde ortaya konabileceğini ifade etti.
Genç sanatçı, “Kültür dediğin teper adamı. Bizim ortaoyunu dediğimiz zeka taşıyan hiciv tiyatrosu siyasetle çok alakalıdır, kimseyi tanımaz. Ölüm pahasına lafını söyler” dedi. Hicvin ustaları 'Hacivat ve Karagöz' tiyatrosunun da siyaseti bu yolla eleştirdiğini anlatan Horozoğlu, Ezel Akay gibi yönetmenlerin bu tür filmler çekmeye başladıktan sonra, bunları söylemenin kendileri için daha kolay gelmeye başladığını dile getirdi.
“FAST FOOD VAR DİYE MANTI YEMEKTEN VAZGEÇER MİSİN?”
Kültür ve Turizm Bakanlığının, seyirci sayısının 38 milyona yükseldiğini açıkladığını hatırlatan Mete Horozoğlu, oysa 1973'te sinema seyircisinin 173 milyon olduğuna dikkati çekti. Bazı insanların bunun nedeni olarak televizyonu gösterdiğini belirten başarılı tiyatrocu, “Televizyon o kadar önemli olamaz, çünkü o çabuk tüketim. Şöyle düşünün 'fast food' var diye mantı yemekten vazgeçilir mi?” diye konuştu.