Güncelleme Tarihi:
BAZI insanlar vardır, isimleri dilden dile dolaşmaz ama o ülkenin tarihi anlatılırken emekleri ve varlıkları başköşede durur. Tıpkı 98 yıllık ömrü dün sabah saatlerinde sona eren Halet Çambel gibi... Halet Çambel bir arkeologdu. Ama sadece bir arkeolog değildi. 1916’da, babasının askeri ateşe olarak görev yaptığı Berlin’de doğduğunda ülkesi işgal altındaydı. Ancak Cumhuriyet’in kuruluşunun birinci yılında ayak basabildiği topraklara ilgisi, Arnavutköy Kız Koleji’nde okurken başladı. Hayatının sonuna dek yaşadığı Arnavutköy’deki kırmızı yalının Boğaz’ın sırtlarına dek ulaşan bahçesinin içinden geçip gittiği okulunda en yakın arkadaşı Mina Urgan’dı. Onları yetiştiren Amerikalı hocalarının yönlendirmesiyle Mina İngiliz edebiyatını seçerken, Halet Sorbonne’a arkeoloji okumaya gitti.
İLK KADIN OLİMPİYATÇIMIZ
Paris’te öğrenci olduğu 1936 yılının başında Türkiye’den bir haber aldı, ülkesini temsil etmek için Berlin Olimpiyatları’na katılması isteniyordu. Kolejde okurken Beyaz Rus hocası Nadolsky ile çalışıp ustalaştığı eskrim dalında... Böylece Suat Fetgeri Aşeni ile birlikte Türkiye’nin olimpiyatlara katılan ilk kadın sporcuları oldular.
Okulu bitirdikten sonra döndüğü İstanbul’da kendinden altı yaş büyük bir şaire âşık oldu: Nail Çakırhan. Ailesi bu ‘komünist şairi’ damat olarak kabul etmediği için gizlice evlendiler. Hiçbir gün Çakırhan soyadını kullanmayan Halet Çambel, doktorasını evlendiği yıl olan 1940’ta asistanlığa başladığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde tamamladı. Çünkü 1. Dünya Savaşı’nda ülkesine dönemediği gibi, 2. Dünya Savaşı’nda da doktora yapmaya Paris’e gidememişti.
KARATEPE’NİN KÂŞİFLERİNDEN
1946’da ise onunla birlikte Türkiye’de arkeoloji için de bir dönüm noktası yaşandı. Alman arkeolog Prof. Dr. Helmuth Bossert’in asistanlığını yapıyor ve onunla Hitit kalıntılarını araştırmak üzere Anadolu’yu karış karış geziyordu. Adana yakınlarındayken ekip hastalandı ve Feke’de konaklamak zorunda kaldı. Geçirilen günlerin sonunda yöre çobanlarından biri Kadirli’de aslan başı gördüğünü anlatınca 39’a çıkmış ateşine rağmen yataktan fırlayıp, Prof. Dr. Bossert ile birlikte alana vardığında, Hitit şehri Karatepe keşfedilmiş oldu. Hayatının geri kalanında hep merkezde oldu Karatepe. Türlü engele rağmen... 1960 darbesinde çoktan profesörlüğe yükselmiş olan Çambel, üniversiteden uzaklaştırılan 147 öğretim üyesinden biriydi. 1967’den sonra ise Karatepe için ödenek azaltıldı, kazılar hep zorluklarla sürdü. Hayatı gibi. Çelik gibi güçlü karakteri, ödün vermediği dünya görüşü ve bu toprakların takdir etmeye hiç alışık olmadığı bir alanda gösterdiği olağanüstü çabalar ona hep güçlük olarak döndü.
Nail Çakırhan ile birbirlerini ve ülkelerini severek, daima üreterek yaşadılar. 2008’den bu yana süren ayrılıkları, Halet Çambel’in 14 Ocak Salı günü İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yapılacak törenin ardından 15 Ocak Çarşamba günü Akyaka’da Nail Çakırhan’ın yanına defnedilmesiyle son bulacak. “Vatan sana minnettar” diye bir söz varsa, bunu gönül rahatlığıyla söyleyeceğimiz isimlerden biri Halet Çambel’dir ancak. Minnettarız.
KIRMIZI YALIYI ÜNİVERSİTEYE BAĞIŞLADI
Sıklıkla karşılaştığı neden başka bir ülkede yaşamadığı sorusuna hep şu yanıtı verdi: “Bu memleket beni yetiştirmiş, o yatırımı başkası yerine bana yapmış. Buna hakkım yok”. Hayatının tamamını geçirdiği o güzel kırmızı yalıyı Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlamıştı. Geçen yıl üniversite Halet Çambel ve Nail Çakırhan Arkeoloji ve Geleneksel Mimarlık Araştırmaları Merkezi olarak işlev görecek yalıyla ilgili ilk çalışmalara başladığında Halet Hanım’ı ziyaret etmiştim. İçeri girer girmez bir entelektüel mabedle karşılaştığınız yalının birinci katında sofanın orta yerinde, masanın üzerine yığılmış evrakların arasında çalışıyordu.