Güncelleme Tarihi:
Hakkı Devrim, 1929 Eskişehir doğumlu. İ.Ü. Hukuk Fakültesi mezunu. Gazetecilik serüveni 1953'te Son Saat Gazetesi'nde, röportaj yazarı olarak başlamış. 44 yıllık bir kalem ustası. Evli ve köşesini takip eden herkesin bildiği gibi eşinin adı Gülseren.
Her ne kadar köşesinde ‘‘Türkçe Dersleri’’ verse de başkalarının kendisini ‘‘Sevimsiz bir hoca’’ olarak görmesini istemiyor. Daha doğrusu buna sinirleniyor. ‘‘Ben gazetecilik yaptığımı zannediyorum’’ diyor. ‘‘Hoca tabiatında’’ olmamasına kanıt olarak da fakültelerden kendisine hocalık teklifi gelmemesini gösteriyor. O zaten çocuklarına araba kullanmayı bile öğretememiş!
MUZIRLIK OLSUN DİYE
Gazeteciliğe başladığı ‘‘Son Saat’’ gazetesinde ilk kiminle röportaj yaptığını şöyle hatırlıyor Devrim: ‘‘İstanbul'un Otomobil Kullanan Hanımları başlıklı bir konu verilmişti bana. Sene 52-53, Bedia (Muvahhit) Hanım olabilir. İstanbul'un meşhur berberlerinin haberi için Berber Vili'ye gittim. Vili, bir Macar Musevi'si. Orada muzırlık olsun diye pedikür yaptıran beyleri sordum. ‘Burhan Felek var' dedi, yazdım. Burhan Bey telefon etti, ‘Hakkı' dedi, ‘temizlik için başka şeyler de yaparım, eğer merak ediyorsan gel de bana sor'. Hakikaten neme lazım, adam ayağını yaptırıyormuş, ne diye yazarsın? Ama insanlar konuştular, böyle muzırlıklara sizi okurunuz iter daima.’’
Televizyon-lardan teklif alıyor mu peki? Tavsiyeler olduğunu söylüyor Hakkı Devrim. Ama kendini bu konuda kabiliyetli bulmuyor. Bir TV programında Orhan Boran'la yan yana oturuyormuş, demiş ki, ‘‘Ya Orhan, kendimi TV'de seyrediyorum, ha bire ceketim tepeme çıkıyor, kör olası!’’. ‘‘Oğlum adettendir, oturmadan eteğini kıçının altına kıstıracaksın’’ demiş. Sonraki programda kendini ha bire eteğini kıstırırken görmüş! ‘‘Bir de ben sevimsiz bir adamım...’’ diye ekliyor ve kendine haksızlık ediyor...
Okurlarının tahmin edeceği gibi imla kılavuzu, her yerde daima elinin altında. Köşesinde ‘‘Torun nesli’’ diye bahsettiği torunlarının yazılarını okuyup okumadığı sorusuna ise şöyle cevap veriyor Devrim: ‘‘Kendileri yazıldığı zaman ilgileniyorlar. Diyor ki torun, ‘Yeni pabuç aldım görmüyorsun'. Ulan sen benim yazdığımı okuyor musun? Pabucu sen yapmadın ya almışsın, biz uğraşıyoruz onu okumuyorsun. Babaanneyle torunları paylaşıyoruz, en büyük itilaf o. Tabii babaanneleri meyveleri buzdolabının gizli köşelerine saklıyor, torunlar yer diye. Ben arayıp buluyorum. Ayrı bir münasebet yani. Taktiği öğretirim size. Torununuz olduğunda buralarda olursam şayet’’.
Hakkı Devrim, kendisinden ‘‘körler ülkesinin şaşı hükümdarı’’ diye sözeden Hilmi Yavuz için de şunları söylüyor: ‘‘Sen Türkçe'yi nereden biliyorsun da bütün bu ukalalıkları yapıyorsun, diyor adam. Eğer babam ya da kayınbabam hayatta olsalardı ve benim Türkiye'de Türkçe vaazı verdiğimi duysalardı, ya gülmekten koltuktan aşağı düşerlerdi ya da dehşete! Beni tashih etmekten dillerinde tüy bitti. Özür dileyerek Türkçe hatalarını söylüyorum, kavga etmek de istemiyorum. Hilmi Yavuz'un yazısını okuyunca da kimdir diye ansiklopediye baktım: Londra Üniversitesi'nde felsefe tahsil etmiş, belediye basın danışmanı, öğretim üyesi... Bu adamın bütün bu tahsili şimdi bakın ne işe yaramış: ‘Hakkı İnkılap Bey...' (Pazar günkü gazete yazısını okuyor) ‘ihtisasınız nedir Hakkı Efendi?' diye soruyor Hilmi Yavuz. Bu bir ihtisas ise tavukçuluk ihtisasından bile daha iyi sonuç alınır diye cevap yazacaktım. Soruyorum bu çocuğun patolojik bir meselesi var mı diye, hakikaten yok, aklı başında’’.
Yavuz'la karşı karşıya gelip konuşmak konusunda kararsız: ‘‘Bilmiyorum, sinir illeti bir adam mıdır? Konuşurken üst üste terbiyesizlik ederse...’’ O zaman ne yapacağını ise şu sözlerle anlatıyor: ‘‘Ben öfkelenen bir adamım. Sinirimin neresine kadar çıkacağına bakar ama bu tipler çok yürekli olmaz. Bunlar meyhanede falan bülbül kesilir. Onun yaşı da benden biraz genç, gençliğimizde aynı kıza asılmışlık falan gibi bir tesadüf de mümkün değil, aynı çevrenin adamları değiliz’’.
ERKEK HİNDİYE BENZER
Devrim yine de çuvaldızı kendine batıranlardan. Sivri dilli olduğunu düşünüyor. ‘‘Ben, benim arkadaşım olsam Hakkı'yı çekmezdim. Lafı çok ağır da söylerim. Bu densizliğimden utanıyorum. Öfkeli adam olmak kötü bir şey’’ itirafında bulunuyor.
Kadın gazetecilerin daha iyi röportaj yaptığına ilişkin görüşünü de şöyle açıklıyor: ‘‘Erkeğin hindiye benzer bir tarafı vardır. Edebiyatta erkek, kadın ve amant vardır. Ya da amant yoktur, tabiat vardır. Kadınla tabiat, erkeğe karşı ittifak halindedir. Bu durumda erkeğin biraz şişirilmesi, önemli biri olduğunun hatırlatılması gerekir.
Röportaj da böyledir, karşınızdakine kısmen hayran görüneceksiniz, erkekler biraz da hıyar tabiatlı oldukları için bunu yapamazlar’’.