Arınç, partisinin Kütahya İl Başkanlığı'nı ziyaretinde yaptığı konuşmada, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından Güven'in konuşmasıyla ilgili kendisine soru sorulduğunu hatırlattı.
Çok açık bir şekilde bunun Hükümet meselesi olmadığını, Bakanlar Kurulu'nda da görüşülmediğini söylediğini dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
“Arkadaşlara, 'Madem sordunuz, şahsi fikrimi söyleyeyim' dedim. O yıllarda o bölgede yaşanan olayları, Meclis'te kurulan komisyonun raporlarına dayanarak konuştum ve 'Bu tür emniyet müdürleri, bu bölgede daha faydalı hizmet yapabilir' dedim. O konuşmanın içinde tek başına bir cümle aldığınızda bu yanlış, sorunlu bir cümledir. Nedir o; 'Dağda ölen teröriste de ağlamak gerekir. Ağlamazsanız şöyledir'. Eskiden yaptığı bir konuşmayı anlatıyor. Evet, keşke o cümle olmasaydı. Çünkü yanlış anlaşılmaya müsait bir cümle. Başına, sonuna bakmazsanız, o konuşmanın bütününü dikkate almazsanız, sadece bu çıplak cümleyle bakarsanız o cümle bugün Türkiye'de terörle mücadele eden herkesi de terörden zarar görmüş herkesi de terörün ateşine maruz kalmış milyonlarca insanı da elbette rahatsız edebilir, üzebilir. Sayın Başbakan'ımızın, bu cümleye yönelik eleştirileri doğrudur, haklıdır.
Şahsi düşüncemi ifade ederken konuşmanın tümünü dikkate alarak bunu yaptım ama Sayın Başbakan'ımız, Başbakan sıfatıyla konuşurken bu cümlenin yanlış anlaşılabileceğini, doğru olmadığını, Türkiye'nin bunu böyle anlaması gerektiğini çok güzel ifade etti. Şahsi fikirlerimi söylerken çok özgürüm. Yanlış yaptığımı düşünürsem, 'Yanlış yaptım' derim. Ancak o çileleri çeken bir insan olarak, başından sonuna o yarım saatlik konuşmanın tümünü dikkate aldığımızda bu Emniyet Müdürü, Siirt'te başarılı olmuş, halkla bütünleşmiştir. Siirt'te hadise olmadı mı? Oldu. 4 kızımızı bir arabanın içinde vurdular. Ancak tümüne baktığımızda başarılı. Zaten başarılı olmasa, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü görevine getirilmezdi. 1991-1995 yıllarında Diyarbakır'da da bu görevi yaptığında başarılı olduğuna göre, bu arkadaşımızın sözlerini tümüyle bir mesaj olarak algılamak lazım. Ancak o sorunlu cümle, keşke o konuşmanın içinde olmasaydı veya onu izah etmek suretiyle bu yanlış anlamaların önüne geçilseydi. Dolayısıyla Başbakan'ımız, bir Başbakan sorumluluğuyla terörle mücadelede zafiyet oluşmaması bakımından bu söz üzerinde durmuştur. Ona da teşekkür ediyorum.”
“Tarihimizde bir ilk olduğunu düşünüyorum”
Arınç, Suriye ile ilişkiler ve terörle mücadele konusunda başta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel olmak üzere kuvvet komutanları ve ordu komutanlarının bölgede dolaşarak, bizzat harekata nezaret ettiklerini, planları harita ve arazi üzerinde yürüttüklerini anlattı.
Bunun önemli olduğunu dile getiren Arınç, “Bir komutanın halk arasına girip onların moralini yüksek tutmasını, bir taziye evinde Kur'an-ı Kerim'i dinleyip beraber dua etmesini, vatandaşlara, 'Biz sizlerle birlikteyiz, hiç korkmayın, emin olun, hiç kimse evinde rahatsız olmasın. Biz varız ve gereken müdahaleyi en şiddetli biçimde yapacağız, siz müsterih olun' demesinin tarihimizde bir ilk olduğunu düşünüyorum. Komutanlarımıza, askerlerimize, güvenlik güçlerimize Allah'tan kolaylıklar, başarılar diliyorum” diye konuştu.
Arınç, terörle mücadelenin elbette en iyi netice alıcı bir şekilde sonuçlanacağını söyledi.
Terörle mücadelenin sadece silahlı güç, sadece asker, polis ve diğer bütün organlarla yapılırsa başarılı olmayabileceğine dikkati çeken Arınç, şunları kaydetti:
“Terör bir sonuçtur, bir hastalık gibidir. Diyelim ki, bir yaz yerinde, sayfiye yerindesiniz ama sizi sinekler rahatsız ediyor. O kadar rahatsız ediyor ki, çat pat öldürmeye kalkıyorsunuz. Adeta
yemek yemenize bile engel oluyorlar. Aklı evvelin biri çıksa da 'Kahrolsun sinekler' diye bağırsa, bu sinek bunları duyar mı? Duymaz. Anlar mı? Anlamaz. 'Kahrolsun' dedi diye korkar kaçar mı? Kaçmaz. Yani faydasız bir işten bahsediyorum. 'Kahrolsun' diye bağırdınız da bir netice alamadınız. O zaman iş, çat pat öldürmekten ibaret. 3'ü gitse 5'i geliyor bunların. Peki düşündünüz, ne yapalım? O zaman eğer bir bataklıksa o bataklığı kurutmaktan başka çareniz yok. Yani o bataklık orada durduğu, o sinekler ürediği müddetçe siz rahatsız olacaksınız. Terör de böyle bir bataklık. Bu bataklığı tarif ederken 20 tane sebep sayabilirsiniz. Niye bu adamlar dağa çıktı, niye eline silah aldı, niye bu silahla kendi vatanına düşman oldu ve askerimizi, polisimizi kurşunlamaya başladı? Nedir bunun ideali? Kendisi de ölüyor. Ölümü göze alarak bunu yaptığına göre bunun sebepleri ne? Ekonomik geri kalmışlık mı, kimliğini ifade edememek mi, yarın duygusu mu? Bu kadar sebebin her biriyle mücadele etmeniz lazım.”
“Zamanla köyler boşaltıldı, yaylalara çıkmak yasaklandı”
Arınç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini iyi bildiğini söyleyerek, Diyarbakır, Şırnak, Van, Hakkari gibi illerin eşraf insanları bulunduğunu vurguladı.
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu insanını, “misafirperver, ilim, iman ve ahlakla temayüz etmiş, birbirlerine hep saygı gösteren insanlar” diye niteleyen Arınç, şöyle konuştu:
“Zamanla köyler boşaltıldı, yaylalara çıkmak yasaklandı. Hayvancılıktan kazanamaz, ağalar evlerine misafir alamaz oldu. Bunun neticesinde terör onlara gitti dedi ki, 'Siz fakirleştiniz, sizi devlet bu hale getirdi. Siz Kürt'sünüz, Kürt olduğunuzu söylemeye bile izin vermiyorlar. Cezaevleri doldu. Kürtçe bile konuşamıyorsunuz. Bak 70 yaşında Halime nine Türkçe bilmiyor, hastalığını anlatamıyor. Türkçe konuş diye ısrar ettiği için doktor bakmıyor. Bu devlete isyan etmekten başka çare mi kaldı?' O köylerden, o mezralardan boşalan insanlar eskiden bey gibi yaşarken Diyarbakır'ın içine göçtüler. Bir odada 20 kişi yatmaya başladı. Fakirleştiler, Ulu Cami'nin kapısında dilenir hale geldiler. Bunları gözlerimizle gördük. Baskılar, ret ve inkar politikaları, insanların fakirleşmesi, arkasından da bölücü terörün bunu fırsat bilerek halkı tahrik etmesi, terör ateşini büyüttü. Buna yakın 10 tane sebep sayarken, siz bu sebepleri göz ardı edemezsiniz. Gidecek hastane yoktu Doğu Anadolu'da. Biz 10 senedir en büyük yatırımları o bölgeye yaptık. Halk fakirleşmişti, biz oraya barajlar, göletler yaptık. Havaalanları yapıyoruz. Yaptırmamak için örgüt direniyor, iş makinelerini yakıyor, işçileri, mühendisleri kaçırıyor, biz yine de yapmaya çalışıyoruz. Çünkü örgütün amacı, halkın bunlardan yararlanması değil. 'Yararlanmasınlar, yine fakir kalsınlar da bana asker olsunlar, benim için hayatlarını ortaya koysunlar' diye uğraşıyorlar.”
“Gel benimle bu örgüte, bu teröre karşı el ele ver”
Arınç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 1990'lı yıllarda faili meçhul cinayetler yaşandığını hatırlattı.
Kimilerinin kapılarının önünde vurulduğunu, bunları yapanların ellerini sallayarak kaçtığını ve kimliklerinin hiç ortaya çıkmadığını dile getiren Arınç, sözlerini şöyle tamamladı:
“Siyasi suikastler oldu. Arabasının içinde kurşunlanan insanlar oldu. İl başkanları, ilçe başkanları öldürüldü. Güven duygusu kalmadı. JİTEM diye birisi, cinayet işlemeye başladı. JİTEM'in ne olduğunu yıllar sonra kayıtlardan öğrendik. Hizbullah diye bir örgüt kuruldu. Güya PKK ile mücadele etmesi amacıyla devletin derin kısmıyla ilişkili bir teşkilat. Onlar da sadece insan öldürmekte bir makine haline geldiler. Herkes saat 16.00'dan sonra sokağa çıkamaz hale geldi. 'Kapısı çalınacak, alınıp götürülecek kim var?' diye herkes korkuyla bekler hale geldi. Ne mutlu ki, bugün AK Parti'yiz. Hamdolsun ki, 10 seneden beri bu faili meçhul cinayetlerin hesabını soruyoruz, bu siyasi suikastleri yapanları ortaya çıkarıyoruz. Bizim dönemimizde 60'a yakın faili meçhul cinayet aydınlatıldı. Mafya tipi örgütlenmelerin belini kırdık. Türkiye'de artık hiç kimse suç işleyen bir örgüt olarak ayakta duramıyor. Biz o dönemin karanlıklarını aydınlığa çıkarıyoruz. O yüzden bölge halkıyla ilişkilerimizi kurarken, biz artık o değiliz. O dönem, karanlık bir dönemdi ve geride kaldı. Ben seninle kucaklaşmak istiyorum. Bundan sonra faili meçhul cinayetler, suikastler olmayacak. Sen de gel benimle bu örgüte, bu teröre karşı el ele ver. Bunu söyleyenlere teşekkür etmek lazım.”
Arınç'a, konuşmasının ardından AK Parti Kütahya İl Başkanı Kamil Saraçoğlu tarafından çini tabak hediye edildi.