Güncelleme Tarihi:
Akdeniz Düzenleyici Otoriteler Ağı 12. Genel Kurulu'nun açılışındakonuşan Arınç, Türkiye'nin, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın ÖnlenmesiSözleşmesi”ne 1986 yılında taraf olduğunu anımsatarak, 175 ülkenin kabul ettiğitemel insan hakları belgesi niteliğindeki bu sözleşmenin, dünyada kadınlar içinbir “haklar bildirgesi”, devletler için ise bir “yükümlülükler manzumesi”olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin, kısa adı CEDAW olan bu sözleşmenin daha etkili şekildeuygulanabilmesi için Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan “İhtiyariProtokolü” de 2002 yılında imzaladığını belirten Arınç, “Böylece, dünyada buprotokole taraf olmuş 56 ülkeden biri olarak, kadınlar için insan haklarınıngerçekleştirilmesi ilkesine olan inancımızı uluslararası alanda da ortayakoymuştur” dedi.
Kadınlarla ilgili sorun alanlarından birinin, bu toplantının dagündeminde yer alan, kadınların medyada temsili konusu olduğunu ifade eden Arınç,Türkiye'de, 20'den fazla kadın örgütünün bir araya gelerek 2008 yılındagerçekleştirdiği “Medyada Kadınların Temsil Biçimleri” konulu araştırmanınbulgularını paylaşmak istediğini söyledi.
Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Araştırmaya göre, haberlerde, baş sayfalarda, manşetlerde kadınlar,bireysel varlığı olmayan 'eş-fedakâr anne', 'magazin malzemesi', 'konu mankeni've 'cinsel nesne' olarak sunuluyor ya da tamamen yok sayılıyor. Tüm medyada kadınların hak mücadeleleri ve eylemlerinin yer alma oranı sadece yüzde 3. Kadın çalışanlara karar mekanizmalarında, ülke siyasetine katkıda bulunan yorumlarda,gündem belirleyen metin ve programlarda neredeyse hiç yer verilmiyor. Televizyon ana haber bültenleri yönetim kadrolarının sadece yüzde 16'sı kadınlardan oluşuyor.Buna karşılık, haber merkezlerinde haber hazırlayan kadınların oranı yüzde 35.Haber merkezlerinde çalışan kadın kameramanların sayısı ise yok denecek kadar az.Yaygın ve genel televizyon kanallarındaki siyasi tartışma programlarını yapanların tamamına yakını erkek. Haber tartışma programlarında katılımcıların yüzde 11'i kadın. Kadının medyada görmezden gelinmesi, eksik temsili ya da belirli roller içinde sunulması küresel bir sorun olarak da varlığını sürdürmektedir. Yapılan araştırmalarda, kadınların, ancak yüzde 21'lik bir temsille var olabildikleri görülmektedir.”
“TELEVİZYON KADINLARI SÖMÜRMEKTE”
Bülent Arınç, söz konusu araştırma sonuçlarının, medyada “erkek egemen”bir yapının olduğunu açık bir şekilde gösterdiğini belirterek, kadınların medyada, muhabir, kameraman, yazar ve foto muhabiri olarak çalıştığını, buna karşılık, söz konusu medya kuruluşunun yayın politikasını belirleme noktasında maalesef kadınlara yeterince yer verilmediğini kaydetti.
Karar mekanizmasında ve yayın politikasında kadınların yeteri derecede yer almamasının olumsuz etkilerini de Türkiye'deki televizyon yayıncılığında açıkça görüldüğünü anlatan Arınç, şöyle devam etti:
“Ülkemizdeki bazı televizyon prodüksiyonlarında, cinsellik, şiddet,ayrımcılık, genel ahlak kurallarına ve toplumun moral değerlerine karşı son derece olumsuz bir dil kullanılmaktadır. Şiddet de cinsellik de maalesef kadın üzerinden işlenmektedir. Bu dil, kadınları, öncelikle 'bedene' indirgemekte ve sömürmektedir. Farklı kadınlık durumu ve yaşamları medyada temsil edilmemekte,kadın ya ataerkil roller içerisine sıkıştırılmakta ya da ihanet eden, yuva yıkan, marjinal bir çerçeveye oturtulmaktadır.
Son dönemlerde ekranlarımızı dolduran yerli dizilerin nerede ise tamamında kadınlar 'içi boşaltılmış, değersizleştirilmiş' bir eşyaya dönüştürülmüştür. İhanet eden, evlilik dışı ilişkiler kuran, yuva dağıtan, temel değerleri hiçe sayan bir profil ile anne, hayat arkadaşı daha da ötesi herkes gibi bir insan olan kadın bütün bu masum ve kutsal özelliklerinden ayrıştırılmaktadır ya da tam tersi, dayak yiyen, zulme uğrayan, taciz edilen dahada ötesi dakikalarca tecavüze uğratılan, aşağılanan bir dil ile zavallı, acınasıbir yaratığa dönüştürülmektedir.”
“KADIN PROGRAMLARI DA VAHİM”
Arınç, “kadın programları” adı altında yapılanların ise olayın başka bir vahim yönünü oluşturduğuna dikkati çekerek, “Bu programların bazılarında da toplumdaki en uç örnekler konu edilmekte, şiddet, gözyaşı, her türlü sapkın ilişki aleni bir şekilde ortaya dökülmektedir. Hiçbir eğitici ve öğretici yanı olmayan o programlarda da sabahtan akşama kadar, şiddetin, genel ahlaka aykırı davranışların adeta propagandası yapılmakta ve bunlar adeta meşrulaştırılmaktadır. Evlerimizde hayat arkadaşlarımız, çocuklarımızın anneleri,iş hayatımızda mesai arkadaşlarımız, dostlarımız olan kadınlara yönelik bu dil ve bu anlatım tarzı kadınlardan daha çok inanın bizleri rahatsız etmektedir” diye konuştu.