Güncelleme Tarihi:
84. Milli Egemenlik Haftası dolayısıyla TBMM eski Senato Salonu'nda ''Milli Egemenlik ve Siyaset Sempozyumu'' düzenlendi. CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elakdağ'ın başkanlık ettiği sempozyumun ilk oturumuna TBMM Başkanı Bülent Arınç, AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal konuşmacı olarak katıldılar.
  Â
TBMM Başkanı Arınç, konuşmasında, Milli Egemenlik Haftası kapsamında düzenleyecekleri program hakkında bilgi vererek önceki yıllarda yapılan kutlamalardan farklı olarak, 23 Nisan'ın sadece çocuk bayramı değil, aynı zamanda ''Milli Egemenlik Bayramı'' olduğunu ön plana çıkartmak istediklerini söyledi.
Arınç, programın birinci hedefinin, halkın Meclis'le bütünleşmesini sağlamak, ikinci amacın da milli irade ve egemenlik kavramını siyasal ve bilimsel olarak da tartışmak ve yeni açılımlar kazanmak olduğunu dile getirdi.
  Â
Konuşmasında 128 yıllık geçmişe sahip Türk parlamento tarihinin aşamalarını anlatan Arınç, Kurtuluş Savaşı öncesi, 1920'de Birinci Meclis'in toplandığını hatırlatarak, ''Burada dikkat edilecek husus, işgal altında, bağımsızlık savaşının ortasında, daha ordu kurulmadan ilk önce Meclisin açılması ve tüm yetkilerin ona devredilmesidir. Demek ki milli iradenin ülke yönetimine yansıması, o dönem için her şeyden önce gelmekteydi'' dedi.
  Â
Arınç, 1921 Anayasası'nın belki de bu hassasiyetin yansıtıldığı en güçlü anayasalardan biri olduğunu dile getirerek, 1925 yılına kadar milli egemenlik kavramının, siyasetle en direkt, en güçlü ve en olması gereken ilişkisini kurduğu, en gurur verici bir dönem olduğunu söyledi.
  Â
CUMHURÄ°YET'Ä° KURAN Ä°RADE
   Â
TBMM Başkanı Arınç, Cumhuriyet'i kuran iradenin, 1920'de Meclis olarak siyasette daha fazla etkin, toplumda daha fazla itibarlı ve daha güçlü olmasına karşın, aradan geçen 84 yıl boyunca, yıpranan siyaset kurumu ve Meclis dışındaki siyasi objelerin güçlenmesi nedeniyle, Meclisin siyasi arenada etkinliğinin ve itibarının zayıfladığını belirtti.
  Â
MECLİS’İN İTİBARI
Başta, siyaset kurumunun aktörleri olmak üzere, kanaat önderleri, siyaset bilimciler ve aydınların Meclis'in itibarı ve gücü konusunda nedense çok büyük bir arzuyla hareket etmediklerini savunan Arınç, şu görüşleri dile getirdi:
  Â
''Bugün Türkiye'de siyaset kurumunun önündeki en önemli ödev, bir toplumsal mutabakat metni olarak yeni bir anayasanın oluşmasına katkıda bulunmaktır.
  Â
Halk iradesinin duygusal atıflardan öteye, doğrudan ve toplumun her kesimini temsil eder şekilde yönetim erkine yansımasını yeniden gözden geçirmeliyiz.
  Â
Türkiye sahip olduğu demokrasiyi derinleştirip, yerleşik bir demokrasiye dönüştürmek için, onun katılımcı ve çoğulcu niteliğini geliştirmelidir. Ancak bu sayede kesintilerle oluşturamadığımız parlamenter gelenek ve demokratik kültür oluşacaktır.
  Â
Vatandaşlık bilincinin aktifleşerek, milli egemenliği bireysel düzeyde yaşanır hale getirilmesi büyük önem taşımaktadır. Elbette kamu yönetiminin halkın doğrudan siyasi katılımını besleyecek şekilde yapılanması bu süreci hızlandıracaktır.''
   Â
YENİ ANAYASI VE FRANSA ÖRNEĞİ
   Â
Yasama organının güçlendirilmesinin, önümüzdeki günlerde gündeme gelecek olan Anayasa değişiklikleri ortamında yeniden tartışılacağını bildiren Arınç, şunları söyledi:
  Â
''Toplumsal bir mutabakatla, ortak bir konsensüsle, tüm hayatımızı şekillendiren Anayasamızın biçimlendirilmesi gerekir.
  Â
Türkiye artık geleneksel tutucu alışkanlıklarını bir kenara bırakarak hukuk devleti, demokrasi, ortak hedefler ve toplumun ihtiyaçlarını göz önüne alarak siyaset kurallarını yenilemelidir.
  Â
Anayasamız toplumun mutabakat metniyse, bu metin üzerindeki tartışmaları da ortak yapmalı, ayrılıklarımızı değil, ortak yönlerimizi belirleyerek Anayasa değişikliğini gerçekleştirmeliyiz.''
  Â
Arınç, anayasal gelişme süreci konusunda Fransa'yı örnek vererek, 1958 Fransız Anayasası'nın, 1789 Devrimi'nden sonra Fransa'daki 16'ıncı anayasa olduğuna dikkati çekti. Arınç, o zamana kadar belirli siyasi güçlerin belirlediği metinler olan Fransız anayasalarının, 1958 Anayasası ile bir toplumsal mutabakat metni haline geldiği için Fransız siyasetinin rahatladığını, kaos içeren politik sancılardan kurtulduğunu anlattı. Arınç, şunları kaydetti:
  Â
''Demek ki Fransa tecrübesinde ortak mutabakat, 1789 Devrimi'nden 169 yıl sonra son ÅŸeklini almıştır.Â
  Â
Bugün Türkiye'de siyaset kurumunun önündeki en önemli ödev, bir toplumsal mutabakat metni olarak yeni bir anayasanın oluşmasına katkıda bulunmaktır. Bundan dolayı tartışmaların olması, farklı fikirlerin ortaya atılması doğaldır ve bundan korkmamak gerekir. Fransa'da 169 yılda son halini alan Anayasa, bizde de bir süre sonra ortak bir konsensüsle son halini alacak, ülkemiz siyasal bir rahatlamaya kavuşacaktır.
  Â
Millet iradesi, ancak bu şekilde gerçek anlamda egemenliğin kaynağı ve en önemli kullanıcısı haline gelebilir.''