AraÅŸtırma Dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma Dünyasından
OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 22, 2005 00:00

Åžekerli çay ve kahve ÅŸiÅŸmanlamayı önlüyor mu?Danimarkalı bilim adamlarının ÅŸiÅŸmanlıkla ilgili geniÅŸ kapsamlı bir araÅŸtırması ilginç bir ÅŸekilde sonuçlandı: Çay veya kahveyi ÅŸekerli içenler çabuk ÅŸiÅŸmanlamıyor. Bilim adamları çay veya kahvelerini ÅŸekerli içenler arasında aşırı kiloluların daha az bulunduÄŸunu saptamışlar. Kopenhag Bispebjerg Hastanesi hekimi Finn Gyntelberg: "Günde beÅŸ veya altı fincan çay veya kahveyi iki ÅŸekerli içenler ÅŸiÅŸmanlama riskini %40 oranında düşürüyorlar" açıklamasında bulundu. AraÅŸtırma çerçevesinde 5.200 Danimarkalı erkeÄŸin saÄŸlık verileri incelenmiÅŸ. Uzun vadeli araÅŸtırma ÅŸiÅŸmanlık, alkol, tütün tüketimi ve spor arasındaki iliÅŸkiye dayanıyordu. Daha önceki araÅŸtırmalarda böyle bir sonuca ulaşılmamıştı. Ä°lginç etki ÅŸekerin çay veya kahveyle birlikte metabolizmayı uyarıp, iÅŸtahı azaltması ÅŸeklinde açıklanabilmekte. Bilim adamları bununla birlikte araÅŸtırmalarının, ÅŸekerli çay/kahve ve ÅŸiÅŸmanlık engeli arasındaki baÄŸlantının kanıtlanmış sayılması için yeterli olmadığını bildirdiler. Ä°klim deÄŸiÅŸiminin mihenk taşıHamilton College bilim adamları, 2002 ilkbaharında Larsen B-Schelf buzundan kopan parçanın en önemlisi ve en belirgin iklim deÄŸiÅŸimine iÅŸaret edeni olduÄŸu sonucuna vardılar. 3200 kilometre büyüklüğündeki buz en azından 11.000 yıldır, geriye kalan Larsen-Schelf buzuna baÄŸlıydı. Altı tortul örneÄŸini inceleyen Eugene Domack ve ekibi, dev buzdaki parçalanmanın iklimin daha hızlı ısınmasıyla ilgili olduÄŸunu düşünüyor. Güney Kutbun’daki yarımadadaki sıcaklıklar geçtiÄŸimiz 50 yıl içinde iki derece kadar yükseldi. Weddel denizinin kuzeybatısında günümüzde yaÅŸanan sıcaklığın daha öncekilerden daha etkili ve daha uzun sürdüğü de tahmin edilmekte. YavaÅŸ ilerleyen buz incelmesiyle birlikte uzun süren sıcaklık dönemi buzun kopmasına neden olmuÅŸtu. Tortul örnekleri alan araÅŸtırma ekibi Weddel denizindeki tuz oranını da ölçmüş. Buna göre Larsen-Schelf buzu 11.500 yıldır, yani geç pleistosenden, holosene geçiÅŸe kadar saÄŸlamdı. Buz tabakası yavaÅŸ yavaÅŸ incelmiÅŸ. Bu durum planktonlarda saptanan oksijen izotoplarıyla kanıtlanmakta. Hesaplar, buz 10.000 yıl içinde birkaç on santim kadar inceldiÄŸini göstermekte.Becerikli robot eliJapon bilim adamları tarafından geliÅŸtirilen bir robot kolu, 300km/h hızla gelen topları bile yakalayabiliyor. Top ele doÄŸru fırlatıldığında elin üç parmağı anında yakalama pozisyonuna geçerek kıvrılıyor. Ä°nsan eline benzeyen eklemlere sahip robot elin üç parmağı var. Tokyo Ãœniversitesi bilim adamı Akio Namiki. yönetiminde çalışan ekip, ayanın yerine yüksek hız kamerası yerleÅŸtirmiÅŸler. Robot yaklaşık 1500 pikselle fırlatışı takip ediyor. Top yaklaÅŸtığında el, elektromotorlar yardımıyla açılıyor. Daha sonra ise elektronik parmaklara elektrik uyartıları gönderiyor ve bunlar bir anda kapanıyor ve topu sivri parmaklarla yakalıyorlar. Fakat robot elinin çalışma kapasitesi henüz sınırlı. Sadece kendisine doÄŸru atılan objeleri yakalayabiliyor, saÄŸa sola veya aÅŸağı yukarı hareket ederek farklı yönlerden gelen objeleri yakalamak için elveriÅŸli deÄŸil. Ayrıca beyzbol gibi sert topları deÄŸil yumuÅŸak topları yakalıyor. Bilim adamları ÅŸimdi robot eli, hareketli objeleri algılayabilen hassas alıcılarla biraz daha geliÅŸtirmeye çalışacaklar.Açlık ÅŸizofreni riskini yükseltiyorAnne karnındaki yetersiz beslenmenin ÅŸizofreni riskini yükselttiÄŸi anlaşıldı. Sonuç, 20.yy’ın ortalarında Çin’deki kıtlık döneminde dünyaya gelenlerin incelenmesine dayanıyor. Åžizofreni, kiÅŸilik bozukluÄŸunun ağır bir biçimidir ve düşüncelerde ve hareketlerde önemli deÄŸiÅŸikliklere sebep olmakta. Tipik semptomlar arasında sesler duymak gibi halüsinasyonlar, düşünce bozuklukları vb. yer alır. Åžizofreni hastalığına yakalanma riski dünya genelinde yaklaşık olarak %1 civarındadır. Hastalığın ortaya çıkış nedeni tam olarak bilinmiyorsa da doktorlar beynin geliÅŸimiyle ilgili olduÄŸunu tahmin ediyorlar. Hollandalı bilim adamları doksanlı yıllarda, 1944/45 yıllarında Hollanda’daki kıtlık döneminde doÄŸan çocuklardaki ÅŸizofreni riskinin çok daha yüksek olduÄŸunu saptamışlardı. Fakat incelenen hasta sayısı çok düşüktü. Jia Tong Ãœniversitesi’nden (Åžanghay) David Clair, ÅŸimdi Çin’in Anhui eyaletindeki 1950-1961 yılları arasındaki açlık dönemindeki ÅŸizofreni vakalarını inceledi. Bu amaçta kıtlık döneminden önce ve sonra doÄŸan kiÅŸilerin 1971-2001 yılları arasındaki klinik verileri analiz edilmiÅŸ. DoÄŸum oranının genel olarak %80 oranında düştüğü açlık günlerinde dünyaya gelenler arasında iki misi ÅŸizofreni hastası saptamış bilim adamları. Ä°ki araÅŸtırmanın birbiriyle örtüşmesine raÄŸmen, hastalıktan hangi besleyici madde eksikliÄŸinin sorumlu olduÄŸu henüz kesin olarak bilinmiyor diyor Columbia Ãœniversitesi’nden Richard Neugebauer. Bilim adamları ÅŸimdi folik asit özümlenmesi ve ÅŸizofreni arasında bir iliÅŸkinin bulunup bulunmadığını araÅŸtıracaklar. Mükemmel aÅŸkın büyüsü genlerde gizliYüzlerce ikiz kardeÅŸi ve onların eÅŸleri üzerinde yapılan incelemeler soncunda benzer kalıtım özelliklerinin eÅŸ seçiminde önemli bir rol oynadığı anlaşıldı. Kanadalı bilim adamlarına göre bu stratejinin arkasında gen egoizmi gizli. Spiegel Online’daki (www.spiegel.de, 31.7.05) habere göre aÅŸkın tüm olumlu taraflarından genler sorumlu. Çünkü çiftler yalnızca ortak ilgi alanları ve aynı hobilere sahip olmalarının dışında aynı kalıtım özelliklerine de sahip. "EÅŸ seçiminde bile genler etkili" diyor J.Phillippe Rushton ve Trudy Ann Bons. Batı Ontario Ãœniversitesi bilim adamları araÅŸtırma çerçevesinde yüzlerce çift ve tek yumurtalı ikiz kardeÅŸler ve onların eÅŸleriyle anket yaparak, sosyal durum, kiÅŸilik ve yaÅŸam biçimleri hakkında veriler toplamışlar. Sonuçlar şöyle: Genlerinin %50’si eÅŸit olan çift yumurta ikizleri eÅŸlerine ve arkadaÅŸlarına benziyorlardı. Bu etki tek yumurtalı ikizlerde daha da güçlü. Tek yumurta ikizlerinin eÅŸleri ve en yakın arkadaÅŸları kendilerine çok daha fazla benziyordu. AraÅŸtırmacılar bunun üzerine genlerin eÅŸ seçimi üzerindeki etkisini araÅŸtırınca, eÅŸ seçimindeki kriterlerin %34’ünün ortak genlerle uzandığını saptamışlar. Buna göre ortak genler arkadaÅŸ ve eÅŸ seçimi için bir ölçüt olarak kabul edilebilmekte. Genlere göre bilinçsiz olarak yapılan seçimler öte yandan kiÅŸinin kendi kalıtımını da korumakta. AraÅŸtırmacılar sonuçların evrimsel psikoloji tezini ddesteklediÄŸini söylüyorlar: "Genleri mümkün olduÄŸu kadar kendimizinkine benzer insanlarla evlendiÄŸimizde, genlerimizin devamını garanti altına almak istiyoruz." Satılık anne sütüAmerika’daki Prolacta Biosciences kuruluÅŸu, hasta bebeklerin tedavi edilebilmesi için anne sütünü ticari yolla satışa sunmak istiyor. KuruluÅŸ bu amaçta anne sütünün tedavisi edici etkisiyle ilgili yeni araÅŸtırmalar yapacak. Anne sütünün, içerdiÄŸi mineraller, sindirim enzimleri ve antikorlar nedeniyle bebeÄŸin zihinsel ve bedensel geliÅŸimi üzerinde etkili olduÄŸu biliniyordu ve bazı organizasyonlar anne sütünü süt bankalarında toplayıp dağıtıyorlar. Ancak yeni projeyle anne sütünün ticari olarak tüm Amerika’da satılması hedeflenmekte. Prolacta kuruluÅŸu süt bankalarında ve hastanelerde toplanan anne sütünü satın alarak pastörize ettikten sonra ilaç olarak yeniden hastanelere satacak. KuruluÅŸ ayrıca anne sütüyle ilgili geniÅŸ kapsamlı analizler de yapacak. Ä°lk tahminlere göre anne sütü 100.000 farklı bileÅŸikten oluÅŸmakta. Ancak bilim adamları sadece birkaç bin tanesini biliyorlar. Stres, yaraların iyileÅŸmesini geciktirmekteIllinois Ãœniversitesi’nde fareler üzerinde yapılan deneyler, stresin, yaraların iyileÅŸmesini geciktirdiÄŸi ÅŸeklinde sonuçlandı. Ancak bilim adamları yaralardaki iyileÅŸme sürecinin fazladan oksijenle hızlandırılabileceÄŸini söylüyorlar. UIC Dişçilik Koleji’nden Phillip Marucha ve ekibi, fiziksel stresin yaralardaki iyileÅŸme sürecini (farelerde) %45 oranında geciktirdiÄŸini saptadı. AraÅŸtırmacılar, bu durumdan çok sayıda hücresel ve genetik süreçlerin sorumlu olduÄŸunu söylüyorlar. Dokuları yenileyen hücreler, normal koÅŸullardaki gibi deÄŸiÅŸemiyorlar. Ancak hayvanlar yoÄŸun bir ÅŸekilde oksijenle tedavi edildiklerinde yaralardaki iyileÅŸme süreci de hızlanmış. Bilim adamlarının elde ettikleri verilere göre stres, dokudaki oksijeni azaltıyor. Oysa oksijen bağışıklık sisteminin iltihap hücrelerini uyararak, iyileÅŸme sürecinin baÅŸlamasından sorumludur diye açıklıyor Marucha. Oksijen bu ÅŸekilde yaralardaki bakteri oluÅŸumunu da engellemekte. Erkek beyni kadın sesini algılamakta zorlanıyorKadınlar genelde erkeklerin kendilerin dinlemediklerinden yakınırlar. Sheffield Ãœniversitesi’nde gerçekleÅŸtirilen bir araÅŸtırma ÅŸimdi erkek beyninin kadın sesini algılamakta zorlandığını saptadılar. Kadın sesinin algılanması için erkek beyninde daha fazla etkinliÄŸin gerçekleÅŸmesi gerekiyor. AraÅŸtırmacılar kadın ve erkek sesi dinlettikleri on iki erkeÄŸin beyin etkinliklerini inceleyince, seslerin farklı beyin bölgelerini etkinleÅŸtirdiÄŸini görmüşler. Daha ince ve melodik kadın sesi daha büyük geniÅŸ (bant) akustik dalgalar yaydığı için beyin tarafından çözülmesi daha zordur. Bilim adamlarının buradan çıkardıkları sonuca göre kadın sesi daha fazlı beyin etkinliÄŸi gerektirdiÄŸinden belli bir süre sonra yorgunluÄŸa yol açmakta. Bilim adamları ayrıca halüsinasyon gören insanların neden erkek sesi duyduklarını da çözdüklerine inanıyorlar. Çünkü beynin erkek sesini yaratması daha kolay. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!