Oluşturulma Tarihi: Mayıs 31, 2005 00:00
Alkol ve sigara bakterilere akciğer yolunu açıyorFarelerle yapılan deneyler, alkolün bakteriler için akciğere giden yolları açtığı için akciğer iltihabını tetiklediğini gösterdi. Bu etki sigara içimiyle iyice artmakta. Alkol ve sigara kullananlar Streptococci pneumoniae bakterisiyle gelişen akciğer iltihabına dala kolay yakalanıyorlar. Söz konusu bakteriler ilk önce burun boşluğuna yerleşiyorlar. Bağışıklık sistemi zayıfladığında ise soluk borusundan, akciğere ulaşıyorlar. Bu yolu aşabilmek için soluk borusu hücreleri üzerinde yer alan ve mukozanın akciğere ulaşmasını engelleyen kılları aşmak zorundalar. Farelere alkol içiren bilim adamları, alkolün bu kılların hareketini zayıflattığını, bu etkinin sigara içimiyle daha da arttığını ve söz konusu bakterilerin akciğere daha kolay ulaştığını görmüşler. Araştırma, alkoliklerin farklı nedenlerden dolayı akciğer enfeksiyonuna da kolay yakalandıkları bilgisi doğrultusunda gerçekleştirilmiş. Araştırmayı yöneten Martha Gentry Nielsen, alkoliklerin bağışıklık reaksiyonunun da zayıf olduğunu söylüyor Bild der Wissenschaft dergisinde. Akciğer bir kez enfeksiyon kaptıktan sonra iyileşmesi zorlaşmakta. Fakat test grubunun küçük olması nedeniyle, araştırmacılar bu çalışmadan kesin sonuçların çıkarılmaması gerektiği konusunda uyardılar. Evlilikler incir çekirdeğini doldurmayacak olaylar yüzünden bozuluyorAslında bu bilinen bir şeydi, ama şimdi bilimsel olarak da kanıtlandı. Burun karıştırma, televizyonun sesini açma, ayakkabıları orta yerde bırakma gibi küçük sorunlar yüzünden evlilikler çatırdıyor. Konuyla ilgili araştırmayı yöneten Louisville Üniversitesi’nden Michael Cunningham, temelde pek göze batmayan alışkanlıklar çiftlerin duygusal yaşamını etkilemekte diyor. Gerçi bu tür olaylara verilen olumsuz tepkiler ilk başlarda zayıf oluyor ama zamanla kişiler daha duyarlı davranmaya başlıyorlar. Araştırmacılar 160 ilişkide "romantizmin" yok oluşunu izlemişler. En rahatsız edici alışkanlıklar arasında toplum çocuksu isimlerle seslenmek, tatile giderken çok fazla eşya alma, uzun süren alışverişler, eşin uydurma fıkralarla dostları güldürmesi, kendi anlattığı fıkralara gülmesi ve kılık kıyafetin eleştirilmesi gibi alışkanlıklar başı çekiyor. Bilim adamları ilişkileri bozan diğer alışkanlıklar olarak da, havluların sağda solda bırakılması, boş tuvalet kağıdı rulosunun değiştirilmemesi, korku
film izlerken erkeÄŸin korkması gibi örnekler verdiler. Kürtaj, erken doÄŸum riskini artırıyorKürtaj erken doÄŸum Fransa’da yapılan son bir araÅŸtırma kürtajın erken doÄŸum riskini yükselttiÄŸi ÅŸeklinde sonuçlandı. Paris’teki Bicetre Hastanesi’nden Caroline Moreau yönetiminde gerçekleÅŸtirilen araÅŸtırmada erken doÄŸum yapan 2219 kadını, normal doÄŸum yapan 618 kadınla karşılaÅŸtırınca ortaya şöyle bir sonuç çıkmış: Kürtaj yaptıran kadınların, 33.hamilelik haftasından önce doÄŸum yapma riskleri %40 daha yüksek. Hatta 28. haftadan önce doÄŸum yapma riski %70 olarak saptanmış. Konuyla ilgili araÅŸtırma British Journal of Obstetrics and Gynaecology dergisinde yayımlanacak. Kasvetli kış günlerinde beyin küçülüyor Beyaz ayaklı farelerle (Peromyscun leucopus) deneyler yapan Ohio Eyalet Ãœniversitesi bilim adamları, fare beyinlerinin kış aylarında küçüldüğünü buldu. Günler kısaldığında özellikle de mekansal bellekten sorumlu beyin bölgesi büzüşmekte. Bu ÅŸekilde hayvanlar daha az enerjiye gerek duyuyorlar, ama çevrelerini algılamakta da zorluk çekiyorlar. Bild der Wissenschaft dergisindeki habere göre araÅŸtırmacılar fareleri iki gruba ayırdıktan sonra birinci grup için 13 hafta süreyle kısa kış aylarındaki ışık, diÄŸer grup içinse güneÅŸli gün ışığı tasarlanmış. Fareler daha sonra bir tür labirente bırakıldığında kış ışığında yaÅŸayanlar çıkışı bulmakta zorlandıkları gibi güneÅŸ ışığında bırakılanlara kıyasla daha uzun bir yoldan gitmiÅŸler. Ayrıca kış fareleri ertesi gün çıkışın yerini bile hatırlayamamışlar. Farelerin beyinleri incelendiÄŸinde ise kış farelerinin beyinlerindeki mekansal bellekten sorumlu bölgenin etkilendiÄŸi ve beyin hacminin de daha küçük olduÄŸu anlaşılmış. Dergideki habere göre özellikle de hipokampüs bölgesinde önemli bir deÄŸiÅŸim söz konusu. Hipokampüs bölgesi, mekansal bellek ve öğrenmeden sorumludur. AraÅŸtırmacıların tahminine göre memelilerin beynindeki hacim farklılaÅŸması, melatonin hormonu tarafından kontrol edilmekte. Çünkü melatonin seviyesi ışıktaki farklılıklara göre oynamakta. Ve aynı hormonun insanda da bulunması nedeniyle bilim adamları sonuçların mevsimlere baÄŸlı semptomların açıklanmasında iÅŸe yarayabileceÄŸini sanıyorlar. Timmins ise bu tür bir bulgunun günümüzde çok ender olduÄŸunu ve keÅŸfedilmemiÅŸ son memeli ailesi olabileceÄŸini söylüyor. Reglin beyin üzerindeki etkisi çözüldüRegl döngüsünde progesteron hormonu seviyesindeki oynamalar kadında keyifsizlik yaratır. Amerikalı bilim adamları ÅŸimdi etkinin ne ÅŸekilde ortaya çıktığını buldu. Reglden önce progesteron seviyesi düşüktür, bu nedenle beyindeki belli baÅŸlı nöronlar daha etkisiz olarak "frenlenmekte". Bu da bazı kadınlarda reglden bir hafta kadar önce korku durumları ve depresyona dayalı regl öncesi sendromuna neden olabilmekte, diyor bilim adamları. Kaliforniya Ãœniversitesi’nden Jamie Maguire’nin Nature Neuroscience dergisindeki yazıda. Regl öncesi dönem epilepsi hastaları için de önemli, çünkü daha fazla nöbet geçiriyorlar. Gerçi bu etkinin kesin mekanizması kesin olarak bilinmiyor ama bilim adamları bundan progesteron hormonunun sorumlu olduÄŸunu düşünüyorlar. Progesteronla ilgili maddeler hipokampüste, nöronları engelleyen belli baÅŸlı reseptörler üzerinde etkili. Bu merkezi devre istasyonu epilepsi nöbetlerinin geliÅŸiminde önemli bir rol oynamakta. Progesteron seviyesi yükseldiÄŸinde bu reseptörler daha fazla üretilmekte. Bu nedenle hipokampüsteki nöronlar daha fazla engellenmekte ki bu da fareleri korku durumlarına ve nöbetlere karşı daha duyarlı hale getirmekte. Ancak regl döneminden kısa bir süre önce ve sonra progesteron seviyesi düşüktür. Bu dönemde daha az reseptör oluÅŸtuÄŸundan fareler daha fazla korku durumu yaÅŸadıkları gibi daha fazla nöbet geçirmiÅŸler. Bundan sonraki araÅŸtırmalarla reseptör sayısındaki oynamanın ne ÅŸekilde gerçekleÅŸtiÄŸi anlaşılmaya çalışılacak. Tüberküloz mikrobu bağışıklık hücrelerini ÅŸaşırtıyorTüberküloz mikrobu, bağışıklık sistemini bir asit sensoruyla ÅŸaşırttığı için bedenin mikroplarla baÅŸa çıkması zor. Gerçi bağışıklık sisteminin savunma askerleri, hücreli bakterileri tanıyıp yok ediyor. Fakat tüberküloz mikropları normalde ölümcül asit seviyesinde ölmüyor, hatta çoÄŸalıyorlar bile. Alman bilim adamları ÅŸimdi mikropların, yiyici hücrede bulunduklarını ne ÅŸekilde anladıklarını saptadılar. Tübingen Ãœniversitesi’nden Jürgen Linder’in sonucuna göre bakteriler asit miktarını ölçen ve buna göre önlemler alan bir proteine sahip. Mikroplar, yiyici hücreleri bakteriler için tehlikeli olmayan bir "ayarda" sabitleÅŸtiriyorlar. Bilim adamları yeni bulgu sayesinde tüberküloza karşı daha etkili ilaçların geliÅŸtirilmesini umuyorlar. Ä°nsanlığın ilk büyük göçü sahildenGünümüzdeki halk grupları üzerinde gerçekleÅŸtirilen iki genetik araÅŸtırmalar sonucunda doÄŸu Afrika’yı terk eden insanların kıyıları izleyerek Asya’ya ulaÅŸtığı anlaşıldı. Ä°nsanlığın Afrika’dan çıkarak, Asya ve Avrupa’ya yayıldığı uzun süredir biliniyordu ama bu büyük göç yolunda hangi rotanın izlendiÄŸi pek aydınlanmamıştı. Glasgow Ãœniversitesi’nden Vincent Macaulay ve ekibi, Malezya yerlilerinin mitokondriyal DNA’larını GüneydoÄŸu Asya’daki diÄŸer halk gruplarının DNA’larıyla karşılaÅŸtırmışlar. Sadece anneden geçen bu özelliklerde ortaya çıkan farlılıklarla, iki popülasyonun birbirinden ne zaman ayrıldığı tahmin edilebilmekte ve tahminlere göre göç hareketleriyle ilgili bilgiler edinilebilmekte. Ä°ÅŸte bu analizlere göre ilk göçün yaklaşık olarak 60.000 yıl önce Hindistan sahillerinden güney Asya’ya ve buradan Avustralya’ya uzandığı ortaya çıkıyor ve birkaç bin yıl gibi kısa bir süre içinde tamamlandığı anlaşılmakta. Macaulay ayrıca daha önce YakındoÄŸu ve Avrupa’ya yerleÅŸen bir kolun bulunduÄŸunu da düşünüyor. YaÅŸlı dokudaki yumurta hücreleri üretildiTenesse Graduate Ãœniversitesi Tıp Okulu bilim adamları yaÅŸları 39 ila 52 arasında deÄŸiÅŸen kadınların yumurtalığından aldıkları yüzey hücrelerini östrojenle çoÄŸaltmaya baÅŸardılar. Bilim adamlarının açıklamalarına göre bu ÅŸekilde sadece beÅŸ gün içinde verimli yumurta hücreleri üremiÅŸ. Reproductive Biology and Endocrinology dergisindeki (www.rbej.com/content, 5.5.05) raporda ilk kez dokudan yeni yumurta hücrelerinin üretildiÄŸi belirtilmekte. GiriÅŸimin ÅŸaşırtıcı derecede kolay olduÄŸunu söyleyen Antonin Bukovsky, yöntemin etkisinin diÄŸer araÅŸtırmalarla da kanıtlanabilmesini umuyor. Bukovsky’nin düşüncesine göre yüzey hücreleri, yumurta hücreleri ve bunları besleyen ve foliküller için limitsiz bir kaynak oluÅŸturan öncü hücreler. Fakat yumurta hücrelerinin öncü hücreleri üzerinde çalışan Massachusetts Hastanesi’nden Jonathan Tilly’nin tahmini yüzey hücrelerinin alınması sırasında yanlışlıkla bu hücrelerin hemen altında barınan olgun yumurta hücrelerinin de alındığı yönde. Tilly, ayrıca yüzey hücrelerinin östrojenle tetikleniÅŸini de ÅŸaşırtıcı buldu deniyor www.pressetext.at (13.5.05) haberinde. Çünkü bu teknik üzerinde yumurtalık kanseri araÅŸtırmalarında yıllarca çalışılmakta ve bugüne kadar hiçbir araÅŸtırmacı "birden bire" yumurta hücreleriyle karşılaÅŸmamış. Â
button