Oluşturulma Tarihi: Mayıs 24, 2005 00:00
Kolomb’un hastalığı gut değilmişTexas Üniversitesi romatizma uzmanı Frank Arnett, Kristof Kolombu’un bugüne kadar sanıldığı gibi gut (damla hastalığı) değil, arterit (eklem iltihabı) hastalığına yakalanmış olduğunu buldu. Son bilgelere göre Kolomb Amerika’dan ağır bir arteritle geri dönmüştü. Arnett’e göre bu hastalık öte yandan gıda zehirlenmelerine bağlı olarak da gelişmekte. Hatta bilim adamına göre en azından bir Amerika yolculuğu sırasında tüm tayfa hastalanmış olmalı. Amerika’yı 41 yaşında keşfeden Kolomb, bundan sonra Atlantik’te defalarca yolculuk yapmıştı. Ünlü kaşifin sağlık durumu bundan sonra hızla kötüleşmiş ve 1506 yılında 54 yaşına geldiğinde ölmüştü. Kolomb’un kronik hastalıkları arasında ateş nöbetleri, göz kanaması ve o zamanlar sanıldığı gibi gut hastalığı da bulunuyordu. Aminoasitle beyin tümörü tanısıAlman bilim adamları tarafından geliştirilen kısa ömürlü radyoaktif bir aminoasit, beyin tümörleri ve bunların yayılışları hakkında daha kesin bilgi veriyor. Jülich Nükleer Kimya Enstitüsü ve Düsseldorf Üniversite Kliniği bilim adamları, aminoasit yöntemini diğer bir teknikle birleştirince, beyin tümörünü %97 doğruluk payıyla teşhis edilebilmişler. Yeni yöntem manyetik rezonans spektroksopu ile birleştirilmekte. İki teknik de hastalıklı sonuç verdiğinde, doktorlar beyin tümörü konusunda emin olabiliyorlar. Jülich Araştırma Merkezi’ndeki bilim adamları, beyin tümöründen şüphelendikleri bölgeyi düşük dozda Flüoreitl tirosin (FET) olarak bilinen radyoaktif aminoasitle işaretledikten sonra, pozitron emisyon tomografisiyle (PET) beyindeki aminoasit dağılımını izlerken özel bir etkiden yararlanmışlar. Tümörler büyümek için aminoaside ihtiyaç duydukları için, beyindeki diğer bölgelere göre üç misli aminoasit topluyorlar. Bu sayede düşük dozda radyoaktif ışınla tümörün yeri kesin olarak saptanabilmekte. Bilim adamları Geoscience Online’daki haberde (www.g-o.de, 9.5.05) bu yöntemde kullanılan radyoaktif ışının, normal röntgen çekiminden daha fazla olmadığını söylüyorlar. Amip insandan yarı yarıya daha az gene sahipUluslararası bir araştırma ekibi, bilimsel adı Dictvostelium discoideum olan amibin kalıtımında 12.500 gen saptadı. Bilim adamları amip kalıtımından elde edilen sonuçların, işlevleri henüz bilinmeyen insan genlerinin anlaşılmasında da yararlı olabileceğini açıkladılar. Sosyal bir amip türü olarak bilinen Dictyostelium discoideum, besin kıtlığında 100.000 amiplik bir birlik oluşturarak, diğerlerinin hayatta kalmasını garantilemek için bazı üyelerini öldürüyorlar. Sosyal amiplerin evrimsel geçmişi mantarların ve hayvanların birbirinden ayrılmasına kadar inmekte. Amibin yakından incelenmesi halinde gelişkin yaşam biçimlerinin evrimi hakkında bilgi edinilebileceğini söyleyen bilim adamları sosyal amibin kalıtımını Nature dergisinde (sayı 435, S.43) yayımladılar. Dünyaya temiz hava da yaramıyorUluslararası bir araştırma ekibinin dünya genelinde gerçekleştirmiş olduğu bir araştırmaya göre hava kirliliği önemli ölçüde azaldı. Ancak havanın temizlenmesi dünya iklimi üzerinde olumlu etki yapmıyor. Bilim adamları, seksenli yıllardan bu yana dünyaya daha fazla güneş ışını yansıdığından sera etkisinin artmasından endişeliler. Atmosferdeki kirliliğin son elli yılda artmasına bağlı olarak, dünyaya yansıyan güneş ışını ortalama olarak %4 ila %6 oranında azalmıştı. Fakat bilim adamları, Amerika, Avrupa, Çin ve Japonya’nın 1985 yılından bu yana yeniden daha fazla güneş ışını aldığı saptadılar. Bu da sera etkisinin yeniden artacağını göstermekte. Endüstri ülkelerinde son yıllarda daha iyi filtre sistemlerinin kullanılması havanın temizlenmesine yol açmış. Bild der Wissenschaft dergisinde (7.5.05) haberde ayrıca 90’lı yıllarda örneğin Pinatubos yanardağının püskürmesi gibi doğal felaketlerin etkisinin artık geçtiği belirtilmekte. Bilim adamları temiz havanın ve daha fazla güneş ışının dünya iklimi ve ekosistem üzerindeki etkisinin tam olarak ne olacağını söyleyemeseler de sera etkisinin güçlenmesiyle hava kirliliğinin yeniden artabileceğini tahmin ediyorlar. Konuyla ilgili ayrıntılı yazı Science dergisinde (sayı 308,s.847) yayımlandı. Bilgisayarla çalışan mini helikopter İsrail’deki Steadicopter firması tarafından geliştirilen helikopteri kullanmak neredeyse çocuk oyuncağı. Helikopter özel bir yazılım programıyla kendi kendine çalışıyor. Firmanın adına göre isimlendirilen helikopterin boyu bir metre kadar ve sadece sekiz kilo ağırlığında. Spiegel Online’daki habere (2.5.05) göre birkaç kilometre yükseklikte 90 dakika kadar uçabiliyor. Tamamen otomatik olarak çalışan sistem, daha önceki modellerin aksine yerden komut edilmesi gerekmiyor. Bu da insansız çalışan helikopteri özellikle de askeri alanda ve
film endüstrisinde kullanılması için uygun bir hale getirmekte. Helikopteri çalıştıran yazılım programı daha büyük helikopterleri de tam otomatik olarak çalıştırabilecek nitelikte. Kullanıcıların istenilen uçuÅŸ verilerini PC’ye aktarmaları yeterli, gerisini yazılım programı hallediyor. Yazılım programının prototipi yaklaşık 30km çapındaki bir alanı gözlemleyip, canlı video çekimleri gönderebiliyor. Helikopterin 125.000-150.000 dolar arasında satılması bekleniyor. Genetik fareler artık daha uzun yaşıyorAmerikalı bilim adamları, daha önceki örniklirine göre daha uzun yaÅŸayan bir fare yarattılar. Washington Ãœniversitesi bilim adamları tarafından yetiÅŸtirilen transgenetik fare serbest radikalleri hücresel zeminde yok etme yetisine sahip. Bu sonuçlar serbest radikaller ve yaÅŸlanma arasındaki baÄŸlantıyı güçlendirmekte. Bilim adamlarının tahminlerine göre serbest radikaller oksijen hücrelerinin biçimini deÄŸiÅŸtirdikleri gibi dokuya da zarar vermekte. Transgenetik fareler, büyük miktarda antioksidan bir enzim olan katalazı üretiyorlar. Hücreler bu enzimden, zararlı hidrojen peroksidi su ve moleküler oksijene çevirmek için yararlanırlar. Katalaz, normalde sadece hücrelerin sitoplazmasında bulunur. AraÅŸtırmacıların yetiÅŸtirdikleri genetik fare mitokondrilerinde bol miktarda katalaz enzimi üretmekte. Genetik fare üzerinde yapılan deneyler sonucunda kalpte yaÅŸlılığa baÄŸlı bozuklukların kontrol grubundaki "normal" hayvanlara göre daha az olduÄŸu ortaya çıkmış ve genetik farelerin ömrü beÅŸ aydan daha fazla uzamış oldu ki bu %20’lik bir artış demek. AraÅŸtırmayı yöneten bilim adamı Peter Rabinovitch, son araÅŸtırmayla elde edilen bilgilerin gelecekte insanlar üzerinde de uygulanabilmesini umuyor. AraÅŸtırmayla ilgili sonuçlar Science dergisinde (www.sciencemag.org) yayımlandı. Akıllı otomobil farı, viraja uyumu ışık veriyorOtomobille seyahat edenler bilir, geceleri otomobil sürmek, özellikle de iyi aydınlatılmamış yollarda pek kolay deÄŸildir. En iyi farlarla bile görüş açısı sınırlıdır. Fraunhofer-Mikro-Mekatronik Merkezi bilim adamları, virajlı yollarda hız ve dönüş açısına baÄŸlı olarak dönemeçlere göre reaksiyon gören akıllı otomobil farı geliÅŸtirdiler. Akıllı otomobil farı öte yandan kent içi yollarda kaldırımları da aydınlatarak yayaların yola çıkmadan önce görülmesine izin veriyor. Sürücünün uzun farları açıp kapatmasına gerek yok, karşıdan bir otomobil geldiÄŸinde, karşı trafiÄŸin sürüş alanını aydınlatıyor. Yeni otomobil farının tekniÄŸi. mekanik, elektronik ve verileri iÅŸleyen sistemlerin bir arada kullanılmasına dayanan mikromekaniÄŸe dayanmakta. Bilim adamı Frank Ansorge, ekibiyle birlikte sistemin elektroniÄŸi ve mekaniÄŸi üzerine çalışmakta. Hedef otomobildeki sensoriÄŸi ve aktoriÄŸi geliÅŸtirmek. Sensorlar sıcaklık, havadaki nem oranı veya ışık gibi fiziksel parametreleri ölçüyorlar ve bu deÄŸerler, verileri iÅŸleyen bir sisteme aktarılmakta. Konuyla ilgili makale Fraunhofer BirliÄŸi’nin sitesinde (www.fraunhofer.de/fhg/) yayımlandı. Dinozorların evriminde beslenme deÄŸiÅŸikliÄŸi Yeni bulunan bir iskelet, dinozorların etçil yaÅŸamadan otçul yaÅŸama geçiÅŸlerini aydınlatıyor. Utah çölünde bulunan yeni bir dinozor türü, dinozorların etçillikten, otçulluÄŸa geliÅŸimini yansıtan özellikler taşımakta. 130 milyon yıl önce yaÅŸayan Falcarius utahensis, therizinosauroid grubuna dahil. Bu gruptaki dinozorlar genelde otçuldur. Fakat öyle anlaşılıyor ki yeni bulunan ilkel therizinosauroid, et ve bitkilerle besleniyordu. AraÅŸtırmayı yöneten Utah Geological Survey Enstitüsü James Kirkland’ın incelemelerine göre iki ayak üzerinde yürüyen Falcarius, dört metre uzunluÄŸunda ve 1,4m yüksekliÄŸindeydi ve 10cm uzunluÄŸunda kıvrık pençeleri vardı.Dinozorun diÄŸer anatomik özellikleri otçul dinozorlara benzemekte. Bunlara örneÄŸin yaprak biçiminde diÅŸler, bitkilerin sindirilmesine izin veren büyük mideyi barındıracak geniÅŸ leÄŸen kemiÄŸi de dahil. Ayrıca av peÅŸinde koÅŸmadıkları için de daha kısa ve daha kalın bacaklara sahipti. Bilim adamı Falcarius’un atalarına göre daha devingen bir kol yapısına sahip olduÄŸunu tahmin ediyor. Dinozor hareketli kolları ve uzun boynuyla bitkilere uzanıyordu. Ä°lk dinozorlar küçük, hafif ve hızlı koÅŸabilen yırtıcı hayvanlardı. Ä°ki büyük dinozor grubu daha sonra otçul olarak geliÅŸmiÅŸti. Ancak bu geliÅŸimin ne ÅŸekilde gerçekleÅŸtiÄŸi kesin olarak bilinmiyordu. Ä°ÅŸte Falcarius ile bilim beslenme deÄŸiÅŸikliÄŸini açıklayan bir fosil bulmuÅŸ oldu diyor Kirkland, Nature dergisinde. AraÅŸtırmacılar dinozorların otçulluÄŸa geçiÅŸlerini çiçekli bitkilerin ortaya çıkışıyla iliÅŸkilendiriyorlar. Bu bitkiler de Falcarius’un yaÅŸamış olduÄŸu erken tebeÅŸir döneminde yani bundan 125 milyon yıl önce ortaya çıkmıştı.Â
button