AraÅŸtırma Dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma Dünyasından
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 26, 2005 00:00

Nefes kesen mirasSigara için büyükanneler, kendi çocuklarının saÄŸlıklarını etkilememiÅŸ olsalar bile onların çocuklarına zarar verebilirler. Frank Gilliland yönetiminde çalışan Amerikalı bilim adamları çocuklardaki astım riskinden büyükannelerin de sorumlu olduÄŸunu buldular. Tütünün zararlı etkileri çocuklara geçmemiÅŸ olsa bile torunlara geçebiliyor diyen bilim adamları, 308’i beÅŸ yaşında astıma yakalanmış 908 çocuÄŸu incelemiÅŸ bilim adamları. Anneleri, hamilelik sırasına sigara içen çocukların astıma yakalanma olasılıkları 1,5 misli fazla. Ama eÄŸer anne deÄŸil büyükanne hamileliÄŸi sırasında sigara içmiÅŸse, astım riski 1,8 misli daha fazla oluyor. Hem annenin hem de büyükannenin hamilelik sırasında sigara içmesi ise astım riskini 2,6 misli arttırmakta. Gilliland’ın bu sonuçlara getirdiÄŸi açıklamaya göre tütün, doÄŸmamış bebeÄŸin DNA’sını etkilemekte. BebeÄŸin zarar görmüş DNA’sı böylece bağışıklık sistemini zayıflatmakta. Ayrıca anne, sigara yüzünden, çocuÄŸa geçen astıma karşı da daha duyarlı hale gelmekte. Bilim adamları tütün içindeki etki maddelerinin bebeÄŸi iki yoldan etkilediÄŸini ve astım riskini yükselttiÄŸini tahmin ederken, öte yandan da hücrelerin enerji fabrikaları sayılan mitokondrilere de zarar verdiÄŸini düşünüyorlar. Mitokondri DNA’sı anneden geçtiÄŸi için bozukluklar da aktarılmakta çocuÄŸa. Ayrıca tütünden zarar gören yumurta hücreleri de doÄŸacak çocuklar için bir tehlike oluÅŸturmakta.Çinkonun zihin açıcı özelliÄŸi varBesinlerdeki çinko ilavesi öğrenme yetisini güçlendirmekte. Çinko sayesinde daha iyi konsantre olan ve daha hızlı reaksiyon gösteren çocuklar zeka testlerinde daha baÅŸarılı. Sonuç yaÅŸları 12-13 arasında deÄŸiÅŸen 200 öğrenciye çinko katkılı besin diyeti uygulayan Amerikalı bilim adamlarına ait. Amerikan Tarım Bakanlığından James Penland, araÅŸtırmayla ilgili sonuçlarını San Diego’da düzenlenen Amerikan Toplum ve Beslenme Bilimleri konferansında sundu. Çinko, bedendeki çeÅŸitli iÅŸlevleri yerine getiren bir eser elementtir. Mesela ÅŸeker, yaÄŸ ve protein metabolizmasında, kalıtım malzemesinin geliÅŸiminde ve hücre büyümesinde önemli roller üstlenir. Çinko bağışıklık sistemi ve çeÅŸitli hormonların iÅŸleyiÅŸinde kaçınılmazdır fakat bedende depolanmadığı için düzenli olarak besinlerle alınması gerekiyor. Özellikle kırmızı ette, balık, tahıl ürünleri ve bazı peynir türlerinde bol miktarda çinko vardır. Çinko eksikliÄŸi, gençlerde bir yandan büyümeleri için çok fazla çinko gerektiÄŸi için öte yandan da gıdalarla yeterince alınmaması yüzünde geliÅŸmekte. AraÅŸtırmaya katılan çocukların bir kısmı içinde çinko bulunmayan bir sıvı, diÄŸer grup on miligram (önerilen günlük doz) üçüncü grup ise 20mg çinko içeren sıvı içmiÅŸ. AraÅŸtırmanın başında ve sonunda çeÅŸitli problemleri çözen çocukların kandaki çinko miktarı da (araÅŸtırmadan önce ve sonra) ölçülmüş. AraÅŸtırma sonunda günde 20 miligram çinko alan çocukların zihinsel yetilerinde önemli geliÅŸme saptanmış. Çocukların, görsel belleÄŸi, sözel testlerdeki becerileri ve konsantrasyon yetileri önemli ölçüde geliÅŸmiÅŸti. Ancak çinkonun hareketler ve sosyal davranışlar üzerinde hiçbir etkisi yok. Sonuçlar diÄŸer araÅŸtırmalarla da kanıtlandığı taktirde, önerilen dozun 20 miligrama çıkarılması doÄŸru olacaktır diyor bilim adamları.Mayalarda tuz üretim tesisiYemeÄŸin tuzla daha lezzetli hale geldiÄŸini Mayalar bile biliyordu. Louisiana Eyalet Ãœniversitesi’nden Heather McKillop yönetiminde çalışan bilim adamları, ortaya çıkardıkları 41 antik tuz fabrikasıyla, Mayaların tuz ticareti yaptıklarını kanıtladılar. Tuz fabrikalarından birinde bulunan bir kayık kalıntısıysa tuzun yakındaki Maya merkezlerine taşındığını göstermekte. Daha önceki yıllarda da Karayiplerdeki Punta Hicacos lagününde dört tuz fabrikası bulunmuÅŸtu. Burada üretilen tuzun o dönemin ihtiyacını karşılamayacağını düşünen McKillop ve ekibi bu yüzden diÄŸer tuz fabrikalarını su altında aramayı sürdürdüler. 41 tuz üretim yeri Ä°.S.300-600 yıllarına ait. Bilim adamları tuz fabrikalarına tuz üretiminde kullanılan çanak çömlek kalıntılarına göre tarihlendirdiler. Dünyanın birçok yerinde olduÄŸu gibi burada da deniz suyunun kaynatılmasıyla önemli ölçüde tuz elde ediliyordu. Bilim adamları tuz üretiminin devlet kontrolünde deÄŸil de yerel yönetimlerin kontrolünde yapılmış olmasını ilginç buluyorlar. "Tuz fabrikaları Maya merkezlerinden çok uzakta bulunduÄŸu için herhalde devlet kontrolünde deÄŸildi" diyor McKillop Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde. Mayaların büyük yerleÅŸmeleri, günümüzde Meksika, Guatemala ve Belize’ye ait olan Yucatan yarımadasının içlerinde bulunuyordu. Biyolojik maddeler de iklime zarar veriyorAtmosferdeki kirlenme söz konusu olduÄŸunda araÅŸtırmacıların akıllarına hep is, kül ve insanlar tarafından oluÅŸturan diÄŸer tozlar geliyordu hemen. Oysa bu liste sanıldığından çok daha uzun. Kepek, ince kıl, yosun, polen ve spor gibi biyolojik partiküller de havayı kirletmekte diyor Mainz Ãœniversitesi’nden Ruprecht Jaenicke. Fizikçinin Science dergisinin son sayısında açıkladığı gibi biyolojik aerosoller (havada asılı parçacıklar) atmosfer kirliliÄŸinin %25’inden sorumlu. Bu durumda hava durumu ve iklimdeki geliÅŸmelerde önemli bir rol oynayabilirler. ÖrneÄŸin polenler: Havada uçuÅŸan polenler suyu emerek bulut oluÅŸumunu tetikleyen yoÄŸuÅŸum tohumları gibi etkiyorlar. Çürümüş bitki kalıntıları ya da denizlerdeki planktonlar gibi diÄŸer biyolojik parçacıklar ise buz kristallerinin geliÅŸimini hızlandırıyorlar. Böylece yağışlar artıyor ve atmosferdeki su yok oluyor. Ä°ster benzin isi olsun ister cilt kepeÄŸi, havada asılı parçacıkların iklim üzerindeki etkisi kesin gibi. Ancak bunların tam olarak ne ÅŸekilde etkidikleri belirsizdir. Çünkü bunun için atmosferdeki tüm parçacıkların kökeni ve bileÅŸimlerinin biliniyor olması gerekiyor. Tahminlere göre parçacıkların %25-40’ı hala açıklanamamıştır. Jeanicke bu yüzden neredeyse on yıl boyu çeÅŸitli bölgelerde ve farklı çevre koÅŸullarındaki biyolojik aerosollerin yoÄŸunluÄŸunu ölçtü. Atmosfer fizikçisi ölçümler sonucunda önemli oynamalar saptadı. Mesela Mainz kentindeki biyolojik parçacıkların oranı bir yıl içinde %5-50 arasında deÄŸiÅŸmekte. Fakat yıllara baÄŸlı bir döngü söz konusu deÄŸil. Bilim adamının beklediÄŸi üzere biyolojik aerosollerin sayısı sonbahar ve kış aylarında düşmemekte. Sadece bileÅŸimleri deÄŸiÅŸmekte. Ä°lkbaharda polen oranı daha yüksekken, kış aylarında havadaki ölü hücre maddesi çoÄŸalmakta. Kan grubu uyuÅŸmazlığına raÄŸmen böbrek nakliBerlin Charité Ãœniversite KliniÄŸinde ilk kez farklı kan grubuna ait bir böbrek nakledildi bir hastaya. BaÅŸarılı ameliyat yeni bir transplantasyon yöntemi sayesinde gerçekleÅŸti. Ameliyat sırasında uyumsuz kan grubuna karşı iÅŸleyen antikorlar özel bir emici aletle "soÄŸurularak" organın beden tarafından reddedilmesi önlenmiÅŸ. Charité KliniÄŸinde böylece üçüncü kez farklı kan grubuna ait üçüncü organ nakli gerçekleÅŸmiÅŸ oldu. Klinikten yapılan açıklamaya göre kan grubu uyuÅŸmayan böbrek naklinin, yetersiz organ bağışı nedeniyle yeni olanaklar sunması açısından önem taşımakta. Yeni bir felç terapisiÄ°srailli bilim adamları ağır sırt omuriliÄŸi yaralanmasına baÄŸlı felç için yeni bir terapi geliÅŸtirdiler. Tedavi için makrofaj olarak bilinen uzmanlaÅŸmış savunma hücreleri sırt omuriliÄŸine aşılanmakta. Yeni terapi yöntemini geliÅŸtiren Proneuron Biotechnologies bilim adamları tedavinin yaralanmadan sonra 14 gün içinde baÅŸlaması gerektiÄŸini ve yaralananların %30’unun iyileÅŸtirilebileceÄŸini bildirdiler. Nörcerrah Nachschon Knoller ilk klinik testlerde 16 kiÅŸiden 5 kiÅŸinin bedenlerini yeniden hissettiklerini ve hareket edebildiklerini söyledi. Söz konusu hastalar düşme veya kaza yüzünden, olay anından itibaren tamamen felç olmuÅŸlardı. Tedavi yöntemi Ä°srail’deki Weizmann Enstitüsü profesörü Michal Schwartz’ın araÅŸtırma sonuçlarına dayanmakta. Merkezi sinir sisteminde bağışıklık sisteminin bastırılması, ayrılan sinir sistemlerinin iyileÅŸmesini tetiklemekte. Bilim adamları ÅŸimdi 60 hastayla ikinci bir denemeye hazırlanıyorlar. AkciÄŸer hastalıklarının tedavisinde önemli bir geliÅŸmeLondra Kraliyet Koleji bilim adamları, kronik obstrüktif akciÄŸer hastalıklarında (KOAH) steroid tedavisinin etkisiz kaldığını kanıtladılar. Steroid yerine ÅŸimdi Theophyllin ilacı test edilmekte. Klinik testler kısa bir süre önce baÅŸladı. Kronik obstrüktif akciÄŸer hastalıklarına bronÅŸit ve amfizem de dahildir. Stereoidlerin KOAH gibi iltihaplı hastalıklara karşı etkili olduÄŸu sanılıyordu. Fakat hastalar bu ilaçlara karşı herhangi bir reaksiyon göstermiyorlar. Ä°ltihaplardan belli baÅŸlı kimyasalları salgılayan bazı uzmanlaÅŸmış genler sorumlu. Ä°ltihaplar, bu genlerin Histon Deacetylase 2 (HDAC2) enzimiyle devre dışı bırakılmasıyla önlenmekte. Steroidler bu süreci normalde HDAC2’yi temizleyerek ve belli baÅŸlı genlere yönelerek destekliyorlar. Bilim adamları KOAH hastalarındaki HDAC2 deÄŸerinin çok düşük olduÄŸunu saptadılar ve bu nedenle de steroidler etkili olmamakta. AkciÄŸer hücreleriyle yapılan testler, HDAC2 deÄŸerlerinin daha ucuz ve yaygın olan Theophyllin ilacıyla yükseltilebileceÄŸini göstermiÅŸ. AraÅŸtırmayı yöneten bilim adamı Peter Barnes, KOAH hastalarında ÅŸimdilik akciÄŸerdeki iltihabın deÄŸil sadece semptomlarının tedavi edilebileceÄŸini bildirdi. Rahim aÄŸzı kanserine karşı aşıAlman bilim adamları rahim aÄŸzı kanserini önleyecek bir ilaç geliÅŸtirdiler. Rahim aÄŸzı kanseri kadınlarda en sık karşılaşılan (dünya genelinde) ölüm nedenlerinden ikincisidir ve hastalık bir virüs enfeksiyonuyla baÅŸlar. Yeni ilacın bu enfeksiyonu engelleyerek kanserden koruması bekleniyor. Alman "Bild" gazetesine konuÅŸan Torsten Strohmeyer :"Aşı konusunda çok umutluyuz, gelecekte tüm kadınlar önlem için aşılanabilir" dedi. Virüs kadınlara genelde genç yaÅŸta bulaşıyor ve enfeksiyon yıllar sonra kansere dönüşmekte. Dünya çapında yapılacak bir araÅŸtırmayla ÅŸimdi ilacın beden tarafından ne ÅŸekilde tolere edileceÄŸi kontrol edilecek. Bilim adamları iÄŸnenin iki yıl kadar sonra piyasaya verileceÄŸini tahmin ediyorlar. Neandertal adamının yok oluÅŸ sebebi ticaret miydi?Bilim adamlarının son deÄŸerlendirmelerine göre Homo sapiens, dünya sahnesindeki galibiyetini ustaca planlanmış davranış biçimlerine borçluydu. Çünkü modern insan çeÅŸitli görevleri bireylere dağıtma becerisine sahipti. Antropologlar uzun bir süredir Neandertal insanının yok oluÅŸunu çözmeye çalışıyorlar. Bu konuda çok sayıda neden atıldı ortaya. Mesela Homo sapiens’in kültürel ve biyolojik açıdan daha üstün olması veya çevresel koÅŸulların deÄŸiÅŸmesi gibi. Wyoming Ãœniversitesi’nden Jason Shogren ve arkadaÅŸları ÅŸimdi bu konuda yeni bir tartışma açtılar. Bilim adamlarının görüşüne göre modern insan daha üstün davranış biçimlerine sahipti ve bu beceri sayesinde bir toplulukta kim hangi görevi dahi iyi yapıyorsa o konuda uzmanlaşıyordu. Bu hipoteze kanıt olarak arkeolojik buluntular gösterilmekte. Söz konusu kalıntılardan modern insanın bundan 40.000 yıl önce Avrupa’da Neandertalle karşılaÅŸmadan evvel, küçük bölgelerde olduÄŸu kadar geniÅŸ alanlarda da ticaret yaptığı anlaşılmakta. Oysa Neandertaller o kadar iyi organize edilmiÅŸ yapılara sahip deÄŸillerdi. Bilim adamları üç simülasyonda hipotetik senaryolarını test etmiÅŸler. Ä°ki simülasyonda Homo sapiens’e serbest ticaret yetisi verilince, modern insan, avcılık konusunda daha becerikli olan Neandertal adamını 7000 yıl içinde yok etmiÅŸ. Üçüncü simülasyonda iki tür birlikte yok olmuÅŸ. Konuyla ilgili araÅŸtırma yazısı Journal of Economic Behavior & Organization dergisinde yayımlandı. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!