AraÅŸtırma Dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma Dünyasından
Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2004 00:00

Tüm insanlığın ortak babası 2300 yılında yaÅŸamışTüm insanların ortak bir ata babası var mı? EÄŸer varsa ne zaman yaÅŸamış olabilir? AraÅŸtırmacılar zahmetli simülasyonlar sonucunda sürpriz bir sonuca ulaÅŸtılar: Matematiksel olarak ortak bir ata baba 2300 yıl önce yaÅŸamış olabilir deniyor. Birçok ulus soyunun nereye kadar uzandığını merak edip kendi ülkesindeki tüm insanların ata babası olabilecek kiÅŸiyi araÅŸtırır. Tabii genelde farklı senaryolar çıkar ortaya. Åžimdi aynı soru evrensel bir ata baba için ortaya atılınca Amerikalı bilim adamları ilginç bir hesap yöntemiyle insanlığın ilk ortak ata babasının henüz kısa bir süre önce öldüğü sonucuna vardılar. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde Douglas Rohde yönetiminde çalışan ekip, evrensel ata babanın yaklaşık 2300 yıl önce yaÅŸadığını buldu. Sonuç, genetik kalıtıma deÄŸil soyaÄŸacındaki akrabalık iliÅŸkilerine dayanıyor. Rohde ve ekibinin hesapları basit bir düşüncenin temeli: Her insanın iki ebeveyni, dört büyük anne babası ve sekiz büyük büyük anne babası var vb. Ataların sayısı her kuÅŸakta ikiye katlanmakta. Daha birkaç kuÅŸak içinde dünyanın tamamen farklı bölgelerinde yaÅŸayan insanlar çoÄŸalmakta. En basit hesap modellerinde, bugün yaÅŸayan tüm insanların soyaÄŸacında yer alan bir kiÅŸinin ortaya çıkması yaklaşık on kuÅŸakta gerçekleÅŸmekte. Åžu andaki dünya nüfusuna göre yapılan bir hesapla evrensel bir ata baba 20 ila 33 kuÅŸaktan sonra ortaya çıkabilir diyor bilim adamları Nature dergisinde. 30 yıllık bir kuÅŸak süresine göre ata babanın 600-900 yıl önce yaÅŸadığı anlamına geliyor. Daha eskiye gidildiÄŸinde durum biraz daha karmaşık bir hal almakta. Ne kadar çok geriye gidilirse günümüzde yaÅŸayan tüm insanların ata babası olabilecek çok daha fazla kiÅŸi ortaya çıkabilir ve soyları öldüğü için de geriye kalanlar hiç kimsenin atası olmazdı diyor araÅŸtırmacılar. Bu basit model bununla birlikte tüm insan soylarının karışabileceÄŸinden yola çıkıyor. ÖrneÄŸin nüfus artışındaki hız farkı ve coÄŸrafi yalıtım dikkate alınmamakta. Ancak Rohde’nin hesaplarındaki ÅŸaşırtıcı nokta ÅŸu: Bu faktörler de hesaba katıldığı taktirde tüm insanların ortak atası daha eskiye inmiyor. AraÅŸtırmacılar çok sayıda farklı büyüme deÄŸerlerine sahip senaryoları, farklı ÅŸekilde soyutlanan gruplar ve topluluklar arası göçlerle birlikte hesaplamışlar. Fakat hem basit hem de daha karmaşık modeller aÅŸağı yukarı aynı ÅŸekilde sonuçlanmış: Tüm insanlığın ata babası 76 kuÅŸak önce yaÅŸamış. Bu da yaklaşık bir kuÅŸağın 30 yıl sürmesi halinde 2300 yıl öncesine denk gelmekte. St. Helens yanardağı gaz ve kül püskürüyorAmerikalı jeologlara göre St.Helens yanardağının lav püskürmesine çok az bir zaman kaldı. Depremlerin ÅŸiddetleÅŸmesi ve kraterden volkanik gazın sızmaya baÅŸlamasıyla birlikte 1980 yılında yaÅŸanan felaketle ilgili anılar da canlandı. Amerikan Jeoloji AraÅŸtırmaları Kurumu bilim adamları St Helens yanardağının birkaç gün içinde lav püsküreceÄŸini sanıyorlar. Püskürmenin iyice yaklaÅŸtığı 50 dakika süren depremle kesinleÅŸti. Ayrıca yanardağın üzerinden uçan uçakların sensorlarıyla, baÅŸta karbondioksit ve hidrojenli sülfat olmak üzere volkanik gaz kaydedildi. Uzmanlar yanardağın içindeki gaz içerikli magmanın yükseldiÄŸini ve önümüzdeki günlerde güçlü bir püskürmenin yaÅŸanacağını ve küllerin yedi kilometre kadar havaya savrulacağını sanıyorlar. Mayıs 1980 yılında yaÅŸanan ÅŸiddetli püskürme sırasında 57 kiÅŸi yaÅŸamını yitirmiÅŸti. O tarihte volkanın tepesi çok güçlü bir depremle kopmuÅŸ, yanardağın yüksekliÄŸi 400m kadar azalarak 2549m’ye düşmüştü. GeçtiÄŸimiz haftalarda baÅŸlayan etkinlikler 18 yıldan bu yana yaÅŸananların en ÅŸiddetlisi. YanardaÄŸ Cuma günü (1.10.04) ilk büyük gaz bulutu ve kül püskürdü. Yaklaşık 24 dakika süren püskürmenin beyaz gaz bulutu 5000 m kadar yükseldi. Ancak volkan hiç lav püskürtmedi. ‘Şu sıralar püskürmenin gerçekleÅŸme olasılığının %70, dağın yeniden sakinleÅŸme olasılığının da %30 olduÄŸunu tahmin ediyoruz’ diye konuÅŸtu Amerikalı jeolog Tom Pierson NBC haber ajansında. Son gaz püskürmesi dağın içindeki basıncın yükseldiÄŸine iÅŸaret etmekte. USGS çalışanları ayrıca krater ve 300m yükseklikteki magma baÅŸlığında da deÄŸiÅŸlikler saptamışlar. ‘Yarıkların oluÅŸmasından basıncın yüzeyin hemen altına olduÄŸunu anlıyoruz’ diyor Pierson. Gürültü, deniz memelilerini tehdit ediyorBalina ve diÄŸer deniz memelileri denizlerde artan gürültü yüzünden tehdit altında. BBC’den yapılan bir açıklamaya göre Ä°ngiliz Balina ve Yunus Koruma BirliÄŸi (WDCS), gürültü sorununa bir çözüm bulabilmek için ‘Ocean of Noise’ kampanyasını baÅŸlatacak. BirliÄŸe göre su altındaki gürültünün baÅŸlıca sorumluları, petrol ve gaz platformları ve düşük frekanslı askeri sondalar. WDCS su altındaki gürültünün ayarlanması için yeni bir aksiyon planı öneriyor. Birlik, gürültünün, balina, yunus ve benzer deniz memelilerini yaralayarak karaya çıkmalarını ve ölmelerine neden olduÄŸunu saptamış. Aşırı gürültü öte yandan hayvanların iletiÅŸim yetisini de bozabileceÄŸinden yavruların kaybolmasına yol açabilir diyor uzmanlar. Körlerde görme merkezi konuÅŸma sırasında etkiliGörme engellilerin görme merkezi de iÅŸliyor. Normalde görsel uyarıların iÅŸlenmesinden sorumlu olan beyin bölgeleri konuÅŸma sırasında önemli görevler üstleniyorlar. Bilim adamları beynin arkasındaki söz konusu bölgede yapay olarak meydana gelen bozukluklar sonucu görmeyen insanların, kelime türetirken mantık hatası yaptıklarını saptadılar. Bethesda Ulusal SaÄŸlık Enstitüsü’nden Amir Amedi’nin araÅŸtırması Nature Neuroscience dergisinde yayımlandı. Daha önceki araÅŸtırmalar da gören insanlarda görsel uyarıları iÅŸleyen birincil görme alanının körlerde konuÅŸma sırasında etkinleÅŸtiÄŸini göstermiÅŸti. Ancak görme alanının sadece destekleyici bir iÅŸlevi mi yoksa kaçınılmaz bir görevi mi üstlendiÄŸi bilinmiyordu. Amedi bunu öğrenmek için dokuz görme engelli ve gözleri gören on kiÅŸiye hoparlörle örneÄŸin elma gibi sözcükler okuyarak, deneklerden bunlarla baÄŸlantılı fiiller bulmalarını istemiÅŸ. Test sırasında araÅŸtırmacılar kafaiçi manyetik uyarım (Transcranial magnetic stimulation/ TMS) ile birincil görme alanının iÅŸlevini bozunca gözleri görenler görevleri yerine getirmeye devam ederken körlerde hatalar çıkmaya baÅŸlamış ve bunların içinde semantik hatalar daha sık görülmekte. Bu bozuklukta sözcüklerin mantıklı bir ÅŸekilde iliÅŸkilendirilmesinde hatalar yapıldığı için denekler örneÄŸin elmayı ‘yemek’ fiiliyle iliÅŸkilendirmek yerine ‘atlamak’ fiiliyle birleÅŸtiriyorlar. Buradan çıkan sonuca göre körler sözcüklerin manasını anlamak için birincil görme alanından yararlanıyorlar. Bilim adamları ÅŸimdi benzer deneylerle görme yetilerini henüz yeni kaybetmiÅŸ insanlarda da gerçekleÅŸtirerek, birincil görme alanının yıllar sonra mı yoksa kısa bir süre sonra mı yeni görevini üstlenmeye baÅŸladığını öğrenmeye çalışacaklar. Parçacık hızlandırıcısı üretiminde önemli bir atılımÄ°ngiliz, Fransız ve Amerikan araÅŸtırma ekipleri, bir gazı kuvvetli bir lazer tepisiyle iyonlaÅŸtırmaya baÅŸararak, kompakt parçacık hızlandırıcısı üretiminde önemli bir adım attılar. Bu ÅŸekilde ortaya çıkan elektrik alanında elektronlar yüzlerce mega elektronvolt hızlandırılmakta. Konuyla ilgili araÅŸtırma yazısı Nature dergisinde yayımlandı. Bildik parçacık hızlandırıcıları elektron veya proton gibi temel parçacıkları birkaç giga elektron volt kadar hızlandırabiliyorlarsa da bunun için birkaç yüz metrelik ivme mesafesine ihtiyaç duyulmakta. Bilim adamları temel parçacıkları birkaç santimetrelik ivme mesafesiyle istenilen enerjiye kadar hızlandırabilecek elektrik alanları üretebilirlerse ivme halkaları bazı deneylerde gereksiz kalabilecekti. Dünya genelindeki birçok araÅŸtırmacı bu tür güçlü elektrik alanlarını gazların lazer tepileriyle iyonlaÅŸtırılmasıyla elde etmeye çalışıyorlardı. Paris Ecole Polytechnique kurumundan Victor Malka ve ekibi ÅŸimdi ilginç bir taktikle bu tür bir plazma içindeki elektronları sadece hızlandırmakla kalmayıp, bir ışık demeti olarak birleÅŸtirmeyi de baÅŸardı. AraÅŸtırmacılar elektronlardaki enerji dağılımını etkilemek için uygun bir lazer ışınıyla plazmada balonlar oluÅŸturmuÅŸlar. Çok sayıda taktikle böylece yüksek kalitede bir elektron ışını elde edilmiÅŸ. Malka, bu tür plazma hızlandırıcılarında üretilen ışınların gelecekte örneÄŸin tıbbi tanılarda uygulanabilmesini umuyor. Toprak altında yok olan iskelet görünür kılındıEski mezarlarda yüzyıllar sonra genelde geriye sadece metal ziynet eÅŸyası ve kılıç gibi silahlar kalır. Ä°ngiliz bilim adamları ÅŸimdi son derece duyarlı aletlerle iskeletlerin yerlerini gösteren demir kalıntılarını da görüntülemeye baÅŸardılar. Metal detektörleri eski mezarları arayan arkeologların en iyi yardımcılarından biridir. Bu aletlerle kılıç, sikke, ziynet eÅŸyası veya lahitler bulunabiliyorsa da iskeletleri saptamak genelde mümkün olmuyor. Özellikle de asitli topraklarda hemen hemen hiç iz bırakmadan çürüyen kemikler geriye toprakta belli belirsiz bir renklenme bırakırlar. Farklı bilim dallarından oluÅŸan bir Ä°ngiliz araÅŸtırma ekibi ÅŸimdi bu sorunu çözdüğüne inanıyor. Bilim adamları örneÄŸin hemoglobinde bulunan ve cesedin toprak altında çürümesinden sonra geriye kalan demirin manyetik izlerini saptadılar. English Heritage Eski Eserler Dairesi’nden Neil Linford, yeni tekniÄŸi iki antik mezarlıkta baÅŸarıyla test etti. Jeofizikçi bir Roma mezarlığı ve 1200 yıllık Anglosakson mezarlığındaki toprak örneklerini incelerken, mezarlığa ait olmayan toprak örneklerinden farklı olarak manyetik özelliklerde tipik deÄŸiÅŸimler saptamış. Benzer bir yöntem ÅŸimdiye dek sadece yüzeye yakın tabakalarda yapılan incelemelerde uygulanmıştı diyor Linford. AraÅŸtırmacı elde edilen ilk baÅŸarılara raÄŸmen yine de dikkatli olunması konusunda uyardı. Yeni yöntemin test edildiÄŸi bölge daha önce biliniyordu. Ayrıca bugüne dek sadece iki örnek incelenmiÅŸ. Yöntemin güvenirliÄŸinin kesin olarak kanıtlanabilmesi için daha birçok araÅŸtırmanın yapılması gerekiyor. Koku testiyle üreme bozukluÄŸu tanısıBochum Ruhr Ãœniversitesi’nden Hanns Hatt, inci çiçeÄŸi (Convallaria majalis) kokusunu alan koku reseptörünün hem insan sperması hem de burunda bulunduÄŸunu saptadı. Kısa bir süre önce de spermlerin yumurta hücresine giden yolu bir koku reseptörü sayesinde buldukları tespit edilmiÅŸti. Ruhr Ãœniversitesi bilim adamı böylece koku almanın temeline dayanan araÅŸtırmalarıyla Nobel ödülü alan Richard Axel ve Linda Buck’un baÅŸarılarını tamamlamış oldular. Ä°nsanın koku duyusu, evrim süresince koku reseptörlerinin üçte ikisini yitirmesi yüzünden uzun bir süre ‘kaybolan duyu’ olarak kabul edilmekteydi. Bu reseptörler buna raÄŸmen insan genomunda büyük bir gen ailesini oluÅŸtururlar. Milyonlarca kokunun algılanmasından 350 koku reseptörü proteini sorumludur. Moleküler biyoloji teknikleri, ‘sniffing’ koku testi ve koku mukozasının elektriksel etkinliÄŸinin ölçülmesi sayesinde ÅŸimdi spermada bulunan ‘inci çiçeÄŸi reseptörünün’ (hor17-4), burundaki koku hücrelerinde de üretildiÄŸi kanıtlandı. Bulgu, üreme bozukluklarının koku testiyle teÅŸhis edilmesinde yararlı olabilecek. Kısırlık genetik bozukluÄŸa baÄŸlıysa, burundaki ve spermadaki reseptörler çalışmıyor demek. Yani eÄŸer burun inci kokusunu almıyorsa spermler de alamıyor. Ve spermler yumurta hücresine giden yolu da bulamıyorlar. ‘İnsan spermasında farklı iÅŸlevlere sahip daha birçok koku reseptörü bulunduÄŸu için söz konusu kokuların saptanması halinde kısırlığın nedenini saptamaya izin veren bir dizi araç olacak elimizde’ diye konuÅŸtu Hatt. Stres hormonu saldırganlaÅŸtırıyorMacar ve Hollandalı bilim adamlarından oluÅŸan bir araÅŸtırma ekibi stres altında bulunan insanların diÄŸer zamanlara göre daha saldırgan davrandıkları sonucuna vardı. Bu baÄŸlantıyı farelerde kanıtlayan araÅŸtırma ekibi hayvanlardaki bir saldırganlık merkezinin etkinleÅŸmesi halinde bir stres hormonunun da daha fazla salgılandığını fark ettiler. Bu beyin bölgesi ne kadar çok etkinleÅŸirse kanda o kadar fazla stres hormonu bulunuyor. AraÅŸtırma yazısı ‘Behavioral Neurascience’ dergisinde yayımlanan Leiden Ãœniversitesi’nden Menno Kruk, beÅŸ deneyle 53 fareyi incelemiÅŸ. Hayvanlara insandaki stres hormonu kortizola benzeyen, kortikosteron aşılandığında, fareler sadece birkaç dakika içinde saldırgan davranışlar sergilemeye baÅŸlıyorlar. Hipotalamusta duyguların iÅŸlenmesinden sorumlu bir bölgenin elektriksel olarak uyarılmasıyla da birdenbire stres hormonu salgılanmakta. Fareler normalde bu tür bir beden reaksiyonu ancak potansiyel bir düşman veya diÄŸer stres faktörlerinin etkisinde kaldıklarında gösterirler. Stres hormonlarının görevi normalde bedendeki enerji rezervlerini saÄŸlamlaÅŸtırmak, bedeni kaçışa veya saldırıya hazırlamaktır. Fakat son araÅŸtırma, belli durumlarda beynin de devreye girdiÄŸini göstermekte. Buna göre stres hormonu ve saldırganlık merkezi arasındaki Feedback halkasını çalıştırmak için tek bir anlaÅŸmazlık yeterli diyor araÅŸtırmacılar. Bu baÄŸlantı öte yandan stres altındaki insanların neden daha zor sakinleÅŸtiÄŸini de göstermekte. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!