Oluşturulma Tarihi: Mayıs 07, 2004 00:00
Yaşlılıktaki cinsel isteksizlikten bedensel engeller sorumlu60’lı yıllarda menopozdan sonra hala cinsel istek duyan kadınlar psikiyatra görünürlerdi diyor bir bilim adamı. Ama bu artık geride kaldı. Yeni bir araştırmaya göre günümüzdeki yaşlılar öncellerinden çok daha fazla seks yapıyorlar. Göteborg Üniversitesi araştırmacılarından Nils Beckman, Mayıs ayında Göteborg’daki bir kongrede sunulması beklenen uzun vadeli araştırması için kırk yıl boyu, 70 yaşını aşkın 1660 erkek ve kadınla görüşmüş. 1971 yılında sadece % 0,8 kişi cinsel açıdan aktif olduğunu söylerken bu oran geçtiğimiz yıllarda %13 civarındaydı. Yaşlı erkeklerde 70’li yıllardaki %50’lik oran bugün %69’a fırlamış durumda. Beckman yaşlılarda canlanan cinsel yaşamın, günümüzde otuz yıl öncesine göre daha çok yaşlı kadının bir eşe sahip olmasına bağlıyor. Yaşlı erkekler ise kadın yaşıtlarına göre hep daha fazla seks yaşıyorlardı ki bu da yaşlı erkeklerin daha genç kadınlarla birlikte olmasıyla ilgili diyor bilim adamları. Araştırma sonuçlarına göre yaşlı insanların cinsellikten uzaklaşmasından bedensel engeller sorumlu. Bedensel güçleri yerinde olsaydı yaşlıların %100’ü cinsel yaşamlarını eskisi gibi devam ettirmek isteyeceklerini söylemişler. İlkyaz sevinci kalıcı İlkyazda yaşanan mutluluk duygularının geçici olmadığı bildirildi. Yeni bir araştırmaya göre Mayıs ayında doğan insanlar en mutluları. 40.000 aşkın anket formuna dayalı araştırma Mayıs ayında doğanların %50’den fazlasının mutlu olduklarını göstermiş. Sonuçlara göre en mutsuz olanlar %43 oranıyla Ekim ayında dünyaya gelenler. Hertfordshire Üniversitesi bilim adamları bu konuda iki açıklama getirdiler. Anne babaların yaz aylarında çocuklarına daha farklı davrandıklarını tahmin eden İngiliz psikolog Richard Wiseman, ikinci neden olarak da hava sıcaklıkları ve beslenme alışkanlıklarındaki farklılıkları gösterdi.‘Tatlı krizine’ karşı sporJapon bilim adamlarının son araştırmasına göre aşırı tatlı yeme isteğini spor yaparak engellemek mümkün. Araştırmacılar koşu çemberi üzerindeki antrenmandan sonra farelerde tatlı yeme isteğinin önemli ölçüde azaldığını saptamışlar. Koji Okamura, konuyla ilgili araştırmasını Amerikan Psikoloji Birliği’nin ‘Experimental Biology 2004’ konferansında sundu. Osaka Üniversitesi bilim adamları farelerin kafeslerine şekersiz su ve şekerli su koyduktan sonra hayvanları iki saat kadar koşma çemberinde koşturmuşlar. Sonuçta fareler spordan sonra tatlı su yerine şekersiz suyu tercih ettiler diyor araştırmacılar. İnsan bedeninin de benzer reaksiyonlar gösterdiğini kanıtlayan örnekler var. Mesela bazı atletler antrenmandan sonra tatlı yiyeceklere karşı daha duyarlı hale geldiklerini söylüyorlar. Bilim adamlarının tahminlerine göre bu durum spor esnasında mutluluk hormonu endorfinin farklı oranda salgılanmasıyla ilgili. Sonuçlar özellikle de spor psikologları için çok ilginç. Spor sırasında şekerin depolanma şekli olan glikojen yakılmakta. Üstelik aşırı yorgunluk kan şekeri seviyesinin düşmesine bile neden olur. Ayrıca bedende sıvı kaybı da yaşanır. Bu nedenle sporcular şeker içerikli ve izotonik içecekler içerler. Beyne erotik destekEreksiyon sorunlarına doğrudan doğruya beyinde mücadele edilebiliyor. Bu şekilde fareleri tedavi eden bilim adamları, şimdi yan etkisiz sertleşme terapisinin insanda da işlemesini umuyorlar. Sertleşme sorununa penisteki kan dolaşımı yerine beyinde mücadele etme fikri aslında yeni değil. Günümüzde sertleşme sorunlarının giderilmesinde kullanılan Apomorphin ilacı, beyinde dopamin reseptörlerini uyararak sertleşmeyi sağlayabiliyor. Beyindeki cinsel uyarımdan en başta dopamin sorumluysa da bu uyarı maddesi diğer bedensel fonksiyonlar üzerinde de etkilidir. Bunun için kendisine uygun olan tanıma molekülleri yani reseptörlere yapışmakta. İşte dopaminin ne tür bir etki yapacağı reseptör türüne bağlıdır. Amorphin’in bu nedenle önemli bir dezavantajı vardır. Beyne ulaşan ilaç hiçbir
seçim yapmadan tüm dopamin reseptörleri üzerine yapışıyor ve bu nedenle de ilacı alanlar en baÅŸta bulantı ve kusma olmak üzere kuvvetli yan etkilerden ÅŸikayet ediyorlar. Ä°sveçli ve Amerikalı bilim adamlarından oluÅŸan bir araÅŸtırma ekibi ÅŸimdi bu sorunu sadece belli baÅŸlı reseptörler üzerinde etkili olan bir maddeyle çözdüler. Abbot Laboratuarı (Illinois, ABD) araÅŸtırmacılarından Jorge Brioni, ‘Proceedings of the National Academy of Sciences’ dergisinde ABT-724 olarak adlandırılan maddenin, erkek farelerde herhangi bir yan etkiye neden olmadığını bildirdi. ABT-724 sadece cinsel uyarımdan sorumlu D4 reseptörlerini etkinleÅŸtirmekte. AraÅŸtırmacılar bu maddenin penisteki damarları geniÅŸleten Viagra’nın etki maddesi Sildenafil ile kombine edildiÄŸinde ereksiyon için gerekli etki maddesi oranının düşürülebileceÄŸini de düşünüyorlar. Ancak Nature Science Update dergisinde konuÅŸan araÅŸtırmacılardan Petter Hedlund, bu tür bir ilacın tüm sorunları çözemeyeceÄŸini de vurguladı. Erkeklerin birçoÄŸunda sertleÅŸme bozuklukları, kalp/dolaşım hastalıkları ya da diyabete bağı olarak ortaya çıkmakta ki bu durumda beyindeki uyarım sinyalinin güçlendirilmesi pek mantıklı görünmemekte. Bununla birlikte ABT-724 ilacının insanlar üzerindeki etkisini gösteren herhangi bir sonucun bulunmamasına raÄŸmen bilim adamları ÅŸimdiden sadece erkeklere deÄŸil kadınlara da yardım edebileceklerinden eminler. Kadındaki cinsel bozukluklar çok karmaşık bir bölgeye baÄŸlı olsa da araÅŸtırmacılar aynı ilacın kadın bedeninde de etkiyebileceÄŸine inanıyorlar. Portakal suyu ve kolalı içecekler diÅŸ düşmanıJena Ãœniversitesi’nde gerçekleÅŸtirilen bir araÅŸtırmaya göre günde bir bardak portakal suyu bile diÅŸlere zarar verebiliyor. Fakat sonuçlar aynı zamanda kolalı ve diÄŸer asitli içeceklerin de önemli ölçüde zararlı gösterdi. İçeceklerin diÅŸe verecekleri zararlar içindeki asidin türüne ve miktarına baÄŸlı. Her gün düzenli olarak asitli içecekler tüketenlerin diÅŸ mineleri zamanla ‘yumuÅŸayarak’ zayıflar ve en sonunda da ufalanmaya baÅŸlar diyor araÅŸtırmacılar. Ayrıca diÅŸ minesine verilen zararın kalıcı olduÄŸu da ortaya çıkmış. Bilim adamları diÅŸ minesindeki zayıflamaların içeceklere kalsiyum ilave edilerek önlenebileceÄŸini sanıyorlar. Ev hayvanları da ÅŸeker hastalığına yakalanabiliyorTıpkı insanda olduÄŸu gibi aşırı kilolar ve çok sayıda diÄŸer faktörler ev hayvanlarında da yaÅŸamı tehdit eden diyabet hastalığına yol açabiliyor. Buna göre kedi ve köpeklerin ÅŸeker hastalığına yakalanma riski yaÅŸlanmaya baÄŸlı olarak yükselmekte. Almanya’da yapılan araÅŸtırmaya göre köpekler genelde yedi ila dokuz yaÅŸlarında hastalanıyorlar. DiÅŸi köpeklerin Diabetes mellitus hastalığına yakalanma olasılıkları daha fazladır. DiÅŸi ve erkek kediler arasında böyle bir fark bulunmuyorsa da hadım edilmiÅŸ ÅŸiÅŸman kediler daha büyük bir tehdit altındadır. Peki bir hayvanın ÅŸeker hastası olduÄŸu nasıl anlaşılır? Daha çok su içme ihtiyacı duyan ÅŸeker hastası hayvan buna baÄŸlı olarak da sık sık idrara çıkar. Diyabetli hayvanlar eskisinden daha çok yemelerine raÄŸmen zayıflarlar. Bu etkiden besinlerin doÄŸru deÄŸerlendirilmesini engelleyen ensülin yetersizliÄŸi sorumludur. Åžeker hastası kedilerde daha çok iÅŸtahsızlık ve kusma gibi belirtiler ortaya çıksa da diyabet bazı hayvanlarda yürüyüş biçiminin de deÄŸiÅŸmesine yol açar. Hayvanların tüyleri donuklaşır. Köpeklerde tüm bu belirtilere ek olarak görme bozukluÄŸu da geliÅŸebiliyor. Diyabete baÄŸlı kataraktın zamanında tedavi edilmemesi halinde körlüğü neden olduÄŸu bilinmekte. Hayvan sahipleri bu nedenle ilk belirtileri fark eder etmez veterinere baÅŸ vurmalılar. Erken tedavi ve doÄŸru beslenme sayesinde ÅŸeker hastası bir hayvan da uzun yıllar yaÅŸayabilir diyor araÅŸtırmacılar. Yeni Salmonella kökü tüm antibiyotiklere bağışıkGünden güne git gide daha fazla hastalık etkeni antibiyotiklere karşı direnç kazanırken ÅŸimdi de Tayvan’da halihazırdaki tüm antibiyotiklere bağışık olan ve bu özelliÄŸini diÄŸer bakteri türlerine aktarabilecek yeni bir Salmonella kökü bulundu. Bilim adamlarınca iyi bilinen Salmonella choleraesuis bakterisinin, antibiyotiÄŸe dirençli bazı köklerine karşı Ceftriaxon adlı ilaç etkili olmuÅŸtu. Fakat Chang-Gung Ãœniversitesi’nden Jonathan Ou, ÅŸimdi The Lancet dergisine Tayvan’da bulunan eni kökün hiçbir ilaçla müdahale edilemediÄŸini bildirdi. Ocak 2002 tarihinde kan zehirlenmesiyle hastaneye yatırılan 58 yaşındaki hasta, antibiyotik tedavisine raÄŸmen yedi gün içinde yaÅŸamını yitirmiÅŸti. Kanındaki Salmonella kökü normalde bu tür enfeksiyonların tedavisinde kullanılan tüm antibiyotiklere karşı dirençli çıkmış. AraÅŸtırmacıların görüşüne göre antibiyotik direncinden sorumlu gen sekanslarının bakteriden bakteriye bulaÅŸması çok tehlikeli sonuçlar doÄŸurabilir. Salmonella choleraesuis özellikle de domuzda görülmekte ama et tüketimiyle insana bulaÅŸarak gıda zehirlenmesine de yol açtığı bilinmekte. AraÅŸtırma yazısında dirençli kökün ortaya çıkışının toplum saÄŸlığı için ciddi bir tehdit oluÅŸturduÄŸunun altı çizilirken, yayılışının önlenebilmesi için kusursuz bir kontrolün gerekli olduÄŸu vurgulanmakta. ‘Çalışma belleÄŸimiz’ beklenenden küçük çıktıBilim adamları beynimizdeki yüz bin lira büyüklüğündeki bir bölgenin, görsel verilerin depolanmasından sorumlu olan kısa vadeli bellek olduÄŸunu buldular. Sonuç ‘çalışma belleÄŸimizin’ sanılandan daha küçük olduÄŸunu göstermekte. Görsel verileri depolayan kısa vadeli bellek insan zekasının önemli bir bölümüdür. Bilim, bugüne kadar bu bellek etkinliÄŸinde farklı beyin bölgelerinin katkıda bulunduklarını biliyordu. Fakat son araÅŸtırmalar görüntülerin kısa vadeli belleÄŸe aktarılmasında beynin çok küçük bir kısmının etkinleÅŸtiÄŸini ortaya koydu. Oregon Ãœniversitesi’nden Edward Vogel ve Vanderbilt Ãœniversitesi’nden René Marois yönetiminde, birbirinden bağımsız olarak çalışan iki ekip aynı sonuca ulaÅŸtı: Beynin arkasındaki paryetal korteks, tüm görsel verilerin depolanmasından tek başına sorumlu. Konuyla ilgili araÅŸtırma yazısı Nature dergisinde yayımlandı. Marois ve ekibi söz konusu bölgeyi manyetik rezonans tomografisiyle saptarken, kafatasına elektrotlar yerleÅŸtiren Vogel ikinci bir bilgiye daha ulaÅŸtı. Buna göre her insana özgü bir bellek kapasitesi var ve bu da oldukça sınırlı. Bilim adamları araÅŸtırmaları sırasında deneklerine bir saniye aralıklarla farklı konumlarda renkli noktalar ve çizgiler göstermiÅŸler. Deneklerden resimlerde deÄŸiÅŸikliklerin meydana gelip gelmediÄŸini bilmeleri isteyen araÅŸtırmacılar, her resimde ÅŸekillerin sayısını biraz daha arttırmışlar. Görsel verilerin depolanmasından sorumlu bölgedeki etkinlik artmaya devam ettiÄŸi sürece kısa vadeli belleÄŸin kapasitesi hala dolmamıştır. Fakat ölçüm aletlerinden gelen iÅŸaretler durduÄŸunda bellek kapasitesinin dolduÄŸunu anlaşılır ve bu durumda soruya doÄŸru yanıt verilemez. Ä°ÅŸte bu yöntemle kiÅŸiden kiÅŸiye deÄŸiÅŸen görsel ‘çalışma belleÄŸi’ kapasitesi ölçülmüş. Sonuç: Söz konusu beyin bölgesi neredeyse gözden kaçacak kadar küçük. Denekler genelde sadece üç ila dört özelliÄŸi aklında tutabilmiÅŸler, beÅŸ objeyi aklında tutabilenlerin sayısı ise çok düşük. Bilim adamları kısa vadeli anılardan sorumlu belleÄŸin zekayla ilgili olduÄŸunu düşünüyorlar. Büyük bellekli bir bilgisayar nasıl daha çabuk iÅŸlem yapabiliyorsa daha iyi (görsel) belleÄŸe sahip olan kiÅŸiler de problem çözme konusunda daha yetenekliler. Â
button