AraÅŸtırma dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma dünyasından
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 18, 2004 00:00

Kadınlar için Viagra lafta kaldıPfizer firması New York’ta yaptığı bir açıklamada 3000 kadının katılımıyla gerçekleÅŸtirilen araÅŸtırma sonucunda kadınlara yönelik Viagra’nın üretilmeyeceÄŸini bildirdi. Firma 1998 yılında iktidarsızlığa karşı Viagra hapını geliÅŸtirmiÅŸti ve o zamandan bu yana 23 milyonu aÅŸkın erkek Viagra’yla tedavi edildi. Pfizer araÅŸtırma bölümü baÅŸkanı Joe Feczko, kadınlardaki cinsel bozuklukların tanısında bedensel ve duygusal faktörlerin ve iliÅŸkilerdeki sorunların da analiz edilmesi gerektiÄŸini, bu karmaşık yapının da bir ilacın etkisinin ölçülmesini zorlaÅŸtırdığını söyledi. Kas gücüyle çalışan robot geliÅŸtirildiAmerikalı bilim adamları tarafından geliÅŸtirilen hayvan ve makine karışımı robot ancak büyüteçle görülebiliyor. Canlı kalp kası lifleriyle çalışan minik silisyum robotu bir saç telinin yarısı kalınlıkta çünkü. Sabit parça kalp kası lifleri sayesinde ÅŸimdi saatte 14cm’lik bir hızla öne doÄŸru hareket ediyor. ‘Kasbot’ yakıt olarak basit bir ÅŸeker çözeltisinden yararlanıyor deniyor New Scientist dergisinde. Aletin prototipi alt yüzeyinde kas lifleri bulunan ince bir silisyum tabakasından oluÅŸuyor. Lifler açılıp kapanırken, esnek malzeme de aynı ritimde bükülüp geriliyor ve makine bu ÅŸekilde öne doÄŸru ilerliyor. Kasla iÅŸleyen bu tür robot konsepti daha önceleri de bilinmesine raÄŸmen bugüne deÄŸin kas liflerinin silisyuma iliÅŸtirilmesi mümkün olmamıştı. Kaliforniya Ãœniversitesi’nden Carlo Monternagno, kas hücrelerinin büyüyeceÄŸi yüzeyi ince bir altın film tabakasıyla kapladıktan sonra silisyum tabakayı farelerin kalp kası hücreleriyle birlikte deney tüpüne bırakmış. Sadece üç gün sonra hücreler tarafından üretilen kas lifleri altın tabakasına yapışarak büyümeye baÅŸlamışlar. Bu ÅŸekilde silisyum tabakasının bir ucundan diÄŸerine kadar devam eden kablo ÅŸeklinde kalp kası lifleri demeti geliÅŸmiÅŸ. Montemagno mini kasbotun birçok alanda kullanılabileceÄŸinden emin. ÖrneÄŸin Nasa, uzay gemisinin dış yüzeyinde hareket ederek mikrometeorit çarpmasıyla meydana gelen delikleri kapatabilecek minik robotların geliÅŸtirilmesini istemiÅŸ. Kas hareketiyle iÅŸleyen yapı parçaları tıpta mesela sinirlerin hasar görmesi durumunda aradaki boÅŸlukları kapatabilirler diyor bilim adamı. Ancak bu tür fikirlerin pratikte uygulanabilir hale gelmesi birkaç on yıl sonra gerçekleÅŸebilecek. Sigara içilmeyen alanlar korumada yetersizSydney Halk SaÄŸlığı BirliÄŸi bilim adamlarının araÅŸtırmaları, restoran veya lokallerde bulunan sigara içilmeyen alanların, pasif içiciliÄŸi önlemediÄŸini ortaya koydu. AraÅŸtırmalar, 17 restoranın sigara içilen ve içilmeyen alanlarında gerçekleÅŸtirilmiÅŸ. Buna göre sigara içilmeyen alanlarda nikotin ve diÄŸer kimyasalların deÄŸeri daha düşük olmasına raÄŸmen yine de göreceli olarak yüksek çıkmış. Bilim adamları Tobacco Control dergisine insanların sigaranın zararlarından sadece hiç sigara içilmeyen yerlerde korunabildiklerini açıkladılar. Sigara içilen alanların bulunduÄŸu restoranlarda sigara kullanmayanlar sigara dumanından ancak %50 oranında korunabiliyor ve yüksek oranda kanserojen kimyasallar soluyorlar diyor bilim adamları. Orman yangınları yağışları engelliyorOrman yangınları sırasında meydana gelen yoÄŸun dumana baÄŸlı hava kirliliÄŸi yağışları önemli ölçüde etkiliyor. Farklı araÅŸtırma grupları tarafından gerçekleÅŸtirilen çalışmalar aynı ÅŸekilde sonuç verdi. YaÄŸmur ve bulut oluÅŸumu dumanın etkisiyle deÄŸiÅŸiyor deniyor Scientific American dergisinde. Max-Planck Kimya Enstitüsü araÅŸtırma ekibi, Brezilya’daki Amazon yaÄŸmur ormanlarının yakılmasından sonra meydana gelen dumanın yağışlar üzerinde önemli bir etkisi olduÄŸunu buldu. Ä°s parçacıkları, üzerindeki suyun damlalara dönüştüğü tomurcuklar gibi etkiyor. Bu yüzden damlacıklar yaÄŸmur damlacığı halinde birikemiyor. Sonuçta damlacıklar yükselerek dumanı tüm kıta üzerine dağıtıyorlar. Bu ÅŸekilde oluÅŸan bulutlar on kilometre yükseklikteki seviyelere ulaşıyorlar. Damlacıklar bu seviyede donarak iri dolu taneciklerine dönüşüyorlar ama tropikal bölgelerde yer yüzüne inene kadar eriyorlar. ‘Bu tür fırtınalı yağışlar, sıcaklığı atmosferin çok üzerinde terk ediyor diye açıklıyor Max-Planck Enstitüsü’nden Meinrat Andrea. Ancak bu fenomen sadece ormanların yakıldığı deÄŸil tüm kıta üzerinde ortaya çıkıyor ve küresel sirkülasyon üzerinde bile etkili oluyor diyor uzman. NASA Goddard Uzay UçuÅŸları Merkezi’nden Ilan Koren yönetimindeki ekip ise Amazonlardaki kurak dönemlere ait uydu verilerini inceledi. Hava, dumanla kirlendiÄŸinde kümülüs yaÄŸmur bulutu örtüsü %38 oranında azalmakta. Ve bunun sonucunda da dünya çok daha çabuk ısınıyor. SoÄŸuk algınlığında fazla su içmek zararlı mı?Avustralyalı bilim adamlarına göre belli baÅŸlı solunum yolları hastalıklarında çok fazla sıvı alımı hastaya yarardan çok zarar veriyor. Queensland Ãœniversitesi bilim adamı Chris Del Mar, solunum yolları enfeksiyonunda çok su içmenin zararlı olabileceÄŸini gösteren kanıtlar elde ettiklerini açıkladı. Özellikle bronÅŸit veya akciÄŸer iltihabı gibi hastalıklarda, sıvıları bedende toplayan ve idrar yoluyla atılmasını engelleyen bir hormon salgılanır. Fenomen on yılı aÅŸkın bir süredir biliniyor aslında. Aşırı sıvı ve hormon salgısı karışımı hiponatremiye yol açabilir diyor araÅŸtırmacılar. Bu durumda kan iyice sulandığından, tuz oranı önemli ölçüde düşer. Tuz olmadan da temel beden fonksiyonları yerine getirilemez, baÅŸ dönmesi, halsizlik ve dalgınlık meydana gelir. Hatta en kötü durumda ÅŸiddetli kramplar oluÅŸur ve hasta komaya girebilir diyor Del Mar yönetiminde araÅŸtıran ekip British Medical Journal dergisinde. Bilim adamları sıvı tüketimi ve soÄŸuk algınlığıyla ilgili kanıtlanmış araÅŸtırma aramalarına raÄŸmen bu konuda hiçbir ÅŸey bulamamışlar. Oysa belli baÅŸlı soÄŸuk algınlığı türlerinde aşırı sıvı tüketimiyle ortaya çıkan tehlike bu konunun araÅŸtırılması gerektiÄŸini gösteriyor diyen Del Mar, kesin sonuçlara ulaÅŸana dek solunum yolu hastalarına bol sıvı alma önerisinde dikkatli olunması konusunda uyardı. Yeni geliÅŸtirilen radar, kar tabakasının altını görüyor Çığ felaketlerinden sonra kurbanları bulmak zordur. Nature dergisindeki bir habere göre Amerikalı bilim adamları ÅŸimdi kar tabakasının altını görebilen bir radar geliÅŸtirdiler. Bildik radarların radyo dalgaları genelde kar altındaki objeleri net bir ÅŸekilde göstermezler. Özellikle de karın tuz ve tozla kirlenmesi halinde bu böyledir. Kaliforniya David Ãœniversitesi’nden Ty Lasky baÅŸkanlığında çalışan ekip, radyo dalgalarını bildik merceklerden aksi yönde kıran, yeni malzemeler kullanarak görüntü kalitesini yükseltmeye baÅŸardılar. Bu etki sayesinde ışınlar ayrıntılı bir görüntü oluÅŸturacak ÅŸekilde odaklanabiliyor. Görüntüler o kadar kaliteli ki kar altında kalan kiÅŸiler kesin bir ÅŸekilde tanınabiliyor diyor Lasky. Uzman, radarın çığ altında kalan kurbanların da en azından yerlerini belirleyecek kadar güçlü olduÄŸunu bildirdi. Metal düşkünü bakterilerAlman madde araÅŸtırmacıları ve biyologlardan oluÅŸan bir ekip metali kemiren bir bakteri türü keÅŸfetti. Max-Planck Deniz Mikrobiyologu Friedrich Widdel, kapalı alanlardaki borulardaki deliklerden bu tür bakteriler sorumlu olabilir dedi. Söz konusu mikroplar, su borusu veya su tankları gibi içinde su bulunan kapalı ortamlarda yaşıyorlar. ‘Bakteriler demire iÅŸleyerek, metalin üzerinde biriken korozyon ürünlerinden ayırt edilemez hale geliyor, Ancak bu siyah lekeler metale zarar veriyorlar diye açıklıyor araÅŸtırma ekibi Nature dergisinde. Bilim adamları on yıllardan bu yana sualtındaki demir parçalarının paslanmasından belli baÅŸlı sülfat üreten bakterilerin sorumlu olduÄŸunu düşünüyorlardı. Oysa son bulguyla sadece bu standart türün bulunmadığı kanıtlandı. Widdel, bakterilerin henüz bilinmeyen bir ÅŸekilde demirdeki elektronları çektiÄŸini ve bu tür bir elektron eksikliÄŸinin de korozyona yol açtığını söylüyor. Bilim adamı demirde korozyona yol açan daha birçok bilinmeyen bakteri türü olduÄŸunu sanıyor. Yeni bulunan bakteri türü oksijenle temas ettiÄŸinde ölüyor. GüneÅŸ yanığı ve cilt kanserine DNA’lı müdahale GüneÅŸin zararlı etkilerini uzaklaÅŸtıracak yeni bir koruyucu türü DNA yardımıyla ciltteki deÄŸiÅŸimleri önleyecek. ‘pTT’ olarak adlandırılan uzmanlaÅŸmış kısa kalıtım parçacyanı içeren bir çözelti, cilde uygulandığında cilt hücrelerinin doÄŸal onarım mekanizmasını etkinleÅŸtiriyor. Hollandalı ve Amerikalı bilim adamlarından oluÅŸan ekibin farelerle elde ettikleri sonuç PNAS dergisinde yayımlandı. Boston Ãœniversitesi, Tıp Okulu’ndan David Goukassian ve ekibi tüysüz fareleri özel bir çözelti içindeki pTT ile tedavi etti. Fareler önceden normalde kalıtımın zarar görmesi halinde etkinleÅŸen doÄŸal onarım mekanizması iÅŸlemeyecek ÅŸekilde genetik deÄŸiÅŸimden geçirilmiÅŸti. Fareler bu iÅŸlemden sonra da kızılötesi ışının etkisinde bırakılmış. Sonuç: DNA parçaları genetik bozukluÄŸa raÄŸmen cilde özgü koruma mekanizmalarını uyarabiliyorlar. Görünüşe göre kalıtım parçaları, hücrelerdeki onarım iÅŸlevini güçlendirerek kızılötesi ışınla meydana gelen mutasyonları ve bunlara baÄŸlı tümör oluÅŸumunu engelliyor. Bilim adamları insanlarda da gen bozukluÄŸu nedeniyle çalışmayan onarım mekanizmasının pTT ile uyarılabileceÄŸini tahmin ediyorlar. Ä°ki yeni dinozor türü bulunduAmerikalı bilim adamları Antarktikte bugüne dek bilinmeyen iki dinozor türüne ait kalıntılar buldular. Dinozorlar milyonlarca yıl önce o dönemin süper kıtası Gondwana’da yaÅŸamışlar. Dinozorlardan biri 70 milyon yıl öncesine ait bir etçil, diÄŸeriyse 200 milyon yıl öncesine ait bir otçul. Fosiller birbirine 3000m’lik mesafede bulundu. Amerikan Ulusal Bilim Vakfı’ndan yapılan açıklamaya göre dinozorlar güney yarımküredeki Gondwana kıtasında yaÅŸamışlar. Ilıman bir iklimin hüküm sürdüğü kıtaya bugünkü Antarktikle birlikte Afrika, Hindistan, güney Amerika ve Avustralya da dahildi. Etçil dinozor Güney Dakota Maden ve Teknoloji Okulu paleontologu James Martin yönetiminde çalışan ekip tarafından AntarktiÄŸin kuzeyindeki bir adada bulundu. Ä°ki ayaklı dinozor 1,80m uzunluÄŸunda ve yaklaşık olarak 180 kilo ağırlığındaydı. Martin’in açıklamasına göre etçil dinozor örneÄŸin yaklaşık olarak 70 milyon yıl önce çaÄŸdaşına korkmayı öğreten Tyrannosaurus Rex’e kıyasla daha ilkel yapılıydı. Beardmore buzulunun yakınlarındaki 4000m yüksekliÄŸindeki dağın üzerinde ise diÄŸer bir araÅŸtırma ekibi otçul dinozorun kalça ve kuyruk kemiklerine rastladılar. Yaklaşık olarak on metre uzunluÄŸunda olduÄŸu tahmin edilen otçul dinozor bugüne deÄŸin Antarktikte bulunanların en büyüğü. Yeni bulunan dinozor türleri henüz adlandırılmadı. Oral seks kanser riskini yükseltiyorFransız bilim adamları ağız kanseri hastalarında oral seksle bulaÅŸan kanser uyarıcı bir virüs türü buldular. Tümör araÅŸtırmasından çıkan kesin sonuca göre oral seks, ağız kanserine yol açıyor. Ancak Fransız bilim adamları alkol ve tütüne baÄŸlı kanser riskinin daha yüksek olduÄŸuna dikkat çektiler. New Scientist dergisindeki araÅŸtırma yazısında ise cinsel iliÅŸki davranışlarının deÄŸiÅŸtirilmemesi önerilmekte. Lyon Uluslararası Kanser AraÅŸtırmaları KuruluÅŸu araÅŸtırma ekibi 1670 ağız kanseri hastası ve ağızlarında tümör bulunmayan 1732 kiÅŸiyi kontrolden geçirmiÅŸler.Tümörlerin çoÄŸunda ortaya çıkan papilom virüsü genelde cinsel iliÅŸki yoluyla bulaÅŸmakta ve yıllar sonra rahim aÄŸzı kanserine yol açabiliyor. Daha önceleri yapılan araÅŸtırmalar da bu siÄŸil virüslerinin ağızdaki diÄŸer tümörlerden sorumlu olduÄŸunu göstermiÅŸti. Bu tür virüs taşıyan hastaların, oral seks alışkanlığı virüsü taşımayan hastalara kıyasla üç misli diyor New Scientist dergisi. Virüs erkek ve kadınların ağızlarında aynı oranda bulunmuÅŸ. Yılda 10 000 kiÅŸiden biri ağız kanserine yakalanmakta. Bilim adamları ağız kanserinin baÅŸ sorumlusu olarak sigara ve alkolü gösteriyorlar. Bu uyuÅŸturucular ağızdaki tümör türlerinin %75-90’ından sorumlu tutulmakta. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!