Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 2003 00:00
Doktorlar yüz nakline hazırKısa bir süre öncesine kadar bir bilim kurgu fantezisi olan yüz nakli yakında gerçek olacak. Amerikalı, İngiliz ve Fransız doktorlar, yüzlerinde kaza veya hastalık nedeniyle yaralar açılan hastalara kadavralardan alınan yüzleri aktarmak istiyorlar. Yüz nakli operasyonu yabancı dokunun beden tarafından reddedilmesini önleyen yeni ilaçlar sayesinde artık mümkün. Bedenin diğer bölgelerinden alınan deriyle yapılan yüz ameliyatlarında hastanın yüzündeki duyarlılık kaybolduğundan yeni yüz bir maske gibi hissedilirken, yüz nakli operasyonunda yüzün hareketi kısıtlanmayacak. Mikrocerrahi yöntemiyle yapılacak ameliyatta yeni ölen kişinin dudakları, kulakları, çenesi ve burnu hastanın sinirleriyle bağlanması gerekiyor. Londra Royal Free Hastanesi’nden Peter Butler, yüz nakliyle ilgili tüm teknik aksaklıkların giderilebileceğini ama etik ve psikolojik sorunlar ile ilgili tartışmaların sonuçlanmasından önce ameliyata yanaşmayacağını söyledi. Önümüzdeki hafta İngiltere’deki Rolay College of Surgeons’da açıklanacak bir raporla yüz nakliyle ilgili tartışma konusu açıklanacak. Rapor, her şeyden önce yüz naklinin fiziksel ve psikolojik riskleri konusunda açıklık getirecek. Butler öte yandan yüz nakli operasyonundaki en büyük sorunun gerekli malzemenin edinilmesinde yaşanacağını söyledi. Anket sonuçlarına göre hastaların hemen hemen hepsi yabancı bir kişinin yüzünü taşımaya hazır olmalarına rağmen hiç kimse yüzünü bağışlamaya yanaşmamakta.Kilimanjaro’nun karlarına plastik örtüAfrika’nın bir sembolü olan Kilimanjaro’nun buzlu zirvesi birkaç yıl içinde tümden erimiş olacak. Bir İngiliz bilim adamı şimdi karlı zirveyi korumak için plastik folyoyla kaplamak istiyor. Zirvedeki buz kaybı, Kilimanjaro’nun çevresindeki ormanların yok edilmesiyle ilgili. Ormanlar nemli rüzgarların yükselerek buzun yenilenmesinde etkili oluyordu. Zirvenin tümünü plastik folyoyla kaplamak isteyen Londra Üniversitesi sera gazı uzmanlarından Euan Nisbet, bu şekilde güneş ışınlarının geri yansıyacağına ve buzun ısınmayacağına sanıyor. İnanılmaz gibi görünse de araştırmacının bu önerisi teorik açıdan mümkün. Bu girişim için gerekli olan malzeme miktarı, Christo ve Jeanne Claude’un 1983 yılında Miami’deki Biscayne körfezindeki küçük adaların örtülmesi için kullanılandan daha fazla değil. Ancak malzemenin, krater kenarındaki dik yamaçlara tutturulması zor olabilir. Zirvenin yüksekliği 5895m kadar ve oksijen çok fazla olduğu gibi ulaşım imkanı da bulunmuyor. Araştırmacının düşüncesine göre plastik folyo dağın etrafındaki ormanların yeniden yetiştirilmesine kadar kalması yeterli. Sıtma, ana karnında HIV riskini yükseltiyorSıtma mikrobu taşıyan hamilelerin bebeklerine HI virüsü bulaşma riski daha yüksek. Son araştırmalar sıtma hastası olan annelerden doğan çocukların %40’ının HI virüsü taşıdığını gösterdi. Sıtma mikrobu taşımayan kadınlarda aynı risk sadece %15 civarında. www.aidsonline.com sitesindeki haberde bilim adamları sıtmanın tedavi edilmesi halinde HI virüsü taşıyan bebek sayısının önemli ölçüde düşürebileceğini söylüyorlar. John Hopkins Bloomberg Halk Sağlığı Okulu’ndaki araştırma 746 Ugandalı kadınının katılımıyla gerçekleştirilmiş. Heena Brahmbhatt önderliğindeki ekip, HIV bulaşık kadınların genelde sıtmaya da yakalandıklarını bulmuş. Her iki hastalığa sahip kadınların ayrıca anemiye yakalanmaları, düşük veya erken doğum yapma olasılıkları da daha yüksek. BBC
haber ajansından yapılan bir açıklamaya göre her yıl yaklaşık bir milyon kadar insan sıtma yüzünden yaÅŸamını yitirmekte. Hastalıkların yüzde doksanı kara Afrika’da ortaya çıkmakta. Hastalıkların anneden bebeÄŸe bulaÅŸma riski ise en fazla Afrika’da görülmekte. Dünya genelinde 40 milyonu aÅŸkın kiÅŸi HI virüsü taşıyor. Hiperaktivite beyindeki deÄŸiÅŸimlerle ilgiliDikkat EksikliÄŸi ve Hiperaktivite BozukluÄŸu (DEHB) bulunan çocukların ve diÄŸer çocukların beyin yapılarını karşılaÅŸtıran Amerikalı bilim adamlarının Lancet dergisindeki araÅŸtırma yazılarına göre dikkat eksikliÄŸi bulunan çocukların bazı beyin bölgeleri daha küçük. DEHB, çocuk ve yetiÅŸkinlerin belli bir konu üzerinde uzun süre konsantre olmalarını engellediÄŸi gibi genelde saldırgan olan hastalar baÄŸlantı kurmakta da zorlanıyorlar. Nöropsikolojik rahatsızlığın kökeni halen tartışmalı olsa da geçerli olan teorilere göre beyindeki sinyal aktarımının doÄŸru iÅŸlememesinden kaynaklanmakta. Kaliforniya Ãœniversitesi’nden (Los Angeles) Elizabeth Sowell ÅŸimdi yeni bulgulara ulaÅŸtı. AraÅŸtırmacı DEHB hastası 16 çocuÄŸun beyninin yüksek çözünürlüklü manyetik rezonans tomografisiyle inceledikten sonra bunları 46 saÄŸlıklı çocuÄŸun beyin görüntüleriyle karşılaÅŸtırmış. Bu karşılaÅŸtırma sonucunda DEHB’li çocukların ön beyin kabuÄŸunda ve ön ÅŸakak lopunda boz madde birikimi saptanmış. Bradley Peterson, bu farkın sadece konsantrasyondan sorumlu beyin bölgelerinde deÄŸil daha çok uyarılara dayanan davranışları kontrol edilen bölgelerde dikkat çekici olmasının ilginç olduÄŸunu ve bu bilgi sayesinde hedeflere uygun ilaçların geliÅŸtirilebileceÄŸini söyledi. Süt ineklerinde ve insanda genetik deÄŸiÅŸimSon araÅŸtırmalar kuzey Avrupa’da süt üretimi için büyükbaÅŸ hayvan yetiÅŸtiriciliÄŸinin ineklerin genetik yapısını etkilediÄŸi kadar insanların genlerinde de bazı izler bıraktığını gösterdi. Ä°ngiliz bilim adamlarının Nature Genetics dergisindeki raporlarına göre taÅŸ devrinde baÅŸlayan büyükbaÅŸ hayvan yetiÅŸtiriciliÄŸinden bu yana iki türün geliÅŸiminde karşılıklı etkiler söz konusu. Grenoble Joseph-Fourier Ãœniversitesi’nden Albano Beja-Pereira, Avrupa’daki yetmiÅŸ farklı inek ırkındaki gen çeÅŸitliliÄŸini inceledikten sonra kuzey Avrupa’daki inek ırklarında süt üretimindeki en önemli altı genin çok farklı varyasyonları bulunduÄŸunu saptamış. Oysa diÄŸer genler aynı çeÅŸitliliÄŸi göstermiyor diyor araÅŸtırmacı. YetiÅŸkin kuzey Avrupalılar süt ÅŸekerini (laktoz) sindirebildikleri için inek sütünün besleyici yönünden yararlanabiliyorlar. Kalıtımla edinilmiÅŸ laktoz bağışıklığı sadece bazı topluluklarda görülür. Laktozu kolay sindirebilen insanlar ve genetik çeÅŸitliliÄŸe sahip süt inekleri genelde sığır yetiÅŸtiriciliÄŸinin taÅŸ devrinden bu yana sürmekte olan bölgelerde yaşıyorlar. Beja-Pereira’ya göre o tarihten itibaren insanlara besin kaynağı olmak gibi avantajlar sunan sütle bir evrim süreci baÅŸlamıştı. Bu süreç daha fazla süt veren ineklerin seçilmesine olanak veren büyük sürülerin yetiÅŸtirilmesinde etkili olmuÅŸ ve sütteki protein bileÅŸimlerini de deÄŸiÅŸtirmiÅŸti. Bu geliÅŸme ise ineklerde süt üretiminden sorumlu en önemli genlerin çoÄŸalmasına ve insanda laktozun hazmını kolaylaÅŸtıran genleri etkilemiÅŸ. Ebola aşısı gönüllü deneklerde deneniyorEbola virüsü bulaÅŸan binlerce insandan, onda dokuzu iç kanama yüzünden yaÅŸamını yitirdi. Ve ÅŸimdi ilk kez bir Ebola aşısı insanlar üzerinde deneniyor. Aşı, Ebola salgınının önlenmesi için umut oldu. Gönüllü bir deneÄŸe geçtiÄŸimiz Salı günü (18 Kasım 03), Washington Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü’nde (NIAID) serum verildi. Etki maddesi NIAID’nın açıklamasına göre üç yıl önce maymunlarda baÅŸarıyla test edilmiÅŸ. SaÄŸlık enstitüsü, etki maddesinin bir tür DNA aşısı olduÄŸunu bildirdi. Benzer maddeler ÅŸu sıralar Aids, grip, sıtma ve Hepatit’e karşı test edilmekte. Etkili bir Ebola aşısı, hastaların yaÅŸamlarını kurtarmasından öte biyolojik Ebola silahına karşı koruyucu olarak kullanılabilecek dedi NIAID müdürü Antony Fauci. Ebola virüsü kısa sürede ölüme neden olan iç kanamalara yol açmakta. Son derece bulaşıcı olan hastalığa karşı henüz etkili bir ilacın bulunmaması nedeniyle çabuk etkiyen aşı en iyi strateji olarak görülmekte. 1976’da ve 1995’deki en büyük iki Ebola salgınından bu yana neredeyse 20 yıl geçti ama salgın bu zaman zarfında kısa aralıklarla tekrarlandı. WHO Kongo’da yeni bir Ebola salgınının yayıldığını bildirdi. Yeni aşı yaÅŸları 18-44 arasında deÄŸiÅŸen 27 gönüllü üzerinde denenecek. Bir kadeh içki bile bebeÄŸe zarar verebiliyorHamilelik sırasında alınan alkolün sanılandan çok daha tehlikeli olduÄŸu ortaya çıktı. Amerikalı bilim adamlarının saptadıkları gibi hangi hamilelik evresinde olursa olsun çok az miktarda alkol bile bebeÄŸe zarar veriyor. Pittsburgh Psikiyatri Enstitüsü doktorları uzun vadeli bir çalışmayla, haftada bir kadeh ÅŸarabın, ceninin bedensel geliÅŸimini ne ÅŸekilde etkilediÄŸini araÅŸtırmışlar. Buna göre alkolün etkisinde kalan bebekler daha küçük dünyaya geldikleri gibi kafatasları da daha az geliÅŸmekte. Sonuçlar, hamileliÄŸin 16.haftasından sonra düzenli olarak alınan bir bardak içkinin bebeÄŸe zarar vermeyeceÄŸi düşüncesini çürütmüş oldu. Çünkü yeni araÅŸtırma, bebeÄŸin her evrede alkolden zarar gördüğünü kanıtlıyor. HamileliÄŸin ilk üç ayında alınan alkol bebeÄŸin yüzünde deformasyonlara, altınca ayda beyin hasarlarına ve gebeliÄŸin son üç ayında ise sinir sisteminde geliÅŸim bozukluklarına yol açmakta. Domuzu güçlü kılan gen keÅŸfedildiDomuzda yeni keÅŸfedilen bir genin tek bir yapıtaşı, hayvanın aynı besin miktarı ve eÅŸit hareketle diÄŸerlerinden %3-4 oranında daha etli olmasında belirleyici bir rol oynamakta. Bu mekanizmanın moleküler zeminde ne ÅŸekilde iÅŸlediÄŸini Ä°sveçli ve Belçikalı bilim adamları Nature dergisinde açıkladılar. IGF2 geninde büyüme faktöründen sorumlu olan bir yapıtaşı kas dokusunda üç misli etkinleÅŸmekte. Tahminlere göre ilk kez Çin’deki bir domuz türünde geliÅŸen kuvvetlendirici gen türünün üretimle diÄŸer domuzlara geçtiÄŸi sanılıyor. Çünkü genetik bilgilere sahip olmadıkları halde bu geni keÅŸfeden çiftçiler domuzları melezleÅŸtirmiÅŸlerdi. Bilim adamları evcil domuzlarda yaygın olarak görülen bu genin, yabani domuzlarda bulunmayışının nedenini de bu melezleÅŸtirme sürecine baÄŸlıyorlar.Gizemli parçacık teoriyi sarstıJaponya’nın Tsukuba kentindeki parçacık hızlandırıcısında izlenen X(3872) adındaki parçacığın varlığı Fermi Ulusal Parçacık Hızlandırma Laboratuarı’nda da kanıtlandı. Dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı ‘Tevatron’ ile çalışan Amerikalı bilim adamları parçacığı, ‘Mystery Meson’ (Gizemli mezon) olarak isimlendirdiler. Molekül benzeri temel parçacığın keÅŸfi, fizikçilere göre bugüne dek bilinmeyen bir parçacık türünün varlığını açıkladığı gibi bunun geçerli olan teorilerle uyumlu hale getirilmesi anlamına geliyor. ‘Moleküler tanımlama uygunsa yeni bir madde biçimi için ilk kanıt olabilir’ diyor Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Gerry Bauer. Mezon, normalde iki kuartan oluÅŸur. Maddenin ilk yapıtaÅŸlarından altı tanesi biliniyor: En hafifleri olan aÅŸağı ve yukarı kuarklardan protonlar ve nötronlar birleÅŸmekte. Parçacık hızlandırıcılarından ayrıca daha ağır olan tılsım ve garip kuarklar ve alt ve üst kuarklar da kanıtlanmış. Ve her kuark için anti maddeden oluÅŸan bir anti kuark bulunuyor. Aslında psi2 isimli bir mezonu arayan bilim adamları için X(3872) parçacığın bulunuÅŸu sürpriz olmuÅŸ. Yeni parçacığın ağırlığı kuantum krom dinamiÄŸi ölçülerine göre yaklaşık olarak 60 mega elektron volt. Kuantum krom dinamiÄŸi, kuarkları bir arada tutan kuvvetli karşılıklı etki için kullanılmakta ve doÄŸada bilenen en büyük kuvvettir. Bilim adamları kuantum krom dinamiÄŸi modelinin yanlış olabileceÄŸini veyahut da X(3872) parçacığının iki normal mezonun bir ürünü olduÄŸu bu yüzden de iki deÄŸil dört kuarktan oluÅŸtuÄŸunu düşünüyorlar. Bu tahmin yetmiÅŸli yıllarda teorikçiler tarafından da ortaya atıldıysa da deneysel olarak kanıtlanmamıştı. Bugüne kadar elde edilen en iyi kanıt Nisan 2003’te Stanford DoÄŸrusal Hızlandırıcı Merkezi’nde gözlemlenen DS(2317) parçacığı idi. GüneÅŸ bu sefer kutupta tutulduBu yılın tek güneÅŸ tutulması yüz yıldan bu yana ilk kez güney kutbunda gerçekleÅŸti. Dondurucu soÄŸuÄŸa raÄŸmen bu olaÄŸanüstü olayı kaçırmak istemeyen yüzlerce bilim adamından üç yüzü bulutlara yakalanmamak için jet kiraladı. Bilim adamlarının bu çabaları adam başına 7300 euroya mal oldu. Bir Rus buzkıranı kiralayan diÄŸer bir grup kozmik gölge oyununun kısmen bulutlar tarafından örtülmesi yüzünden onlar kadar ÅŸanslı olamadı. Ayın gölgesi orta Avrupa saatine göre 23.30 sularında Hint Okyanusu’nun güneyinde Dünyanın üzerine düştü ve doÄŸudan batıya doÄŸuya doÄŸru ilerleyerek güney kutbu üzerine geldi. Gölge, dünyayı yaklaşık bir saat sonra terk etti. GeçtiÄŸimiz Mayıs ayında Ä°zlanda üzerinde yaÅŸanan halka biçimindeki güneÅŸ tutulmasında olduÄŸu gibi gölge, o anda güneÅŸe eÄŸimli olan güney kutbuna düştüğü için her zamanki yönünden farklı olarak doÄŸudan batıya doÄŸru ilerledi. Tam güneÅŸ tutulması güneÅŸ, ay ve dünyanın aynı çizgiye gelmesiyle oluÅŸmakta. Ay güneÅŸ diskini tümüyle örterek normalde batıdan doÄŸuya doÄŸru ilerleyen ince bir gölge düşürür. Ay ve dünya arasındaki mesafe bir ay içinde biraz deÄŸiÅŸtiÄŸinden, ay, pozisyona göre farklı büyüklükte görünür. Bu ÅŸekilde bazı durumlarda güneÅŸin etrafında küçük bir kenar meydana gelir ve halka biçiminde güneÅŸ tutulması gerçekleÅŸir. Güney kutbundaki son güneÅŸ tutulması 21 Eylül 1903 yılında Ä°ngiliz araÅŸtırmacı Robert Scott tarafından izlenmiÅŸti. Â
button