Oluşturulma Tarihi: Aralık 16, 2003 00:00
Büyük İskender’in ölüm nedeni Batı Nil virüsü mü?Büyük İskender’in ölüm nedeni bir türlü çözülemiyordu. İki Amerikalı bilim adamı şimdi bu bilmeceyi bilgisayar yardımıyla çözdüğüne inanıyor. Araştırmacılar Nature dergisindeki yazılarında Büyük İskender’in büyük bir olasılıkla Batı Nil virüsü yüzünden öldüğünü söylüyorlar. Virginia Sağlık Dairesi epidemioloji uzmanlarından John Marr ve Colorado Üniversitesi’nden Charles Calisher, bu sonuca Yunanlı filozof Plutarch’ın anlatımındaki bir cümleyle ulaştılar. Plutarch şöyle der: "İskender Babil’e girdiğinde birbirlerini didikleyen ve ölerek yere düşen kargalarla karşılaşmıştı." Batı Nil virüsü kuşlarla yayılmakta ve sivrisineklerle de insana bulaşmakta. Kargaların hastalıklı olduğunu tahmin eden bilim adamları Büyük İskender’de görülen solunum yolları enfeksiyonu, karaciğer yetmezliği, ciltte kabarcık gibi semptomları bilgisayar destekleri bir tanı programına yüklediklerinde yanıt %100 Batı Nil hastalığı olmuş. Rhode-Island Üniversitesi salgın hastalıklar uzmanı Thomas Mather ise bu sonucu kuşkuyla karşıladı. Mather’e göre Batı Nil virüsü sadece yaşlıları ve bağışıklık sistemleri zayıf olan hastaları öldürmekte. "Eğer gerçekten söylendiği kadar "büyük" idiyse İskender bu hastalıktan ölmüş olamaz diyor uzman. Tarçın kandaki şeker seviyesini düşürüyorBeltsville Tarım ve Beslenme Araştırma Enstitüsü’nden Richard Anderson’un "Diabet Care" dergisindeki yazısına göre çayın içindeki bir çubuk tarçın bile diyabet hastalarının ensülin değerini ayarlayabiliyor. Anderson ve ekibi tarçının içindeki MHCP etki maddesini bildik gıda ürünlerini incelerken bir rastlantı sonucu buldu. MHCP, laboratuvar deneylerinde ensüline benzer bir şekilde etkiyerek glikozun daha yoğun bir şekilde hücrelere girmesini sağlıyor. Bilim adamları bu bulgudan sonra tarçının etkisini Pakistan’daki 60 diyabet 2 hastası üzerinde test ettiler. Diyabet 2 hastalarının bedenlerinde ensülin üretilmesine rağmen beden buna reaksiyon göstermez. Deneyler sırasında günde bir gram tarçın tüketen şeker hastalarının kan seviyesi 40 gün sonra %20 oranında düşmüş. Hatta bazılarında semptomlar bile ortadan kalkmıştı. Fakat bu etki tarçın tüketimi bırakılınca geçiyor. MHCP öte yandan kandaki yağ ve kolesterin oranını da düşürmekte. Araştırmacılar bu nedenle yiyeceklerin günde altı gram öğütülmüş tarçınla birlikte tüketilmesini öneriyorlar. Bilim adamları bundan sonra tarçının kan şekeri seviyesi üzerindeki uzun vadeli etkisi araştıracaklar. Yetişkin kök hücrelerinden eklem üretildiIllinois Üniversitesi bilim adamları ilk kez yetişkin kök hücrelerinden insan çenesindeki yuvarlak eklemin karakterinde kemik ve kıkırdak elde ettiler. Şimdiye dek sadece hayvanlarda denenen yöntem gelecekte çene, diz ve kalça eklemlerinin yenilenmesinde kullanılabilecek. Araştırmayı yöneten bilim adamı Jeremy Mao, hedeflerinin bedendeki kemikle birleşerek doğal eklemin işlevini yerine getiren bir yapı üretmek olduğunu söyledi. Mao, doktora öğrencisi Adel Alhadlaq ile birlikte farelerin kemik iliğinden alınan yetişkin kök hücreleriyle çalışıyordu. Bu hücreler uygun koşullarda her tür bağdokusuna, iskelet kaslarına, diş, kıkırdak ve kemiğe dönüşebiliyorlar. Araştırmacılar kimyasal maddeler ve büyüme faktörlerinden yararlanarak kök hücrelerinin kemik ve kıkırdak üreten hücrelere dönüşmesini sağlamışlar. Hücreler daha sonra iki birleşik parça haline getirilerek jölemsi bir maddeyle kaplanarak eklem biçimi verilmiş. Birkaç hafta sonra bile biçimlerini koruyan yapıların testten geçirilmesi sonucunda yeni büyüyen dokuların gerçekten de kemik ve kıkırdak oldukları anlaşılmış. Konuyla ilgili ilk rapor Journal of Dental Research dergisinde yayımlandı. Hint-Avrupa dilleri Anadolu kökenliDünyanın en büyük dil ailesinden birini oluşturan Hint-Avrupa (İndogermen) dilleri, Germence, Slavca, Romence, Yunanca, Farsça, Hintçe, Baltık dili, Ermenice ve Sanskritçe’yi içerir. Yoğun araştırmalara rağmen dilbilimciler Hint-Avrupa dillerinin tam olarak nerede geliştiğini bulamamışlardı. Kimi bilim adamları, yaklaşık olarak İ.Ö.6000 yıllarında güney Rusya ve Ukrayna’dan Avrupa ve Önasya’ya göçen Kurganlar sayesinde yayıldığını savunurlar. İkinci tez ise Hint-Avrupa dillerinin İ.Ö 8000-9500 yılları arasında Anadolu’da tarım ekonomisinin doğmasıyla yayılmaya başladığına dayanır. Ancak burada başlıca sorun dilbiliminin dilin gelişimi için kesin bir zaman belirleyememesinden kaynaklanıyordu. Auckland Üniversitesi’nden Russel Gray ve Quentin Atkinson şimdi 87 Hint-Avrupa dilini içeren kronolojik bir soyağacı düzenlemeye başardılar. Biyolojik bir yöntemle dillerin ait oldukları grupları istatistiksel açıdan inceleyen araştırmacılar "genlerdeki" benzerlikler sayesinde dillerin yakınlık derecesi ve kökenlerini belirleyebildiler. Bilim adamlarının Nature dergisinde de açıkladıkları gibi Hint Avrupa dillerinin ilk yayılımı bundan 7800-9800 yıl önce gerçekleşmişti ki bu Kurgan göçleriyle uyuşmayacak kadar erken bir tarihtir. Gray ve Atkinson en gelişkin işlem yöntemleriyle ses, biçim ve anlam benzerlikleri nedeniyle aynı kökten türemiş sözcükleri incelemişler. Mesela Almanca’da Feuer, İngilizce’de fire, Fransızca’da feu ve İspanyolca’da fueogo olan ateş kelimesi gibi. Burada tüm dillerde kullanıla gelen sözcüklerin seçilmesi önemlidir. Ancak bu tür benzerliklerle kronolojik gelişmeler için bir sonuç çıkarılıp çıkarılamayacağı tartışmalıdır. Eleştirmenler her şeyden önce dillerin aynı hızda gelişmediği ve bazı kavramların doğrudan doğruya diğer dillerden alınmış olması nedeniyle tahminlerin yanıltıcı olabileceği kanısındalar. Yöntemleriyle bu sorunu çözdüklerine inanan Gray ve Atkinson, ayrıca aynı kökten mi türedikleri yoksa doğrudan doğruya başka bir dilden mi alındıkları kuşkulu sayılan bazı sözcükleri de saptamışlar. Araştırmacılara göre tam da bu sözcükler Hint-Avrupa dillerinin hatalı tarihlendirilmesine yol açmıştı. Florida, kurutulan bataklıklar yüzünden donuyorFlorida’daki bataklıkların kurutulması ve tarım alanları olarak kullanılmasından bu yana güney Florida’daki hava sıcaklıkları düştü. Colorado Üniversitesi araştırmacılarının hesaplarına göre geçtiğimiz yıllarda sıkça yaşanan (sıfır derecenin altındaki) soğuklar yüzünden tarım ekonomisi büyük zararlar gördü. Çünkü kapsamlı araştırmalara göre nemli biyotoplar ve bataklıklar sıcağı tarım alanlarına göre daha iyi muhafaza ediyor. Colorado Devlet Üniversitesi atmosfer araştırmaları uzmanı Roger A.Pielke başkanlığındaki ekip, bilgisayar tasarımları sayesinde yarımada üzerindeki soğuk havanın ne şekilde dağıldığını hesaplamış. Buna göre hala nemli olan bölgelerde hava sıcaklığı daha yüksek ve uzmanlar bataklık bölgelerin soğuk havaya karşı bir kalkan oluşturduğunu söylüyorlar. Doğal bitki örtüsü, sıcaklığı daha iyi koruduğundan dondurucu soğuklar daha az yaşanıyor. Florida’daki iklim değişimi 20.yy’da tarım alanları elde etmek için ağaçların kesilmesi ve kanalların inşa edilmesiyle başladı. Florida’da aniden yaşanan donlar yüzünden tarım üreticilerinin 1997 yılındaki zararları 300 milyon dolara fırlamıştı. Ve o tarihten sonra don olayları düzenli aralıklarla tekrarlanarak yüz milyonlarca dolarlık zararlara yol açıyor. Bilgisayar tasarımlarındaki hesaplara göre bataklıkların kurutulmasından önce ve sonraki hava sıcaklığı arasında 2 santigrat derecelik bir fark söz konusu. Uzmanlara bu sıcaklık farkının meyve ve sebzelerin zarar görmesi için yeterli olduğunu söylüyorlar. Don olaylarının Florida’daki tarımın en büyük düşmanı olduğunu söyleyen iklim araştırmacısı David Zierden, gelecekte bu tür hava koşullarının daha kesin bir biçimde öncelenebilmesini umuyor.Kısa sürede beyin taramasıCambridge Üniversitesi bilim adamları felç geçiren hastalar için sadece üç dakikalık bir tarama yöntemi geliştirdiler. Hızlı görüntüleme yöntemi sayesinde yaşamsal önem taşıyan ilaçlar daha önce verilebilecek. Halihazırdaki tarama sistemleri yaklaşık 20 dakika kadar sürmekte. BBC
haber ajansına göre araÅŸtırma ekibi MRI tarayıcısını aynı sayıda görüntüyü çok daha kısa bir sürede sunacak ÅŸekilde deÄŸiÅŸtirmiÅŸ. Bu ÅŸekilde elde edilen görüntüler tıkanmış damarların izlenebilmesine izin verecek kalitede. AraÅŸtırmayı yöneten bilim adamı Jonathan Gillard ise yöntemin diÄŸer bir avantajını, hastanın, beyin kanamasından sonraki üç dakika içinde hareketsiz kalmasının daha kolay olması ÅŸeklinde açıklıyor. Beyindeki bir kan pıhtısına baÄŸlı felçlerde hastalar üç saat için trombolitik ilaç verilmesi gerekiyor. Ama bu ilaçların verilmesinden önce felcin yırtılan bir damar yüzünden meydana geldiÄŸi beyin taramasıyla kanıtlanması lazım. Mikroenjeksiyon yöntemi sakatlığa neden Almanya’da yapılan bir araÅŸtırmaya göre mikroenjeksiyonla dünyaya gelen bebeklerin %9’unda sakatlıklar ortaya çıkıyor. Sonuç, Alman Ãœretim Tıbbı BirliÄŸi baÅŸkanı Eberhardt Nieschlag tarafından açıklandı. Mikroenjeksiyon (ICSI) yönteminde sperma, mikroskop altında doÄŸrudan doÄŸruya diÅŸi yumurta hücresine aşılanmakta. Bu yöntem özellikle de sperma hücrelerinin yeterince hareketli olmadığı durumlarda uygulanmakta. Sakatlıkların nedenini bir türlü bulamayan bilim adamları bu konuda anne babanın kalıtımı önemli bir rol oynayabilir diyorlar. Öte yandan tüp bebek (IVF) yöntemiyle doÄŸan bebekler doÄŸal yoldan dünyaya gelenler kadar saÄŸlıklı. Uzmanlar, dünya genelinde en az bir milyon tüp bebeÄŸin bulunduÄŸunu tahmin ediyorlar. Antibiyotikle iyileÅŸmeyen yaralara kurt tedavisiAntibiyotiklere karşı direnç kazanan bakterilerle mücadelenin yolunu arayan Ä°ngiliz bilim adamları, yaraları kurtçuklarla tedavi edecekler. Kurtlar ölü dokuyu kemirmelerine raÄŸmen saÄŸlıklı dokuya zarar vermiyorlar. Aslında bu tedavi yöntemi 30’lu yıllardan bu yana biliniyordu ancak antibiyotik kullanımının yaygınlaÅŸmasından sonra terk edildi. Birkaç yıldan bu yana bazı hastanelerde yeniden kullanıla gelen bu yöntem, ÅŸimdi Wellcome Trust firması, Exeter Ãœniversitesi bilim adamları ve BioElf firması tarafından geliÅŸtirilmeye çalışılmakta. Kurtçuk yerine salgıladığı kimyasal maddeden yararlanmak isteyen uzmanlar ÅŸimdi toz haline getirebilecek salgıları araÅŸtırıyorlar. Böylece yaraların üzerine kurt deÄŸil toz haline getirilmiÅŸ kurt salgısı serpiÅŸtirilecek.Üçboyutlu ekranlar tıbbın hizmetindeSiemens firması Kuzey Amerikan Radyoloji BirliÄŸi (RSNA) konferansında, insan bedeninin üç boyutlu görüntüsünü veren renkli düz ekranını tanıttı. Gözlükle kullanılan bildik aletlere karşın yeni ekranda ilave donanımlara gerek duyulmamakta. Yeni ekranda örneÄŸin röntgen sistemleri, bilgisayarlı tomografi veya ultrason aletleriyle elde edilen görüntüler farklı açılardan ve farklı mesafelerden üçboyutlu olarak izlenebiliyor. Siemens, 46cm’lik düz ekranında Amerikan X3D firmasının tekniÄŸinden yararlanmış. Ekranın önünde bulunan bir filtre, her renk pikselini bir diyaframla örtüyor. Böylece izleyicinin saÄŸ ve sol gözü farklı mesajlar alıyor ve bu bilgiler de beyinde üçboyutlu görüntü ÅŸeklinde algılanmakta. Bakterileri antibiyotiklere karşı dirençli kılan gen bulundu2002 yılında Detroitlu bir diyabet hastasının ayağında Staphylococcus aureus’un bilinmeyen bir türüne rastlanmıştı. Mücadele edilmediÄŸi takdirde yaralarda enfeksiyona, akciÄŸer iltihabına hatta ölüme neden olabilen söz konusu bakteriyi doktorlar Vancomycin antibiyotiÄŸiyle dahi etkisiz hale getirememiÅŸlerdi. Oysa bu ilaç o tarihte dirençli bakterilere karşı kullanılabilecek en kuvvetli antibiyotik idi. Ä°lginç bir biçimde hastayla temas halinde bulunan 300 personelden hiçbirine mikrop bulaÅŸmamıştı. Ancak esas ilginç olan Staphylococcus aureus bakterisinin ne ÅŸekilde direnç kazandığı olsa gerek. Amerika’daki Hastalıklarla Mücadele ve Önlem Merkezi (CDC) araÅŸtırmacıları Science dergisinde, bu olayın her zaman tekrarlanabileceÄŸini söylüyorlar. Linda M.Weigel baÅŸkanlığındaki ekip, antibiyotiÄŸe karşı dirençli ve dirençsiz olan bir stafilokok kökünü yalıttıktan sonra örnekleri, genetik deÄŸiÅŸim yüzünden Vancomycin ilacıyla tedavi edilemeyen daha az tehlikeli bir bakteri türüyle karşılaÅŸtırınca, eskiden beri bilenen direnç (rezistans) geninin, plazmit sayesinde bir bakteri türünden diÄŸerini geçtiÄŸini görmüş. Bu halka biçimli DNA molekülü kolayca Staphylococcus aureus hücresine sızmakta.Yabancı plazmit hücredeki enzimle indirgenmeden önce tehlikeli gen stafilokok kalıtımına çoktan geçmiÅŸ oluyor ve bundan sonra çoÄŸalması çok kolay. Bu durumda hastanelerde enfeksiyonun yayılmasını önleyecek antibiyotikler etkili olmuyor. Dahası dirençli bakterinin daha yakından incelenmesi sonucunda tehlikeli genin her an ‘saldırmaya’ hazır durumda olduÄŸu anlaşılmış. Yani her an yeni bakteri köklerine saldırarak bakterilerin direnç kazanmasını saÄŸlayabilir. Vancomycin’e karşı bağışıklık kazanmış bakteriler bugün iki farklı antibiyotiÄŸin kombinasyonuyla etkisiz hale getirilebiliyorsa da araÅŸtırmacılar yeni mikrop türlerinin direnç kazanmasının sadece bir an meselesi olduÄŸunu bu nedenle de daha etkili alternatifler üzerinde çalışılması gerektiÄŸini önerdiler. Â
button