Oluşturulma Tarihi: Mayıs 14, 2002 00:00
Saç rengimizin kaynağı ne?Japon, İngiliz ve Fransız bilim adamlarından oluşan bir araştırma ekibi saçlarımızın boya üreten hücreler sayesinde renklendiğini buldular. Bu hücreler saç köklerinin dibindeki kök hücrelerde barınıyor. Oysa bugüne kadar saçlarımıza renk veren melanositlerin kök hücreler tarafından üretildiği sanılıyordu. Fakat bu tür kök hücreleri yetersiz olduğu gibi sadece bazı nişlerde bulunuyor. İşte saç kök hücrelerindeki bu nişler Kyoto Üniversitesi’nden Emi Nishimura tarafından bulundu. Genetik farelerin saç köklerinde, kök hücrelerinin görevini yerine getirebilecek hücreler gören araştırmacı bu hücrelerin saçın büyümeye başlamasıyla etkinleştiğini ve melansolit ürettiklerini izledi. Ve bu hücreler daha sonra saçlarımızın boyar maddesini (Melanin) üretiyorlar. Ama saç soğanının dibinde aynı zamanda güçlendirici kök hücreleri de bulunmakta. Eğer yandaki saçta kök hücreleri yeterli değilse, güçlendirici kök hücrelerinin bir kısmı buraya geçerek saça renk veriyor. Yani bunlar bir yerde diğer saç foliküllerindeki nişleri kapatıyorlar. Araştırmacılar elde ettikleri sonuçla beyaz saçların bile birkaç dönem sonra yeniden ‘renklenebileceğini’ kanıtladılar. Nişlerini terk eden güçlendirici kök hücreleri her zaman yeni nişlere yerleşmeyip üst derideki renk hücrelerine de dönüşebiliyorlar. Tüyleri dökülen farelerin derilerindeki lekeler de bu şekilde açıklanıyor. Weisskopf yaşamını yitirdiEinstein, Bohr, Schrödinger ve Pauli gibi 20.yy’ın en ünlü fizikçileriyle birlikte çalışan ve tanışan, Amerika’daki atom bombası üretimine katılan, CERN Atom Araştırma Merkezi’nin eski yöneticilerinden Avusturyalı fizikçi Victor Weisskopf 93 yaşında yaşamını yitirdi. Weisskopf Berlin’de Erwin Schröder ile çalıştı. Kopenhag Üniversitesi’nde Niels Bohr ile araştırmalarını sürdürdü. Manhattan Projesi çerçevesinde Los Alamos’da atom bombasının üretimine katıldı. Atom bombasının Hiroşima ve Nagasaki’ye atılmasından sonra Albert Einstein’ın önderlik ettiği ve atom bombasının kullanılmasına karşı çıkan Atom Bilimcileri Birliği’ne katıldı. Afrikalı kadınlarda yürüme sanatıAfrikalı kadınların kafalarındaki yükle nasıl o kadar rahat yürüyebildiklerini merak ediyor musunuz? Belçikalı araştırmacı Norman Heglund bu sorunun yanıtını buldu: Afrikalı kadınlar enerji kaybını önleyen özel bir yürüme tekniği geliştirmişler. Heglund kadınları kurşunla beslenmiş kasklarla, yürüyen bant üzerinde yürüttükten sonra oksijen sarfiyatını ve nabızlarını ölçmüş. Sonuç ilginç: Kadınlar beden ağırlıklarının %20’sini herhangi bir çaba sarf etmeden taşıyorlar. Oysa kontrol grubu en hafif ağırlıklarda bile zorlanmıştı. Antrenmansız kişilerde yürüme tekniği şu şekilde işliyor: Kalçaların inişli çıkışlı hareketi her adımda büyük bir hareket enerjisi kaybına neden oluyor. Afrikalı kadınlar ise kalça hareketini adımlarla birleştirerek yürüyorlar. Fakat bu yürüyüş tekniğinden sadece yük taşıdıkları zaman yararlanıyorlar. Dev buzdağı penguenleri öldürüyorAmerikalı araştırmacılar Antarktik buzulundan kopan büyük bir parçanın ekosistemi altüst ettiğini fark ettiler. Ortalama olarak on yılda bir dev bir buzul parçası kopuyor Antarktik’ten. Bu dev buzul kütlelerin ekosistemde ne gibi sonuçlar doğurduğunu Stanford Üniversitesi araştırmacıları ilk olarak uydu fotoğrafları sayesinde inceledi. Mart 2000’de Ross-Şelf buzundan kopan B-15 kütlesi sadece birkaç ay içinde küçük buzdağları oluşturmuştu. Ve bu buzdağları Ross denizinin etrafında bir zincir gibi dizilerek dev bir buzulun okyanusa çıkmasını engellediler. Araştırmacılar denizdeki yeşil tonlarının değişimine göre ışık geçirmeyen buzul tabakasının altındaki plankton üretiminin yaklaşık olarak %40’oranında azaldığını hesapladılar. Oysa Antarktik kabukluları bu mikroskobik boyuttaki yosunlarla besleniyor. Buzul zincirinden sonra kabuklular önemli ölçüde azalınca da kabuklularla beslenen balina, fok ve penguenlerin yaşamları da tehlikeye girmiş. Fakat şu sıralar buzulların önemli bir bölümü zincirden kopmaya başladı. Ve plankton üretimi de çoğaldı. Evcimenler daha az yaşıyorGeleneksel normlara göre yaşayan evcimen insanlar kalp rahatsızlıklarına daha sık yakalanıyor ve daha az yaşıyorlar. Çalışma stresi ve koroner kalp hastalıkları ve ölümler arasındaki bağlantıyı araştıran Amerikalı araştırmacılar bu sonuca bir rastlantı sonucu ulaştı. Sonuçlar Amerikan Kalp Vakfı’nın Asia Pacific Scientific Forum toplantısında açıklandı. Elaine Eaker ve ekibi, 1769 erkek ve 1913 kadının üzerinde, çalışma stresinin kalp sağlığı ve ölümler üzerindeki etkisini araştırdı. Bu kişilerin yaşam biçimleri on yıl süreyle izlendi. Araştırmacılar sağlık durumları dışında, maddi durum, eğitim, çocuk sayısı, aile durumu, meslek, işyeri değişikliği, ev işleri, ev stresi ve mali beklentiler gibi kriterleri de değerlendirdiler. Sonuca göre evcimenlerin, çalışan hemcinslerine göre 10 yıl daha önce ölme olasılıkları % 82. Ayrıca düşük gelire sahip ve sosyal saygınlıkları fazla olmayan erkekler de kalp hastalıklarına daha sık yakalanıyor ve daha önce ölüyorlar. Mesela yıllık gelirleri 10 000 dolardan düşük olanlar, 50 0000 dolarlık gelire sahip olanlara oranla %50 daha fazla ölüm riski taşıyor. Sosyal saygınlıkları olan gruba doktorlar, avukatlar, öğretmenler, mimarlar ve mühendisler dahil. Bunun dışında dul, ya da boşanmış erkekler de evli hemcinslerine göre iki misli daha fazla ölüm riskiyle yaşıyor. Kadınlarda ilginç bir biçimde tam tersi bir tablo ortaya çıkmış. Saygın meslek grubunda yönetici sıfatına sahip kadınların kalp hastalıklarına yakalanma olasılıkları daha az sorumluluk sahibi meslektaşlarına oranla üç misli daha fazla. Araştırmacılar sağlık riskinin evdeki sorumluluklar, çocuk sayısı, korku, depresyon ve öfke gibi kriterlere bağlı olmadığını, geleneksel roller ve sosyal normlar arasında süren yaşamın sağlık üzerinde olumsuz etki yaptığını düşünüyorlar. Ancak bilim adamları sosyal normların ve rol görevlerinin zamanla değişeceğini ve buna bağlı olarak da bu fenomenin zaman içinde ortadan kalkacağını düşünüyorlar. Güneyde erkek, kuzeyde kız bebekMaltalı bilim adamlarına göre Güney Avrupa’da daha çok erkek bebek dünyaya gelirken, Kuzey Avrupa’da daha çok kız çocuk doğuyor. Kuzey Amerika ülkelerinde ise tam tersi bir durum söz konusu. Buralarda kuzeyde daha çok erkek çocuk doğarken güney ülkelerindeki aileler daha çok kız sahibi oluyor. British Medical Journal dergisinde yayımlanan araştırma için bilim adamları Avrupa ve Kuzey Amerika’daki erkek ve kız çocuk oranlarına dayanan 50 yıllık WHO verilerinden yararlandılar. Veriler örneğin Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde, orta ve kuzey Avrupa ülkelerine göre daha çok erkek çocuğun dünyaya geldiğini gösteriyor. Oysa Meksika’da, Amerika ve Kanada’ya oranla daha az erkek bebek doğuyor.Evrenin yeni yaşı: 14 milyarKanada’dan Harvey Richer ve ekibi Samanyolu’nda
Akrep takımyıldızındaki M4 yıldız kümesindeki ölü yıldızlar beyaz cüceleri izleyerek, evrenin yeni yaşını 13-14 milyar yıl olduÄŸu ileri sürdü. Ä°ncelenen yıldızlar 12-13 milyar yıllık bir geçmiÅŸe sahipler ve Samanyolu’ndaki en eski yıldız türlerini temsil ediyor. Daha önceki araÅŸtırmalar da evrendeki en eski yıldızların, ilk patlamadan bir milyar yıl sonra doÄŸduklarını göstermiÅŸti. Beyaz cücelerle yapılan tarihleme şöyle: Nükleer ateÅŸleri söndükten sonra yıldızlar giderek soÄŸuyor ve sıcaklıklarına göre de yaÅŸları saptanabiliyor. Hamile kalma olasılığı yüzde 50Kuzey Carolina Evrimsel SaÄŸlık Bilimleri Ulusal Enstitüsü’nden David Dunson, erkeklerin de 30’lu yaÅŸların sonunda daha az üretken olduklarını buldu. YaÅŸları 18-40 arasında deÄŸiÅŸen 782 Avrupalı kadının günlüklerine iÅŸledikleri bazal beden ısıları, cinsel iliÅŸkileri ve regl dönemleriyle ilgili verilerden yola çıkan bilim adamları, kadınların hangi günlerde hamile kalma ÅŸanslarının daha fazla olduÄŸunu hesapladı. Kendileriyle aynı yaÅŸta erkeklerle iliÅŸkiye giren 19-26 yaÅŸlarındaki kadınların bir ay içinde (en üretken dönemde iliÅŸkiye girdikleri takdirde) hamile kalma ÅŸansları %50, yaÅŸları 27-34 arasında deÄŸiÅŸen kadınlarda %40, 35-40 yaÅŸları arasında ise %30 olarak sonuçlanmış. EÄŸer son gruptaki kadınların eÅŸleri 5 yaÅŸ büyükse, hamile kalma olasılıkları %20’ye kadar düşmekte. AraÅŸtırma Human Reproduction dergisinde yayımlandı.Bilgisayar suçluları saptıyorBilgisayar bundan böyle şüphelileri de tanıyacak. Ä°ngiliz araÅŸtırmacıları ‘kuraldışı davranışlar’ karşısında alarm veren bir program geliÅŸtirdi. ÖrneÄŸin otoparkta ağır adımlarla dolaÅŸan, ya da bir alışveriÅŸ merkezinde uzun süre tembel tembel oturanlar şüpheli sayılacak. Bu ilkeye göre iÅŸleyen ‘Cromatica’ motif tanıma programı, araÅŸtırmacı Sergio Velastin ve ekibi tarafından üretildi. Ä°ngiltere yaklaşık olarak 2,5 milyon elektronik gözle, gözetleme kameraların kalesi olarak bilinmesine raÄŸmen merkezlerdeki servisler yine de yetersiz kalmakta. Yeni program bu soruna çözüm getirecek. ‘Teknik, sıkıcı görevleri üstelenmek ve normalde gözden kaçan durumları tespit etmek için çok uygun’ diyor Velastin. Ekibi, yeni bir ‘sinirsel aÄŸ sistemini’, kuraldışı davranışları tanıyacak ÅŸekilde geliÅŸtiriyor. Mesela bir yolcu valizini bırakarak çıkışa yöneldiÄŸinde Cromatica, bomba alarmı verecek. Veya bir yolcu çok uzun süre rayların yakınında bekliyorsa bilgisayar intihar alarmı çalacak. AraÅŸtırmacılar kuraldışı davranışların olası bir suça iÅŸaret ettiÄŸini ve önemli olan bu durumda neyin yapılması gerektiÄŸine karar vermek olduÄŸunu söylüyorlar.Mum ışığında romantizmDoÄŸurganlık günlerinde aldatmaya daha eÄŸimli olan kadınların bu davranış biçimi eÅŸleri tarafından fark edildiÄŸi için, bu günlerde daha fazla ilgi görüyorlar. Demek ki bir erkeÄŸin elinde bir çiçekle görünmesi, ya da sevgilisini romantik bir akÅŸam yemeÄŸine davet etmesi, evrim sürecince geliÅŸen bir stratejiye baÄŸlanıyor. Ä°lginç tez ‘Proceedings’ dergisinde açıklandı. New Mexico Ãœniversitesi bilim adamları 50 kadının en doÄŸurgan günlerini belirledikten sonra seksüel fantezilerini ve eÅŸlerinin bu günlerdeki davranış biçimlerini araÅŸtırdı. Steven Gangestad, kadınların özellikle de bu günlerde yabancı erkeklere ilgi duyduklarını buldu. Aynı kadınların eÅŸleri ise, özel günlerde kadınlarına daha fazla ilgi göstermiÅŸ, hatta bazıları sürpriz hediyeler de vermiÅŸti. Bu davranış biçiminin insanın evrim tarihinde kesinlikle bir anlamı olmalı, diyen Gangestad, kadınların aldatma sayesinde gen havuzlarını geniÅŸletmeye çabaladıklarını, erkeklerinse soylarına yabancı genlerin karışmasını engellemek için eÅŸlerini daha dikkatli izlediklerini düşünüyor. Tahminlere göre kadınlar bu dönemde özel davranışlar sergiliyor ya da özel kokular salgılıyorlar.Â
button