Güncelleme Tarihi:
28 ŞUBAT soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve mahkemeden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın savcılık ve mahkemede vermiş olduğu ifadelerin ayrıntılarına Hürriyet ulaştı. Önceki dalgalarda tutuklanan Çevik Bir’e yöneltilen şablon soruların yanı sıra, bazı farklı sorularla da karşılaşan Karadayı, kendisine isnat edilen suçlamaları kabul etmedi. Savcılar Murat Esen ve Mustafa Bilgili, Karadayı’ya Batı Çalışma Grubu (BÇG) ile ilgili 5 ayrı belge, 2 vatandaştan gelen “bu faaliyetler içerisinde Karadayı da vardı” şeklindeki ihbar mektubu ile Çevik Bir’in geçtiğimiz aylarda savcılığa sunduğu 11 sayfalık dilekçesini sordu. Avukatı Erol Aras ile birlikte sorulara tek tek yanıt veren Karadayı özetle şunları söyledi:
APTALCA İSİM
“28 Şubat ‘postmodern darbe’ diye açıklama yapanlar aptalca bir isim koymuşlardır. 28 Şubat bir darbe değildir, şiddet yoktur, baskı yoktur, hükümet üzerinde kamuoyu baskısı oluşmuştur. O dönemi o günkü koşullarda değerlendirmek gerekir. Görev yaptığı dönemde Başbakan Sayın Necmettin Erbakan ile aramız gayet iyiydi. Özellikle terörle mücadele konusunda tüm taleplerimizi yerine getirmiştir. Ortak çalışmalarımız gayet güzeldi. Bükreş’te bir toplantıda gazeteciler Refah Partisi’nin laiklik karşıtı bir parti olduğu ancak koalisyon ortağı olması soruldu. Bende ‘siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Kiminle nasıl koalisyon yapacaklarına kendileri karar verirler’ şeklinde yanıt verdim. Türkiye’ye döndüğümde Sayın Erbakan hem telefonla hem de yüzyüze geldiğimizde bana defalarca teşekkür etmiştir.
DARBE DEĞİLDİ
O dönem bizim hükümet üzerinde hiçbir baskımız olmamıştır. O dönem çok gergin bir dönemdi, sokaklarda huzursuzluk vardı. Bana gelen raporlarda toplum çok gergindi. Orduda yaşanan rahatsızlıkları ben devletin başı olan Cumhurbaşkanına aktardım. Yani her şey yasal zeminde konuşuldu. 28 Şubat kesinlikle darbe değildir. Her şey anayasal sınırlar içinde olmuştur. Böyle bir darbe olmaz, zor kullanma yok. Kendisi istifa eden bir hükümet. Tek taraflı yaşanan bir olay. O günün koşullarını düşünün, bütün bu işler siyasidir. Milletin iradesine müdahale olmadı. Meclis’e yönelik hiçbir baskımız olmadı. Dönemin hükümetiyle de ilişkilerimiz gayet iyiydi. Meclis kendine göre çözüm buldu. Aynı milli iradeden başka bir hükümet çıktı. O günün koşullarında her şeyi değerlendirmek gerekir. Hükümet kamuoyu baskısından etkilenmiştir. Bizim baskı ve müdahalemiz söz konusu değildir.
İLK KEZ GÖRDÜM
Askeriyenin içinde MİT’ten ayrı bir istihbarat servisi kurulduğundan bir bilgim yoktur. Böyle bir şey olması söz konusu olamaz. Dış ülkelerin içişlerine müdahale etmek söz konusu olamaz. Bunlar askerlerin işi değildir. Hükümetlerin işidir. Bana göstermiş olduğunuz Batı Çalışma Gurubu, belgelerini ilk defa burada görüyorum. Şu size izah etmek isterim. Bana göstermiş olduğunuz Çevik Bir’in imzasının bulunduğu ve Kuvvet Komutanlıklarına gönderildiği belirtilen belgelere göre askeri kaidelerde böyle olmaz. Yani Kuvvet Komutanlıklarına ikinci Başkan imzasıyla genelge gönderilmez. Birinci başkan kendi imzasıyla ancak genelge gönderir. Bu askeri tammüllere aykırıdır. Ayrıca sevk yazısında imza ve parafı yoktur. Bana gösterdiğinz hiçbir belgede gördüğünüz gibi hiç paraf ve imzam yoktur. Ancak gerek görülürse alt kurumlara gönderilecek emirlere paraf yaparım.”
HUSUMETİMİZ YOK
Karadayı’ya savcılık ve hâkimlik de Çevik Bir tarafından bir süre önce kendilerine sunulan “her şey bilgisi dahilinde yapıldı” ifadelerinin yer aldığı dilekçesi soruldu. Karadayı, Çevik Bir ile ilgili şu ifadeleri kullandı: “Benim TBMM Darbe Komisyonu’nda vermiş olduğum ifadelerim bazı yayın kuruluşları tarafından saptırıldı. Sanki ben onları suçluyormuşum gibi bir anlam çıkarıldı. Bunun üzerine Çevik Bir bu dilekçeyi verdiğini düşünüyorum.” Karadayı hâkimin, “aranızda bir husumet var mı o nedenle yazmış olmasın” sorusuna Karadayı, “Kesinlikle aramızda herhangi bir husumet yoktur. Cezaevi psikolojisiyle yazdığını düşünüyorum” yanıtını verdi.
Onunla savundu
KARADAYI, 6 saatlik sorgulamasında 27 Mayıs 1960 ihtilalini örnek göstererek kendisini savundu. Batı Çalışma Grubu’ndan (BÇG) ve faaliyetlerinden bilgisi olmadığını kaydeden Karadayı’ya soruşturma savcısı Mustafa Bilgili, “Genelkurmay başkanının, böyle bir yapılanmadan ve astlarının faaliyetlerinden bilgisinin olmaması mümkün mü” sorusunu yöneltti. Bu soruya 1960 ihtilalini örnek göstererek yanıt veren Karadayı, “27 Mayıs da dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un bilgisi dışında gerçekleşmişti. Erdelhun, darbeye karşı çıkmasına rağmen albaylar cuntası darbeyi yapmıştı ve onu da yargılamışlardı” dedi.
Orgeneral Rüştü Erdelhun, 23 Ağustos 1958’de Genelkurmay Başkanı oldu ve 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından, 3 Haziran’da emekliye sevk edildi. 1960 Mayıs’ında darbe hazırlığı istihbaratını alan Erdelhun, Ankara dışından takviye kuvvet getirilmesini emretmiş, ancak Başbakan Adnan Menderes ‘Takviye kuvvet rahatsızlık oluşturur’ fikrine yönlendirilince, isteğini gerçekleştiremedi.
TUTUKLANMIŞTI
27 Mayıs’tan bir gün önce cuntacıların da aralarında olduğu subayları Genelkurmay Karargâhı’nda toplayan Erdelhun, silahlı kuvvetlerin seçimle gelmiş iktidar hükümetinin emrinde olduğunu belirterek, demokrasiye ve seçime yapılacak darbenin, milletçe tutulmayacağını ve neticesinin hüsran olacağını söylemişti. Orgeneral Erdelhun, 27 Mayıs gece saat 03.00’de tutuklanarak Harp Okulu’na götürüldü. Cuntanın başına geçmesine yönelik teklifi kabul etmedi. Yassıada Mahkemesi’nde idama mahkûm edilen Erdelhun’un cezası daha sonra ömür boyu hapse çevrildi. 1964’te de dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından affedildi. İngilizce, Fransızca, Japonca, Almanca, Arapça ve Rusça bilen Erdelhun, 9 Kasım 1983’te 89 yaşındayken İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Madalyasını örnek gösterdi
28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, ifadesinde, madalyasını örnek gösterdi ve şöyle dedi: “Genelkurmay Başkanı olmam nedeniyle öncelikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ancak ifadem alınabilirdi. Ancak Cumhuriyet Savcılarına ve adalete güvendiğim için 10 gün önce avukatım aracılığı ile savcılığınıza dilekçe vererek ifade vermeye hazır olduğumu beyan ettim. Şahsım Hükümet kararıyla verilen ilk Devlet Şeref Madalyası sahibi bir kişiyimdir. (Madalya fotoğrafını savcılara gösterdi) Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in gazetecilerle yaptığı mülakatlarda Karadayı ‘devlet adamlığına yakışanı yaptı’ şeklinde beyanatları var. Bu demeçlerden hazırlanan kitabı size delil olarak sunuyorum. (Karadayı ayrıca benzer konularda çıkan gazete kupürlerini de savcılara verdi)”
3. yargı paketi kurtarmış
KARADAYI’nın mahkeme hâkimliği tarafından yaş sınırında değil, 3’üncü yargı paketinde yapılan değişiklikle adli kontrolde yaş sınırı kalktığı için serbest bırakıldığı ortaya çıktı. Tutuklama talebiyle sevk edildiği mahkemede hâkim, Karadayı’nın BÇG belgelerinde kuvvetli ve somut suç olgusu vardır, şeklinde görüşünü kararına yazdırmasına rağmen 3’üncü Yargı paketinde yapılan değişiklikten dolayı adli kontrol ve yurtdışı çıkış yasağı ile serbest bıraktı.