Güncelleme Tarihi:
Davutoğlu, The Marmara Oteli'nde düzenlenen “İstanbul Arabuluculuk Konferansı”nda yaptığı konuşmada, geleneksel olarak 'Dersaadet' şeklinde adlandırılan İstanbul'un bir arabuluculuk konferansı için doğru yer olduğunu belirterek, mutluluk olması için barış olması, bunun için de ülkeler, insanlar ve kurumların bir arada çalışması gerektiğini, arabuluculuğun barışın gerçekleştirilmesi ve sorunların halledilmesi için en önemli unsurlardan olduğunu dile getirdi.
Soğuk Savaş sonrasındaki yılların büyük zorluklar ve yeni konular getirdiğini belirten Davutoğlu, bu süreçte yaşanan büyük depremleri; 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından kaynaklanan “jeopolitik deprem”, 2001 yılındaki 11 Eylül olaylarından kaynaklanan “güvenlik depremi”, geçen yıl başlayıp hala devam eden “küresel ekonomik kriz” ve Avrupa'daki “ekonomik kriz”, bütün Ortadoğu'daki “siyasi deprem” olarak sıraladı.
Son depremde devletlerarası yerine devletlerin iç sorunlarının gündeme geldiğini ve bunların da arabuluculuk gerektirdiğini ifade eden Davutoğlu, bütün bu depremlerin tam ortasında yer alan Türkiye'nin son 30 yıldır bütün bu konularda hep diplomatik çözümlerin etkin olarak kullanılması yönünde bir pozisyon aldığını aktardı.
Arabuluculuk dostlarının, Medeniyetler İttifakı ile birlikte kendileri için en önemli ittifaklardan biri olduğunu söyleyen Davutoğlu, bütün bu krizlere olumlu katkıda bulunabilmek için uluslararası küresel bir platform yaratmaya çalıştıklarını belirtti.
Davutoğlu, arabuluculuğun dört boyutunu psikolojik, entelektüel, ahlaki ve metodolojik boyut olarak sıralayarak, “Herhangi bir krizin psikolojik boyutu olayın yüzde 50'sinden fazlasıdır. Karşılıklı güven olmadan, doğru psikolojik ortam yaratılmadan başarılı olunamaz. Teknik detaylar yüzde 20-30, geri kalanı da sorunun halledilmesi için siyasi iradedir” diye konuştu.
“KONU IRAK İSE BAĞDATLI, SURİYE İSE ŞAMLI, BALKANLAR İSE SARAYBOSNALI GİBİ KONUŞMALI”
Psikolojik boyut açısından bir arabulucunun, empati kurması gerektiğini, aksi takdirde herhangi bir ihtilafın psikolojik mantığının anlaşılamayacağını ifade eden Davutoğlu, 2005 yılında Irak'ta sünni direniş gruplarının seçimlere katılmayı reddettiğini, o dönemde yürüttükleri gizli diplomasi çalışmaları sırasında gruplarla bir Bağdatlı gibi yaptığı konuşmanın ardından grupların ikna olduklarını anlattı.
Davutoğlu, “Arabuluculuk yapıyorsak, konu Irak ise Bağdatlı gibi, Suriye ise Şamlı gibi, Balkanlar ise Saraybosnalı gibi konuşmalıyız” dedi.
Diğer bir psikolojik unsurun, çözüm olabileceğine inanmaktan geçtiğini dile getiren Davutoğlu, “Eğer bir çözüme kendim inanmıyorsam, başkalarını ikna edemem. Arabulucular, arabuluculuk sırasında o kadar mazeret öne sürüyorlarsa çözüm mümkün olmuyor. Bununla paralel olarak bir de bu inancın gerçekçi bir analiz tarafından desteklenmesi gerekiyor” diye konuştu.
Arabulucunun, görüşmeler öncesinde her iki tarafı psikolojik olarak hazırlamasının da önemine işaret eden Bakan Davutoğlu, İsrail-Suriye arasında dolaylı görüşmelerinin deklare edilmesinden önceki 3 yıl boyunca, zemini hazırlamak için çalıştıklarını aktardı.
Davutoğlu, “Bir arabulucunun sabırlı olması gerekir. Nihai aşamaya gelmeden önce tüm tarafların müzakere masasına oturmaya hazır olduğu konusunda hemfikir olmalıyız” şeklinde konuştu.
“ARABULUCU ÇÖZÜM SONRASINA YÖNELİK BİR VİZYON SAHİBİ OLMALI”
Entelektüel boyutun, konunun ayrıntılarını bilmeyi gerektirdiğini, ihtilaf içindeki taraflardan da daha iyi bilmesi gerektiğini söyleyen Davutoğlu, Suriye-İsrail dolaylı görüşmelerine başladıklarında, 1990'lı yıllardaki Ortadoğu görüşmelerini derinlemesine incelediğini ve bu görüşmelerin başarısızlığının, basına sızmasından kaynaklandığını görerek, görüşmelere başlamadan önce “basına sızıntı olmayacak” koşulu getirdiğini anlattı.
Davutoğlu, aynı zamanda çözüm sonrasına yönelik bir vizyon sahibi olmanın önemine dikkati çekerek, bu konudaki vizyonu taraflarla da paylaşmak gerektiğini söyledi.
Entelektüel unsurun diğer bir önemli maddesinin de, sorunun uluslararası çerçevesini anlamaktan geçtiğini belirten Davutoğlu, Suriye-İsrail dolaylı görüşmeleri çok iyi giderken ve doğrudan görüşmelere geçilecekken İsrail'in Gazze'ye yaptığı saldırının yarattığı büyük olumsuz etkinin görüşmelerin askıya alınmasına neden olduğunu anlattı.
“ARABULUCU BİR ÇIKARIN DEĞİL, DEĞERLERİN SAVUNUCUSU OLMALI”
Ahmet Davutoğlu, ahlaki boyut açısından değerlere odaklı bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini dile getirerek, “Arabulucu, değerlerin savunucusu olmalı, bir çıkarın savunucusu olmamalı. İki taraf da onların değerlerini paylaştığınızı görürlerse, sizin tarafınızdan gelen her türlü arabuluculuğu kabul ederler. Samimiyet ve dürüstlük çok önemli. Özellikle de iki taraf arasında mesaj alışverişi yapılırken” dedi.
Davutoğlu, Wikileaks belgeleri ilk olarak internet sitelerinde yayınlandığında Washington'da bulunduğunu ve orada kendisine bu konuya ilişkin değerlendirmesi sorulduğunda, günün birinde Tahran, Moskova ve diğer ülkelerin belgelerinin de şeffaf hale gelmesini umduğunu, böylece herkesin Türkiye'nin tüm müzakerelerde, tüm taraflara karşı tek dil kullandığını göreceğini söylediğini aktardı.
“İKİLİ BİR DİL KULLANMAYACAKSINIZ”
Bakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Irak diplomatik arşivleri savaş sonrasında kamuoyuna açıldığında Kürt dostlarımız dediler ki, 'Bizim için pozitif bir şok oldu bu. Bütün taraflar bize ve Saddam'a karşı farklı bir dil kullandılar. Ancak Türkiye hem bize, hem Saddam'a karşı aynı dili konuştu'. Bu dürüstlük ve samimiyet çok önemli. İkili bir dil kullanmayacaksınız. Arabuluculuğun cazip olayı başarıdır. Arabulucuların çoğu Nobel ödülü kazanmak isterler ancak başarı isteği sizi zaman zaman yanlış yola sevk edebilir ve beyaz yalanlara yol açabilir, iki tarafı ikna edebilmek için. Bu doğru bir şey değil, çünkü bu size karşı güveni sarsar.”
Ahlaki unsur açısından tarafsızlık ve objektifliğin öneminin altını çizen Davutoğlu, arabulucuların tarafsız olması ancak haksız olan tarafa da haksız olduğunu söylemesi gerektiğini söyledi.
Davutoğlu, “Bütün ihtilafların taraflarını dinlediğinizde herkes sizi ikna etmeye çalışır ve bunu yapacak beceridedir. Tarafsızlık onları tarafsız olarak dinlemektir. Objektif olmak ise onlara doğruyu söylemektir” diyerek, tarafsızlığın yokluğunun, Kıbrıs müzakerelerini olumsuz yönde etkilediğini kaydetti.
ZAMANLAMA, KAPSAYICILIK, YOĞUNLUK VE DIŞ FAKTÖRLER...
Metodolojik unsurda zamanlamanın en önemli şey olduğunu ifade eden Davutoğlu, diğer ilkeleri ise kapsayıcılık, müzakerelerin yoğun olarak yürütülmesi gereği ve tüm diğer dış faktörlerin kontrol altına alınması olarak sıraladı.
Davutoğlu, “Arabuluculuk son derece önemli bir misyondur çünkü bu misyon barışın en önemli araçlarından biridir ve insanlığın mutluluğunun en önemli araçlarından biridir. Bunun önünde çok önemli zorluklar var ve umuyorum ki bu Uzlaşma Dostları Grubu entelektüel bir ortam yaratarak, devletlerin, entelektüellerin, sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek bölgelerimizde ve küresel anlamda barış ve huzur için birlikte çalışmalarıdır” dedi.