Güncelleme Tarihi:
İstanbul Apocalyptica'yı çok seviyor. Grup, yine Türkiye'deydi. 13 ve 14 Mayıs'ta Kemancı Rock Bar'da konser verdiler. Ankara'da da bir organizasyona katılan grup, heavy-metal'i çello ile yorumluyor ve müzik dünyasının alışık olmadığı bir tarza sahip.
Sabah röportaja gitmek için evden çıktığımda, dört soğuk mizaçlı İskandinav insanıyla karşılaşmayı umuyordum. Taksim'de bir büfede kendime güzel bir kahvaltı çektikten sonra, röportajın yapılacağı Kemancı Rock Bar'a doğru yollandım. Fakat tam o sırada önümden, benden yaklaşık iki misli iri, sarışın bir genç ve arkasından nispeten daha ‘‘minik’’ üç arkadaşı geçti. Suratlarını tanıdığım için Apocalyptica grubu üyeleri olduklarını hemen anladım. Ancak görüntülerinden ürkmüştüm, içimi garip bir korku sardı. Sonradan, röportaj öncesi fotoğraf çekimi sırasında, bu insanların aslında son derece eğlenceli kişiler olduklarını anladım. Ve sürekli kahkahalar içinde geçeceğine inandığım söyleşime başladım.
Sibelius'un delileri
Apocalyptica'nın üyeleri Eicca Toppinen, Antero Manninen, Paavo Lötjönen ve Max Lilja; Finlandiya'nın en prestijli müzik okullarından biri olan Sibelius Academy'den mezunlar. Klasik müzik eğitimi almış bu adamların Apocalyptica'yı ne sebeple kurduklarını merak ediyordum. Az önce korktuğum dev adamın komik cevabıyla sarsıldım: ‘‘Her mekanın bir delisi vardır. Sibelius'un delileri de bizdik’’. Öğretmenlerinin tepkisini ise şöyle açıkladı Eicca: ‘‘Sanırım satışlarımızı biraz kıskandılar. Tabii ki bize çello çalmayı öğrettikten sonra heavy-metal çalmaya başlamamız biraz garip karşılandı. Bir keresinde bir hocamız şöyle dedi, camdan dışarı bakarak: 'Bu kadar kötü müziğe bu kadar çok para; hayret doğrusu!'.’’ Tahminimde yanılmamıştım; kahkahalarımız durmak bilmiyordu...
Apocalyptica'nın ilk albümü tamamen Metallica icralarından oluşuyordu hatırlarsınız. Ayrıca bir kez Metallica'nın alt grubu olarak çalmışlıkları da var. Bu konserin öncesini ve sonrasını sorduğumda ‘‘Konserden hemen önce Kirk Hammett'a Bach çaldık’’ diye cevapladı Max. Grubun lideri gibi gözüken Eicca ise konserde bütün güçlerini kullandıklarını ve ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarına inandığını belirtti. Bu arada Atina Konseri'ni hatırladı ve gülmeye başladı: ‘‘O konserde sahne o kadar yüksekti ki kendimizi tanrı gibi hissetmiştik!’’
Albümleri çıkalı henüz 10 gün kadar oldu Apocalytica'nın. ‘‘Inquisition Symphony’’ adındaki bu yeni çalışmada, önceki albümden farklı olarak kendi parçaları ve Metallica'nın yanı sıra; Sepultura, Faith No More ve Pantera'nın da icraları var. Eicca'nın yeni albüm hakkındaki görüşleri ise şöyle: ‘‘Daha çok distortion ve efekt kullanarak heavy-metal sound'una iyice yaklaştığımıza inanıyorum. Ayrıca bu albümdeki parçaları çalarken daha çok zevk alıyoruz’’. İstanbul'u seçme sebeplerini sordum; özellikle de promosyon konserlerinin bu kadar önemli olduğu şu günlerde... Eicca'nın cevabı çok hoştu: ‘‘Bugüne kadar verdiğimiz konserlerin belki de en iyisi Cemal Reşit Rey'dekiydi. Biz de iyi bir başlangıç yapmak istedik ve buraya geldik’’.
Sonra söz Finlandiya'dan açıldı ve İskandinav müzik endüstrisine doğru kaydı muhabbet. Ben de İsveç'in birçok ünlü ismini hatırlattım gruba ve Finlandiya'daki durumun nasıl olduğunu öğrenmek istedim. Eicca, ‘‘Finlandiya'nın sorunu pazarlama ve promosyon. Hiçbir şirket, müzik için yeterince para harcamıyor ve sektörle yeterince ilgilenmiyor. Fakat bizim durumumuz farklıydı. Bizi herkes tanıyordu. Bütün medya arkamızdaydı ve hiç para harcamak zorunda kalmadı şirketimiz. Umarım bizim çıkışımızla durum değişir. Çünkü artık insanlar Finlandiya'da da müzik yapıldığını fark ettiler’’ diyerek giderdi merakımı. Peki Apocalyptica, yaptığı icraları kendi parçalarıymışçasına sahipleniyor muydu? Soruma yine Eicca cevap verdi: ‘‘Kesinlikle öyle görmüyoruz. Nasıl Bach çalan bir orkestra Bach çalıyorsa, biz de o orkestra gibi Metallica, Sepultura çalıyoruz. Müzik onların; farklı olan sadece bizim versiyonumuz’’.
ANNEM TUTUŞTURDU
Son derece sıcak bir ortamda geçen röportajımız, çok merak ettiğim bir soruyla son buldu; çelloya nasıl başlamışlardı? ‘‘Anneniz mi tutuşturdu elinize?’’ diye sordum. Max ve Antero önce keman çalarak başlamışlar, sonradan sıkılıp çelloya geçmişler. Eicca ise çello çalmanın başından beri kendisinin çok istediği birşey olduğunu söyledi. Paavo'nun cevabı ise beni epey güldürdü: ‘‘Sanırım 6 ya da 7 yaşındaydım. Fakat tam olarak hatırlamıyorum. Sanırım annem yanıma gelip 'sana bir şey vermemi ister misin?' diye sormuştu ve ben de her çocuk gibi hediyeleri reddetmezdim. Eğer gerçekten duymak istiyorsan; evet annem tutuşturdu elime.’’ Röportaj bitmişti ve ben gülmekten yerlerde sürünerek dışarı attım kendimi. Arkamdan seslenip burada olmaktan duydukları mutluluğu bir kere daha belirttiler. Bense röportaj sırasında ne kadar eğlendiğimi belirtme fırsatı bulamadım...