Güncelleme Tarihi:
Medeniyetler İttifakı 4. Yüksek Düzey Grup Toplantısı Çırağan Sarayı’nda yapıldı. Toplantıda Akil Adamlar Grubu’nun hazırladığı rapor, Yüksek Düzeyli Grup eş başkanları tarafından, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İspanya Başbakanı Jose Luis Dordiguez Zapatero ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’a sunuldu.
Raporun sunumu sonrasında söz alan BM Genel Sekreteri Annan, raporun kıtalar arasında köprü oluşturan İstanbul’da açıklanmasının yerinde bir karar olduğunu söyledi.
“GERİLİMİN TEMELİNDE DİN DEĞİL, SİYASET VAR”
Annan, sunulan raporda, Müslüman ve Batı toplumları arasındaki büyüyen bölünmenin temel nedenlerinin dini değil siyasi olduğu sonucuna varıldığını söyledi. Annan, “Basmakalıplardan, genellemelerden, peşin hükümlerden uzak durmalı ve bireyler ya da küçük gruplarca işlenen suçların, bir halkın, bir bölgenin ya da bir dinin tümü hakkındaki kanaatimizi belirlememesine dikkat etmeliyiz” dedi. Annan, bazı grupların dünya çapında bir savaş çıkarmak istediğini, bunu belli sembollerle yapmaya çalıştıklarını belirterek, “İyisiyle kötüsü ile hiçbirimiz farklı bir medeniyette yaşamıyoruz” diye konuştu.
“KORKU VE KUŞKU İKLİMİ SAVAŞLARI KÖRÜKLÜYOR”
Annan, raporda, din olgusunun sık sık duyguları tahrik etmek, kuşkuları beslemek ve dünyanın yeni bir din savaşı ile karşı karşıya olduğuna yönelik iddiaları desteklemek amacıyla istismar ediliyor olsa bile, gerçek sorunun kökeninin siyasi olduğunun ifade edildiğinin altını çizdi.
Korku ve kuşku ikliminin siyasi olaylarla körüklendiğini vurgulayan Annan, Iraklı, Afgan, Çeçen ve Filistinlilerin Müslüman olmayan güçlerin askeri harekatlarının kurbanı olarak görüldüğünü kaydederek, şöyle konuştu:
“ARAP-İSRAİL ÇATIŞMASI SEMBOLİK BİR YÜKE SAHİP”
“Arap-İsrail çatışması, pek çok bölgesel çatışmadan biri olarak düşünülmek isteniyor olabilir. Bu çatışma çok güçlü sembolik ve duygusal yüke sahiptir. Bu yük savaş meydanının çok uzağındaki kişileri de etkilemektedir. Filistinliler işgal altında yaşamaya devam ettikleri sürece, her gün bunun altında ezilip aşağılandıkça; İsrailliler otobüslerinde ve eğlence yerlerinde havaya uçuruldukça, bu duyguların alevi devam edecektir.”
“TOPLUMLAR ARASINDA GÜVEN YARATMANIN ZAMANI GELDİ”
Müslümanların batıyı kendi inanç ve değerlerine tehdit olarak gördüğünü, bunun tersini gösteren kanıtları da reddettiklerini söyleyen Annan, batının ise İslam’ı aşırı uç ve şiddet dini olarak gördüğünü söyledi. Annan, “Artık küskünlüklerimizi aşıp, toplumlar arasında güven ilişkisi oluşturma zamanı gelmiştir” dedi. Sorunun ne Kuran, ne Tevrat ne de İncil olduğunu belirten Annan, bunu kanıtlayarak işe başlanması gerektiğini vurguladı.
“Tüm dinlerin ortak değerlerini ön plana çıkarmalıyız. Şefkat, dayanışma ve insana saygı. Genelleştirme ve önyargılardan uzaklaşılmalı. Bireylerin, küçük grupların işlediği suçların bir bütün halkın, bölgenin ve bütün dinin zihnimizdeki imajını değiştirmesine izin vermemeliyiz” diye konuştu.
“AVRUPA’NIN GÖÇMEN POLİTİKASI YETERSİZ”
Avrupa hükümetlerinin yeni gelen göçmenleri ve onların çocuklarını ev sahibi toplumu içine alma konusunda yeterli stratejiyi geliştiremediğini vurgulayan Annan, cilt rengi veya dini farklı olan göçmenlerden, o ülkelerin ulusal kimliğini benimsemelerinin beklendiğini ifade etti. Türkiye’nin AB üyeliğine de değinen Annan, Türkiye AB’ye giden yeni yolda, Müslümanları dışlayanların da baskısıyla çeşitli zorluklarla mücadele edeceğini dile getirdi.
Annan, ikinci ve üçüncü kuşak göçmenlerin gettolarda işsizlik, yoksulluk ve suçlamalarla yaşadığını kaydederek, göçmenlerin ise yerli komşularında bir aşağılama ve korku duygusu yarattığına işaret etti. Annan, kamu yetkililerinin sadece bilinçlendirme değil, hoşgörüsüzlüğü ve aşırıcılığı da kınaması gerektiğini söyledi. Annan, siyasi sorunlara insani boyutta çözüm getirilmesi gerektiğini vurgulayarak, toplumsal ve kültürel bir anlayışın halklar arasında oluşturulmasının önemine dikkat çekti.
“SRAİL-FİLİSTİN MESELESİ AYRILIĞIN SEMBOLÜ”
Yüksek Düzeyli Grup Eşbaşkanları Devlet Bakanı Mehmet Aydın ile Federico Mayor da, Medeniyetler İttifakı kapsamında hazırlanan Yüksek Düzeyli Grup Raporu’na ilişkin değerlendirmelerde bulundular. Aydın ve Mayor’un sunduğu raporda, İsrail-Filistin meselesinin batılı ve Müslüman toplumlar arasındaki ayrılığın başlıca sembolü haline geldiği ve uluslararası istikrara yönelik en büyük tehlikelerden biri olmaya devam ettiği vurgulandı.
“MÜSLÜMANLAR KENDİNİ SAVUNMASIZ HİSSEDİYOR”
|
|
Uluslararası hukukun uygulanması ve insan haklarının korunması bakımından çifte standartların hakim olduğu algısının, tüm dünyada birçok Müslümanın kendini artan şekilde savunmasız hissetmesine yol açtığına dikkat çekilen raporda, “Birçok durumda kendinden menkul dini şahsiyetler, toplumun dini konulardaki öğrenme arzusunu tarihi öğretilerin dar ve çarpıtılmış yorumlarını yaymak için istismar etmektedirler. Bu kişiler bir takım kültürel geleneklerini çarpıtmak suretiyle namus cinayetleri ve kadınlara baskı yapılması gibi uygulamaları dinin gerekleri olarak takdim etmektedirler” denildi.
“FİLİSTİN SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN ‘BEYAZ KAĞIT’ GELİŞTİRİLSİN”
Raporda, uluslararası toplumun vakit kaybetmeksizin Filistin sorununa odaklanması ve çözüm arayışında bulunmasının gerekliliğinin altı çizilirken, bu sürecin desteklenmesi için İsrail-Filistin ihtilafını objektif şekilde inceleyen bir “beyaz kağıt” geliştirilmesi önerildi.
“ORTADOĞU’DA BARIŞ İÇİN ULUSLARARASI KONFERANS ÖNERİSİ”
Bu çalışmada, tarafların karşıt söylemlerine yer verilerek, önceki barış çabalarının başarı ve başarısızlıklarının gözden geçirilmesi ve krizi aşmaya yönelik bir çıkış yolu bulunabilmesi için yerine getirilmesi gereken şartların açıkça ortaya konulması istenen raporda, Ortadoğu’da kapsamlı bir barış anlaşmasına ulaşılmasının sağlanması amacıyla, ilgili tüm aktörlerin katılımıyla, uluslararası bir konferansın kısa zamanda düzenlenmesi çağrısında bulunuldu. Aşırılığın artmasını, İslam dünyasındaki siyasi hareketlerin bastırılmış olmasına bağlayan raporda, Müslüman ve batılı toplumlar arasında gerginliği körükleyen birçok sorunun siyaset ile dinin kesişme noktalarında ortaya çıktığına dikkat çekildi. Raporda ayrıca, BM Genel Sekreteri tarafından gerginliğin giderilmesine yardımcı olacak bir yüksek temsilci atanması önerildi.
ANNAN: KIBRIS DOSYASI BM'İN ELİNDE
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Medeniyetler İttifakı Üst Düzey Grup toplantısının ardından düzenlenen basın toplantısında, kendisine sunulan rapordaki önerilen, hemen hep birlikte harekete geçilmesi halinde gerçekleşebileceğini söyledi. Annan, Kıbrıs'ta çözüm için de elinden geleni yapacağını belirtti.
|
|
Annan, Üst Düzey Grubun sunduğu rapordaki tavsiyelerin yerine getirilmesi için uygun bir yapı oluşturulması halinde, bunun başına geçip geçmeyeceğini soran bir gazeteciye, sunulan raporun Üst Düzey Grubun tüm üyelerinin sahiplendiği bir rapor olduğunu belirtti. Annan, bir izleme mekanizması oluşturulması kararının zaten verildiğini, ancak bunun başına kimin geçeceğini ise daha sonra aralarında görüşeceklerini anlattı.
Raporda, Irak ve Orta Doğu'nun diğer noktalarındaki askeri hareketlere vurgu yapıldığını hatırlatan bir gazeteciye de Annan, burada belirtilen yerlerin Afganistan, Irak ve Filistin olduğunu, cümlede sanki "İslam saldırı altındaymış" gibi bir anlam çıktığını, oysa kastedilenin, buradaki zor durumlar ne kadar çabuk çözüme kavuşturulursa, Medeniyetler İttifakının da o kadar erken hayata geçirileceğini vurgulamak olduğunu söyledi.
Annan, söz konusu operasyonların yapıldığı yerlerde mevcut askerlerin de sonsuza kadar kalmayacağını, bir süre sonra mutlaka bu bölgelerden çıkmalarının gerektiğini ifade etti.
Medeniyetler İttifakı toplantılarının bundan sonra da değişik platformlarda süreceğine inandığını belirten Annan, kısa bir süre sonra Genel Sekreterlik görevinden ayrılacağını, ancak kendisinin bu tür konulara yönelik ilgisinin ve çalışmalarının devam edeceğini anlattı.
"HEMEN HAREKETE GEÇERSEK EVET"
Rapordaki önerilerin hayata geçirilebilmesi şansını soran bir gazeteciye de Annan, “Bu hepimize bağlı” yanıtını verdi. Raporun kamuoyunu eğitme sorumluluğuna sahip olduğunu, bunun için de tabii ki bir süre gerekeceğini kaydeden Annan, “Raporun gerçekleşmesi bence çabayla mümkün. Eğer bunları çözümlemek istiyorsak hemen harekete geçmeliyiz ve küçük bir grubun eylemlerinin bütün bir halkı engellemesine karşı harekete geçmeliyiz” dedi.
'KIBRIS'TA ÇÖZÜM İÇİN ÇALIŞACAĞIM'
Kıbrıs sorunu ve çözümüne ilişkin bir soruya da Annan, şöyle yanıt verdi: “Biz BM'yiz, BM olarak hala Kıbrıs konusunun içindeyiz. Bir temsilcim şu an taraflarla çalışarak güven artırıcı önlemleri hazırlıyor ve görüşmelerin başlaması için gerekli hazırlıkları yapıyor. Ben gelecek hafta taraflarla Cenevre'de görüşeceğim.
Herkes Kıbrıs dosyasının, sorununun BM'nin elinde olduğunu ve benim iyi niyetli çalışmalarımla en iyi şekilde çözmeye çalıştığımızı biliyor. Bundan sonra gelen arkadaşıma da iyi bir bilgilendirme yapacağım ve konuyu en iyi şekilde çözmesi için yardımcı olacağım.”
Annan, basın toplantısının sonunda Başbakan Erdoğan'ın ardından, onun gibi basın mensuplarına Türkçe, “Teşekkür ederim” diyerek salondan ayrıldı.
Toplantı sonunda Erdoğan, konuk Başbakan Zapatero ve Annan'ı otelin merdivenlerine kadar uğurladı. Burada her iki konuğa İstanbul'dan ne zaman ayrılacaklarını soran Erdoğan, Annan ve Zapatero ile sarılıp öpüşerek vedalaştı.
ZAPATERO: FANATİKLERE MEKANI DAR EDECEĞİZZAPATERO
Ortak basın toplantısında İspanya Başbakanı Jose Luis Rodrigues Zapatero, “Barış ve anlayış için yeterince büyük bir yer sahibiyiz ve fanatiklerin mekanını dar edeceğiz. Onların kolay çalışmasını engelleyeceğiz” dedi.
Zapatero, “Arap basınının toplantıya ilgi göstermediği belirtilerek bu konudaki görüşlerinin sorulması” üzerine, “Benim özelliklerim arasında, hangi basın mensubunun burada olduğunu bilmek yok. Burada bir kişiyi tanıyorum. Sanıyorum o da hepsini temsilen gelmiştir” diye konuştu.
Toplantının İslam ve batı dünyası için önemli olduğunu vurgulayan Zapatero, ”Burada İslam ve batı dünyası için önemli bir anlaşma yaptık. Birleşme isteyen ve barışı isteyen herkes için önemli bir anlaşma. Bunu bütün ülkeler için önemli olduğunu düşünüyorum. Tabii ki Arap ülkeleri için de...” dedi.
Zapatero, “Toplantı raporunda dinin özelliklerini vurguluyorsunuz. Laiklikle ilgili bir bölüm de olması gerekmez miydi?” sorusuna karşılık, şunları söyledi: “Burada çıkan ortak bir metin. Bu işe başlarken yaptığımız araştırmalar, 21. yüzyılın başlangıcı itibarıyla idi. Burada da önemli risklerden biri, medeniyetlerin karşı karşıya gelmesiydi. Herhangi bir dinin, bir inancın önemi yoktu. Bu nedenle dinin önemini ve varlığını kabul ederek dine saygı duymamız gerektiğini vurgulamak istedik. Sonuçta bu da laik bir vizyondan yola çıkıyor. Çünkü demokratik bir toplumda her şeyden önce özgürlük önemlidir. İnanç veya inanmama özgürlüğü vardır.”
“Medeniyetler İttifakı Projesinden ne gibi somut sonuçlar beklediği” sorulan Zapatero, “Bu medeniyetler ittifakı toplantısıyla burada yaşadıklarımız zaten bir medeniyetler ittifakına vardığımızı gösteriyor. Bazı ülke ve hükümet temsilcileri burada. Birçok kültürden insanlar fanatizm ve hoşgörüsüzlüğe savaş açtılar. Bu hoşgörü ve diyalogla yapılacak. Barış ve anlayış için yeterince büyük bir yer sahibiyiz ve fanatiklerin mekanını dar edeceğiz. Onların kolay çalışmasını engelleyeceğiz. Bunlar somut sonuçlar. Bu yolda ilerlemeye devam edeceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın, kazanacağız ve hoşgörüyü kabul eden, fanatikleri kınayan birçok kişiyi de kazanmış olacağız. İnsanlar bir şekilde barışçıl çözümler getirmeyi öğrenecek” dedi.
ERDOĞAN: FANATİZME GEÇİT YOK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Medeniyetler İttifakı ile farklı inanç ve kültürlerin mensuplarının bir araya gelerek, bir güç oluşturduğunu belirterek, “Bizim fanatizme, radikalizme prim vermemiz mümkün değil. Bunlara sıcak bakamayız. Tam aksine bütün bu aşırılıkları dahi bir potada eritecek bir anlayışla o kucaklaşma anlayışıyla bir yaklaşım içinde olacağız” dedi.
|
|
basın toplantısında bir yabancı gazetecinin, “Raporda dinin öncülüğüne vurgu yapıyorsunuz. Bu raporda laiklikle ilgili bir bölüm de olması gerekmez miydi?” sorusu üzerine Erdoğan, “Medeniyetler ittifakı içinde böyle bir ayrıma gitmek yanlış. Laik olan, olmayan topluluk veya devlet olabilir. Din noktasına gelince bu noktada dünyada şu bile tartışılıyor; Dini olmayan, dini reddeden bile işin felsefesine girdiğiniz zaman o bile, bir inancı kabul etme durumundadır. Biz daha çok bu noktada dinlerin ittifakına, kültürler arası diyaloğa büyük önem verdik. Türkiye örneğin, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. İspanya ha keza öyle. Böyle bir sıkıntı zaten aramızda söz konusu değil” dedi.
Erdoğan, “Raporda basın özgürlüğüne önem veriliyor. Türkiye'yi bu anlamda bir model olarak görüyor musunuz?” şeklindeki bir soru üzerine de, “Türkiye'nin basın özgürlüğü noktasında aldığı mesafeleri bildiğini, dünya ülkelerindeyse hangi ülkede basın özgürlüğü ne noktadır onu bilmediğini” belirterek, "Türkiye bu mesafeleri katetmiş bir ülkedir. Kalan eksikliklerimizi gidermeye hazır bir iktidarız" diye yanıtladı.
"ŞİDDET ŞİDDETİ DOĞURUR"
“İttifaktan nasıl bir somut sonuç bekliyorsunuz? Erdoğan, Papa ile buluşmama kararını nasıl açıklayacak?” sorusu üzerine de Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: “Aşırılıkları bir tarafa koyup, orta yolu belirleyen ve bu noktada birleşen farklı inançların, farklı kültürlerin mensupları bir araya gelerek bir güç oluşturmuş vaziyette. Bizim fanatizme, radikalizme prim vermemiz mümkün değil. Bunlara sıcak bakamayız. Tam aksine bütün bu aşırılıkları dahi bir potada eritecek bir anlayışla o kucaklaşma anlayışıyla bir yaklaşım içinde olacağız. Şiddet şiddeti doğurur. Bunlardan mümkün olduğunca kaçacağız” şeklinde konuştu.
Erdoğan, Papa 16. Benedikt'in bu ay sonu yapacağı ziyarete de değinerek, “Sayın Papa'nın Türkiye ziyareti, Cumhurbaşkanımızın resmi daveti üzerinedir. Bu davette Papa'nın iki özelliği var. Papa'nın siyasetçi ve din adamı özelliği var. Siyasetçi olarak kendisini zaten Cumhurbaşkanımız davet etti, karşılayacak ve kendisiyle görüşecek. Din adamı olarak da Diyanet İşleri Başkanı kendisiyle görüşecek. Benim ise benim belirlediğim değil NATO'nun o tarihte Litvanya Riga'da zirve toplantısı var" dedi.
O tarihlerde Riga'daki NATO zirvesinde olacağım. Sayın Papa devlet başkanı olarak Türkiye'ye geliyor diye NATO'daki zirve toplantısını mı iptal edeyim, buna mı gitmeyeyim? Benim böyle bir davetten kaçmak gibi bir şeyim söz konusu olamaz. Ama dünya dönüyor. Biz işlerimizi yapmaktan sorumluyuz. Bunu da yapacağız. Yoksa herhangi bir tavırdan kaynaklanmıyor. Kimse burada bir şeyler arayıp çıkarmaya gayret etmesin. Bugüne kadar buna benzer görüşmeleri çok yaptık, yapıyoruz, bundan sonra da yapacağız. Ama o tarihte Riga'da olmak zorunluluğum var. Olay budur. Başka türlü bir izah söz konusu değildir.”
"ÜLKELER İTTİFAKI DEĞİL"
Bir basın mensubunun “Bu projeyle ABD ve İsrail'in Filistin'de uyguladıkları politikaları bir değişikliğe yönlendirebileceğinizi düşünüyor musunuz?' sorusu üzerine Erdoğan, “Medeniyetler İttifakı, adı bu. Ülkeler ittifakı değil” dedi.
Erdoğan, bu çalışma içinde olan medeniyetlere mensup ülkelerde de bu girişime katılan ya da katılmayanların olabileceğini dile getirerek, şunları söyledi: “Buna güç veren, güç katanlar olacak. Karşısında olanlar olacak. Ama biz yolumuza, inançla kararlılıkla devam edeceğiz. Hedefimiz barıştır, hedefimiz dünyada insanların birbirini sevmesi, birbirine yaklaşmasıdır. Çünkü ne varsa barışta, sevgide var. Buna yönelik çalışmaları sürdüreceğiz. Buna olumsuz yaklaşanları olabilir. O bizi ilgilendirmiyor, biz yolumuza devam ediyoruz.”