Anlam arayışına ilahi cevap

Güncelleme Tarihi:

Anlam arayışına ilahi cevap
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 26, 2013 01:46

Elde edemedikleriyle elde ettikleri arasına sıkışan insan, hayata anlam veremeyişinin bedelini ağır ödüyor.

Haberin Devamı

Sayısız çabaların bize söylediği şu: İnsan, vahyin insan modelinde özü/fıtratı ile buluşmayı tecrübe etmelidir! Çünkü ancak Kuran’ın çağırdığı tevhid temelinde yükselen değerler, hayatla bütünleşmekte ve hayatı anlamlı kılmakta bambaşka bir boyutu fark ettirebilir.

Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu*

‘KURAN nedir’ sorusuna cevap, Kuran’ın anlaşılır ve yaşanılır kılınması açısından verilmelidir. Buna göre Kuran, insan hayatını anlamlandıran ve insanın hayatına anlam arayışına ilahi cevaptır. Bu sebepledir ki Kuran-ı Kerim, kendini “hidayet rehberi” olarak tanımlamakta, insan modelinin nasıl olacağını göstermekte, insan- hayat- tabiat- evren bütünlüğünün gerçekleştirilmesi için kurallar koymaktadır. Yüce Allah, yarattıklarını en iyi bilen olarak, insanın sorumluluk (emanet) ve hürriyet bilincini diri tutmak, anlam arayışında fıtratına/özüne ilişkin dengesini korumak için peygamberler göndermiştir. Peygamberler, vahy’in öngördüğü insan modelleridir. Bu bağlamda ilk insan Hz. Adem’in bir peygamber olması ne kadar anlamlıdır.
‘RUHUM BOMBOŞ’
Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed’i kıyamete kadar değişmez insan rehberi yapan, peygamberlerin sonuncusu olması kadar, Kuran ahlakıyla ahlaklanmış, yaşayan bir Kuran oluşudur. Hz. Aişe’nin, “Ahlakı, Kuran ahlâkı idi” tanımlamasıyla vurguladığı bu gerçek, bütün çıkmazların ve bunalımların anahtarıdır. Bir örnek: Ünlü tiyatro yazan Eugene Ionesco, ölümünden birkaç ay önce Le Figaro gazetesinde kendisiyle yapılan bir söyleşide: “Zamanımı boşa harcayıp rüzgârın önünde koştum galiba. Ruhum bomboş ve devam etmekte güçlük çekiyorum, acılarımdan dolayı değil ama dünyayı dolduran bu bomboşluktan” demiş ve derin bir umutsuzlukla şöyle tamamlamıştı sözlerini: “Ama belki ölümden sonra bir şey vardır”. (31 Mart 1994 tarihli Cumhuriyet Gazetesi)
OKU, DÜŞÜN, YAŞA!
Kuran’la hayatına anlam veren bireyin (mümin), hayat bütünlüğü içerisinde hayatın anlamını keşfetmesi ve varoluşunu gerçekleştirebilmesi için ona Kuran’ın önerisi şudur: Oku, düşün, anla, yaşa! Ancak burada hatırlatılması gereken konu, insanların vahyi kavrayışlarında ve algılayışlarındaki “Alış” farklılığıdır. Ayrıca insanların bilgi seviyesi ve içinde yaşadığı kültürel şartlar birbirinin aynı değildir. Bu sebeple müminler de her belirli durumu, değeri farklı bir yönde anlamlandırabilir; ortaya koydukları eylem (amel) farklılık gösterebilir. Yüksek ahlaki değerlerin tümünü eylemlerinin gayesi olarak seçemeyecek kadar kemal gösteremeyen inananlar olabilir.
İÇ VE DIŞ DÜNYA
Ama yine de onlar, Kuran’ın talep ettiği “ihlasla/içten bağlılıkla yaşama”nın gerekliliğini ve önemini takdir ederler. Bundan dolayıdır ki Kuran, hayatın anlamının gerçekleştiği iki yöne de (bireyin iç dünyasına ve dış dünyasına) hitap eder. Çünkü insanın bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, hem iç hem de dış dünyasındaki başarılarıyla birlikte sağlanır: “...De ki: o, iman edenler için hidayet ve şifadır...” (Fussilet suresi 41/44) “Andolsun ki Biz, düşünülüp öğüt alınması için, Kuran’ı kolaylaştırdık. Ancak hiç düşünüp öğüt alan var mıdır?” (Kamer 54/22, 32, 40)
KURAN’IN İNSANI
Sonuç olarak Kuran-ı Kerim, insandan, zihniyetini/paradigmasını ve akıl yürütme yollarını Kuran ile inşa ederek homo- Quranicus’u (Kuran’ın insanını) gerçekleştirmesini bekler. Ancak bu kalıplaşmış bir hayatı anlamlandırma değildir. Onun için Kuran’da Ankebut suresi 29/69. ayette, her insanın Tanrı rızası yolunda kemale yürüyüşünü gerçekleştirmesindeki farklılığa işaret edilmiş, “sebilena/yolumuz” tekil sözcüğü değil, “subulena/yollarımız” çoğul sözcüğü kullanılmıştır. Bu sebeple, vahiyle hayatı anlamlandırmanın tek şekli, yani tek dindarlık tarzı yoktur.
* Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri

KURAN’DAN ÖĞÜTLER

Haberin Devamı

HASSAT GÜNÜ HAKKINI VERİN: O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (En’âm, 6/141) KAYNAK: KURAN’DAN ÖĞÜTLER- Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları

SURELERE iSiM VEREN AYETLER

Haberin Devamı

Ra’d Suresi:
Mushaftaki sıralamada 13, iniş sırasına göre 96’ncı sure ismini 13’üncü ayetteki “gök gürültüsü” anla¬mına gelen “Ra’d” sözcüğünden almıştır. 13’üncü ayette gök gürültüsünün Allah’ı överek teşbih ettiği, yani Allah’ın ortaklardan, noksan sıfatlardan uzak ve şanının yüce ol¬duğunu ifade ettiği haber verilir: “...Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Halbuki O, azabı çok şiddetli olandır....”

ABD Dışişleri Bakanı iftar verdi

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Ramazan ayı dolayısıyla ABD Dışişleri Bakanlığı’nda iftar verdi. Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan ile bazı Türk toplumu temsilcilerinin de katıldığı iftarda, Obama yönetimi yetkilileri, Washington’daki başta Müslüman ülkelerden olmak üzere yabancı misyon şefleri, dini liderler, sivil toplum temsilcileri ve Kongre üyeleri de hazır bulundu. Konuşmasına “Selamun Aleyküm” diyerek başlayan Kerry, “Sizlerin, ABD’deki milyonlarca Müslüman’ın ve dünya genelindeki Müslümanların ramazanı kutlu olsun” dedi. Kerry bu sözleri söylerken “Ramazan-ı Kerim” ifadesini kullandı. Kerry, konuşmasını “Ramazan mübarek olsun (Ramadan Mubarak)” diyerek tamamladı.

Haberin Devamı

İyi işler ve insan onuru
Prof. Dr. Hasan ONAT

HER insan varoluşu gereği iyilik yapmaktan hoşlanır. Her insanın, başkalarının yardımına, desteğine ihtiyaç duyacağı anlar mutlaka olacaktır. Belki de bu yüzden Hz. Muhammed, “İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır” demiştir. Toplumun huzur ve mutluluğu, bütün insanların temel gereksinimlerinin karşılanmasına bağlıdır. Sosyal devlet, her insana onurlu bir şekilde yaşama imkanı sağlamak durumundadır. Devletin bu konuda göstereceği zaaf, birtakım güç odaklarının “yardım” adı altında insanların onurlarının zedelenmesine, özgürlük alanının daralmasına ve özgürlük bilincinin aşınmasına yol açabilir. Yardımlaşma ve dayanışmada kritik eşik, insan onurudur.

İNSAN ONURU KORUNMALI

Haberin Devamı

İhtiyaç sahiplerine yapılacak her türlü yardım, insan onuru korunarak yapılmalıdır. Karşıdaki kimseleri minnet altında bırakmak, yapılan işi anlamsız kılacaktır. Kur’an bizi ilkeli olmaya davet etmektedir: “Sadakaları açıkça verirseniz ne güzel! Eğer onları yoksullara gizlice verirseniz sizin için daha iyidir. Allah onları kötülüklerinizden bir kısmına karşılık tutar. Allah işlediklerinizden haberdardır”. (Bakara, 271). Yardımın açıkça yapılması, belki de başkalarını teşvik amacı taşıyabilir. Ancak, sağ elin verdiğini sol el duymazsa, bu iş gerçek amacına ulaşmış olur. Kendimizi yardım edeceğimiz kimsenin yerine koymamız ve “kendi alamayacağımız” şeyi başkalarına vermememiz gerekmektedir. (Bakara, 267).

CAMİLERDEKİ SADAKA TAŞI

Haberin Devamı

Eskiden bazı camilerde “Sadaka taşı” adı verilen, içi oyuk bir taş bulunurmuş. Maddi durumu iyi olanlar, buraya para bırakırlarmış. İhtiyaç sahipleri de el ayak çekildikten sonra gelir, ihtiyaçları kadarını alır giderlermiş. Bu iyi düşünülmüş bir uygulama olmalı... Yardımın gizlice yapılması, toplumda, yüksek güven kültürünün yaratılabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Yüce Allah yardımlaşmayı şöyle teşvik etmektedir: “Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah’ın lütfu geniştir. O her şeyi bilendir”. (Bakara, 261).

İYİLİĞİN KARŞILIĞI 700 KAT

Yaptığımız iyiliği bir buğday tanesi gibi düşünelim. Bu buğday tanesi, her birisinde 100 tane bulunan yedi başak veriyor. Bu demektir ki, bizim iyiliğimizin karşılığı 700 kat olmaktadır. Ancak, bu ödüle layık olabilmek için, karşı tarafı incitmemek gerekir. İnsanoğlu, tuhaftır. Bazen, kaşıkla verip, sapıyla göz çıkarmaktan hoşlanır. Belki, yapılan iyiliğin bilinmesini, takdir edilmesini beklemek masum bir arzudur. Ancak, karşı tarafı minnet altına bırakma noktasına gelince, iyilik, iyilik olmaktan çıkmakta; bir tür eziyete dönüşmektedir.

ASALAK YAŞAMAK MÜSLÜMAN’A YAKIŞMAZ

Yardım alan da, bunu alışkanlık haline getirmemelidir. Asalak yaşamak, Müslümana yakışmaz. Bir örnek konuya açıklık kazandırabilir: Medine’li Müslümanlar, hicret sonrası kardeş ailelere her türlü desteği sağlamışlardır. Kardeş aile tarafından kendisine malının yarısı teklif edildiği zaman Abdurrahman b. Avf teşekkür etmiş, çarşının yolunun gösterilmesi istemiş ve kısa zamanda kendi ayakları üzerinde durmakla kalmamış, Medine’nin zenginlerinden olmuştur. İşte onurlu davranış budur. Kur’an’da üzerinde en çok durulan ibadetlerden birisi zekattır. Ekonomik durumu iyi olanlar, gelirlerinin bir kısmını ihtiyaç sahiplerine verirler. Zekat, yardımlaşma ve dayanışma denildiği zaman akla ilk gelen zengin olup olmamaktır. Oysa, İslam’ın bu denli önemsediği bir ibadetin ana mesajı, her Müslümanın zekat verecek hale gelmeyi hedef alması değil midir? Evet, zekatın farz kılınmış olması, zekat verebilecek kadar üretmeyi, Müslüman olmanın gereği bir sorumluluk olarak ortaya koyar. Maalesef, yaygın din anlayışında salih amel sadece namaz, oruç gibi ibadetlere indirgenmiştir. Hiç kuşkusuz bunlar da salih ameldir; ancak bu ibadetler insanın kendi varlığının farkında olmasına ve enerjisini üretimde en verimli şekilde kullanmasına destek olur. Her hangi bir şeyin Allah rızası için değerlendirilebilmesi, onun var olmasına, yani üretilmesine bağlıdır. Birey ve toplum planında onurlu bir şekilde var olabilmek için, Tanrı’nın bahşettiği yaratıcı yetileri etkin kullanmak gerekir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!