Güncelleme Tarihi:
Dünyayı sarsan o günlerde Türkiye de bu değişime kayıtsız kalmamış, özgürleşen “Türki” cumhuriyetler ile yakın ilişkiler kurmak için siyasi, kültürel, ekonomik ve insani alanlarda pek çok adım atılmaya başlanmıştı. Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan gibi ülkelerle dil birliği ve alfabenin uyumlu hale getirilmesi bu çerçevedeki önemli hedeflerden biriydi. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bu ülkelerin liderleriyle kurduğu dostlukları siyasi alana da yansıtmayı başardı. Siyasi ilişkilerin kişisel ilişkilere bağlı kalmaması için kurumsal bağlar kurma yolunu da seçti. “Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi” de bu sürecin en önemli işbirliği mekanizmalarından birine dönüştü. Türkiye, bugüne dek 10 kez yapılan zirve toplantılarına en üst düzeyde katıldı. Yol gösterici oldu.
AK Parti de bu işbirliğini daha ileri götürmek istedi. 2009’da Nahçıvan’da imzalanan bir anlaşma ile Türkçe Konuşan Ülkeler Ekonomik İşbirliği Konseyi kurulması kararlaştırıldı. 2010’daki İstanbul zirvesinde de konsey hayata geçirildi.
Konseyin son zirvesi 10-11 Eylül tarihlerinde, yani geçene perşembe ve cuma günleri Kazakistan’da gerçekleştirildi. Bu zirvede Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan temsil edecekti. Ancak zirve açıldığında Erdoğan’ın koltuğu boş kaldı. Erdoğan’ın gezi planında 7 Eylül’de Güney Kore’ye gitmesi, 9 Eylül’de Hindistan’a geçmesi, burada bir gün kaldıktan sonra konsey zirvesi için Kazakistan’a hareket etmesi planlanmıştı. Buna karşılık Erdoğan, eylül ayının hemen başında sürpriz şekilde üç ülkeyi kapsayan bu ziyaret planını tümden iptal etti. Erdoğan, Kore’ye, Hindistan’a ve Kazakistan’a gönderdiği ‘iptal’ mesajında, Türkiye’de yaşanan son gelişmeleri, terör olaylarını gerekçe gösterdi.
Buna karşılık zirvenin ev sahibi Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in Erdoğan’ın bu kararına üzüldüğü ve yaşadığı hayal kırıklığını diplomatik kanallardan Ankara’ya ilettiği anlaşılıyor. Bu hayal kırıklığında Erdoğan’ın dün (12 Eylül) yapılan kongre nedeniyle de Ankara’dan uzaklaşmak istemediği yolunda Nazarbayev’e ulaşan bazı değerlendirmelerin de rol oynadığı kulislerde ileri sürülüyor.
Saatin evrimi
SOKAKTAN geçen 100 kişiye “Hediye olarak en çok tercih edilen bir şey” diye sorsanız önemli bir bölümü “saat” der. Siyasi parti liderlerinin, devlet yöneticilerinin de birlikte çalıştıkları insanlara sunduğu en değerli hediyedir saat. Gazete arşivleri ya da Google hediye saat haberleri ile doludur.
Örneğin bir başka hediye saat haberi de Katar kaynaklıydı. Katar Emiri, Türkiye’den gelen konuklarının odalarına pahalı saatler koymuştu. Bazı gazeteciler de bu kadar değerli bir hediyeyi almanın etik kodlarıyla çeliştiğini söyleyip saatleri iade etmişti.
Hediye saat, Türkiye siyasetine de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’nin emektarlarına imzasını taşıyan saatler hediye etmesiyle girmişti. Erdoğan’ı 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül izlemişti ve o da Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılmadan hemen önce imzasını taşıyan hediye saatler dağıtmıştı.
AK Parti kulislerini çok yakından izleyen Parlamento muhabiri Turan Yılmaz, AK Parti’nin 5. Kurultayı öncesinde bu geleneğin Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından sürdürüldüğünü haber etti. Ancak önemli bir farkla. Bu kez hediye saatlerin kullanım alanı farklıydı. Davutoğlu, Genel Merkez’de ağırladığı AK Parti kurucularına, MKYK üyelerine kol saati değil masa saati hediye etmişti. Saatlerin tasarımı da partililerin hayli ilgisini çekmişti.
Hediye saatteki bu değişikliğin 17 Aralık sonrasında Zafer Çağlayan’ın kol saatlerine olan ilgisinin ortaya çıkmasının bir rolü olup olmadığı bilinmiyor.