Oluşturulma Tarihi: Aralık 13, 2000 00:00
ANKARA'NIN TAÅžINA BAK...Ä°YÄ° BAK, BÄ°RDAHA GÖREMEZSIN! Ankara büyük bir hızla deÄŸiÅŸir. Geçenlerde bir arkadaşımla eski bir börekçinin nostaljisini de yaptık. Hadi söyleyelim reklamı olsun: Ä°stanbul Börekçisi. Burası, Anafartalar Çarşısının tam arkasında, Sümerbank'ı geçince hemen soldaki dükkandı. Pazar sabahları dersaneyi asar arkadaÅŸlarla "karaköy böreÄŸi" yemeye giderdik. Bizden baÅŸka çarşı iznine çıkmış askerler, ÅŸehre henüz gelmiÅŸ yorgun yolcular olurdu. Ä°stanbul Börekçisi gibi o sıradaki birçok dükkan büyük bir iÅŸhanı yapılmak için yıkıldı. Ä°nÅŸaat hafriyatının içinden arkeolojik buluntular çıkınca yerine de bir ÅŸey yapılmadı. Börekçi ÅŸimdi daha yukarıda, Hacıbayram Camii'ne giderken, köşedeki Gima'nın yirmi metre ilerisinde duruyor. Karaköy böreÄŸinin tadı da aynı, ama bütün havasını yitirmiÅŸ durumda. YirmibeÅŸini henüz bitirmiÅŸ adamların oturup bunları hatırlaması, artık olmayan mekanlar üzerine nostaljik sohbetler yapmasını, o yirmibeÅŸliklerden biri ben olmama raÄŸmen yadırgadım. Sonra aklıma, ileride birgün ilk okulu okuduÄŸum binanın da yıkılabileceÄŸi geldi. Kendi çocuÄŸumla yıllar sonra Ankara'da gezinirken, hep bir zamanlar varolan binalardan bahsedeceÄŸim büyük olasılıkla. Oysa aynalı camlarıyla bütün ÅŸehri kaplayan binalardan yansıyan ışıklarla kısacak gözlerini beni dinlerken, ben yüzündeki bu ifadeyi bir sıkıntı alâmeti sanıp, aramızdaki sözde uçurumu farkedeceÄŸim, bir "fast- food"çuda öğle yemeÄŸi önereceÄŸim ona. Hızla büyüyen göbeÄŸime bakıp artık onunla Ankara sokaklarında gezinmemem gerektiÄŸini düşüneceÄŸim. Ankara hızla deÄŸiÅŸir. Üç katlı, sarmal merdivenli apartmanlar yıkılır, yerlerine yedi katlı aynalı bloklar yapılır. Sakarya Caddesi'ne giderken, Bayındır sokak üzerinde, o güzel Körfez lokantasının karşısındaki küçük apartman yıkıldı, yerine yenisi yapılıyor. Ä°kinci katındaki Ä°lhan Ä°lhan Kitabevi de Karanfil sokakta nispeten yeni bir baÅŸka apartmanın ikinci katına taşındı. Selânik Caddesi'ndeki ünlü Sakarya Çayocağı'nın olduÄŸu eski bina da yıkıldı. Bu ikisinin yerinde yakında yükselecek aynalı blokların cephelerinde kendi aksimi seyredeceÄŸim. Bir ÅŸehrin çehresinin, benim yüzümle deÄŸiÅŸim konusunda nasıl böyle hızlı yarıştığı sorusunu soracağım. Muhtemelen aynalı camların arkasındakiler kendilerine boÅŸ gözlerle bakan birisini görünce biran üzerindekilere çeki düzen verecekler, sonra benim onları göremediÄŸimi hatırlayıp, merakla beni seyredecekler. Görünmemenin ama sınırsız görmenin güveni olacak içlerinde. Yüzümdeki ifadeden yola çıkarak sevgilimden ayrılmış olabileceÄŸimi düşünecek sekreter yüksek sesle; ofisboy kafayı yediÄŸimi söyleyecek. Bense pantolonumun arka cebinden kemik bir tarak çıkarıp saçlarımı yandan ayıracağım. Bu hızlı deÄŸiÅŸimin tarihsel bir arkaplanı var. Cumhuriyet Ankara'sında deÄŸiÅŸim, o zamanın bürokratları için bir geliÅŸimdir. BaÅŸkent, Cumhuriyet'in bir pilot bölgesi olarak hızla büyümekte ve payitahtlığını yaptığı devlete lâyık hale gelmektedir. Yıkılmış bir imparatorluktan modern devlet yaratma iddiası Ankara'yla elle tutulur, gözle görünür hale gelmektedir. Küçük bir taÅŸra kasabasından büyük bir baÅŸkent yaratılıyor. Aydabir dergisinin 1935 tarihli ikinci sayısındaki "Ankara" baÅŸlıklı yazıdaki ÅŸu satırlar bu deÄŸiÅŸimi/geliÅŸimi ilk ağızdan anlatıyor: "1920'nin kilotlu Ankara'sı ile pantolonlu Ankara arasında ne büyük, ne akılalmaz bir ayrılık vardır. Kerpiç ve tahta havaleler üstüne yaslanan Ankaradan betonun ve hendesenin konuÅŸtuÄŸu bir Ankara doÄŸdu" (Ä°mzasız yayınlanan bu yazı Mehmet Adam'ın Mimarlık dergisinin 85/2-3 künyeli sayısında bulunan "ankara'da kentsel yaÅŸam" adlı ilginç makalesinden hemen sonra tıpkıbasım olarak yeralmaktadır.) Ancak Ankara her defasında yeniden doÄŸar, külotlu Ankara'dan pantolonlusuna, pantolonlusundan "blue-jean"lisine, kerpiçten betona, betondan aynalı camlara doÄŸru evrilir sürekli. Aynı yazıda geçen ve o dönemin tecrübesiyle yazılmış ÅŸu satırlar sadece 1935'ler için deÄŸil, elliler, altmışlar, doksanlar için de geçerlidir: "EÄŸer fiylezof Heraklit saÄŸ olsaydı, Ankara'yı görseydi: Ä°nsan Ankara'nın profilini ancak bir kere görür, profiller birbiri ardınca kayıp gider, derdi. Hayat nasıl bir dere gibi akıp gider, ve akan su bir daha geri dönmezse Ankara'nın hacmi, yüzü, görünüşü de öylece bir hayat gibi önümüzden akıp gidiyor." Bunun böyle olduÄŸunu, güz baÅŸlarken uzak bir tepeden Ankara'ya bakarken anladım. Arabada yanımda oturan sevgilime ve arka koltuktaki dostuma "Åžu siluette size Ankara'yı hatırlatan ne var?" diye sordum. Zorla Anıtkabri, bir banka binasını ve Atakule'yi buldular. Anıtkabir ÅŸunun ÅŸurasında elli yıldır var, diÄŸerleri çok yeni. Sonra düşündüm, yirmi yıl önce o tepeden bakılınca, bu bozkır ÅŸehri hangi binalarıyla "ben Ankara'yım" diyordu? Ankara deÄŸiÅŸir... O meÅŸhur türküde olduÄŸu gibi Ankara'nın taşına bakmalı, hem de iyi bakmalı. Çünkü aynı taşı bir daha göremeyeceÄŸiz. Hakan KAYNAR - 13 Aralık 2000, ÇarÅŸamba Â
button