Güncelleme Tarihi:
Türkiye'nin giderek daha bağımsız bir dış politika uygulamaya başladığı bu dönemde, Ortadoğu için kilit öneme sahip bu pozisyona Francis J. Riccardione Jr.’ın atanması planlanıyor. 32 yıllık deneyime sahip diplomat son olarak Kabil’de büyükelçi yardımcısı olarak görev almıştı. Geçmişte Ankara’da da çalışan ve akıcı bir Türkçe konuşan Ricciardone’nin George W. Bush döneminde Mısır büyükelçisi olması eleştirilere neden oldu.
Özellikle yeni muhafazakarlar Cumhuriyetçi senatörlere baskı yaparak, Riccardione’nin adaylığına engel olmak istiyor. Riccardione 2005-2008 yılları arasında Kahire büyükelçisi olarak görev yaptı. Aktivistlerin ve gazetecilerin “Arap Baharı” olarak tanımladığı bu dönemde Bağdat, Beyrut ve diğer Arap başkentlerinde yaşanan siyasi hareketlilik ve sokak eylemleri, Mısır dahil birçok yerde rejim değişikliği yaşanacağı beklentisini doğurmuştu.
Bu dönemde Bush yönetimi Mısır’da demokrasi ve insan haklarının güçlendirilmesi için büyük çaba göstermiş, dönemin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da Kahire Amerikan Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e reform çağrısında bulunmuştu.
Birkaç ay sonra bu çabalar Mısır seçimlerinde yaşanan geniş kapsamlı yolsuzluk ve şiddet olayları dolayısıyla yerle bir oldu. Milli Güvenlik Konseyi’nin eski üst düzey danışmanı Eliot Abrams bunun için Riccardione’yi suçladı: “Büyükelçi’den Mısır’daki çabalarımız konusunda heves ya da enerji göremedik.”
Ancak Riccardione’yi destekleyenler kendisinin dünyanın en zor bölgelerinde görev yapmış saygın bir diplomat olduğunu ve Türkiye’deki geçmiş deneyimleri sayesinde ilişkileri ilerletmek ve ABD’nin bölgedeki çıkarlarını savunmak için ideal bir isim olduğunu savundu.
Bush döneminde Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Direktörlüğü yapan Mitchell Reiss, “Riccardione, ülkesine en hassas ve tehlikeli görevlerde hizmet eden saygın ve fazlasıyla çalışkan bir Dışişleri memurudur” ifadesini kullanırken, eski Bush yönetimi yetkilileri, Riccardione hakkında olumsuz hikayeler anlatıyor.
Riccardione’yi eleştirenler, kendisinin güçlü kimliğinin ve zaman zaman fazla açık konuşuyor olmasının görevinin gerekleri adına uygun bir kombinasyon olmadığını ve gittiği ülkelerdeki yetkililerle çok samimi olma eğilimi taşıdığını belirtti.
Amerikan Girişim Enstitüsü Başkan Yardımcısı Danielle Pletka, “Şimdi Ankara’daki büyükelçimizin yerel liderlerin çıkarlarına ABD’nin çıkarlarından daha fazla önem vermesinin zamanı değil” dedi. Cumhuriyetçi Parti’ye yakın isimler de henüz ciddi bir muhalefet oluştuğunu söylemek mümkün olmasa da, senatörlerin Riccardione hakkında çekinceleri olduğunu ifade etti. Danışmanlar, “Obama yönetiminin böyle tartışmalı bir Dışişleri görevlisini Türkiye gibi önemli bir ülkeye göndermesinin mantığını anlayamıyoruz” dedi.
Eleştirilere rağmen Riccardione’ye verilen destek de yadsınamayacak boyutlarda. Riccardione’nin arkasındaki isimler, diplomatın Bush yönetiminin hatalı “demokrasi getirme” politikasının günah keçisi haline getirildiği görüşünde. Dış İlişkiler Konseyi araştırmacısı Steven Cook, “Bush yönetimi ve Mısır hükümetinin çatışma halinde olduğu bir dönemde Riccardione, ABD büyükelçisi olarak çok başarılıydı. Sadece demokrasiyi destekleyecek bir insana değil, birçok diğer konuda diyaloğu sürdürecek birine ihtiyaç vardı” dedi.
Riccardione hakkındaki adaylık tartışması muhtemelen Türkiye’yle bu hassas dönemde ilişkilerin nasıl sürdürülmesi gerektiği tartışmasına dönüşecek. Ankara’nın “cezalandırılmasını” isteyenler için Riccardione yanlış seçim. “Ödül taktiği”ni kullanmak isteyenler için ise Riccardione’nin kapsamlı bilgisi, akıcı Türkçesi ve kamu diplomasisindeki başarısı kendisini mükemmel bir aday haline getiriyor.