Güncelleme Tarihi:
"Türk yargısı önünde adalet arayan ya da arayacak olan tüm halkımız,
Öncelikle son günlerde Türkiye Barolar Birliği ve Türk Tabipleri Birliği’nin isimlerinden "Türk" ve "Türkiye" ibarelerinin çıkartılacağı, meslek örgütlerine kayıt zorunluluğunun ortadan kalkacağına ilişkin siyasal erk kullanılarak yapılan tehdidi büyük bir şaşkınlık ve hukuksuzluk tarihinde özne ve potansiyel mağdur olmanın verdiği dehşet duygusu içerisinde izliyoruz.
FEYZİOĞLU'NUN TOPLANTISINA KATILMAMAKLA SUÇLANDI
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Av. Metin Feyzioğlu, anılan açıklamalara istinaden ivedilikle baro başkanlarını toplantıya çağırarak kararlı duruşunu ve eylem planını açıklamış ve 24 Şubat’ta tüm baro başkanlarını, seçilmiş organ ve kurullarını ve tüm avukatları Ankara’ya davet etmiştir. Ne yazık ki Ankara Barosu Başkanı Sayın Av. Hakan Canduran tarihi nitelikteki bu baro başkanları toplantısına katılmadığı gibi bir haftadır herhangi bir eylem planı açıklamamış, yönetim kurulunu olağanüstü toplantıya davet etmediği gibi konuyu olağan yönetim kurulu gündemine dahi getirmemiştir.
BU SESSİZLİĞİ TARİH UNUTMAYACAK
Tüm bunlar olurken; bir başka deyişle ülkenin hukuk kaleleri zapt edilmiş ve sistematik bir şekilde işlevsiz hale getirilmiş, kemikleşmiş bir OHAL yönetimi kural haline getirilmiş, adliyeleri dağıtılmış ve masumiyet karinesinin kutsallığı yok edilmeye çalışılmışken, bu hukuksuzluğa sessiz kalmak tarihin unutmayacağı hem tercih hem de bir vazgeçiştir.
BU SUSKUNLUĞU REDDEDİYORUZ
Şahsi ve mesleki varlığımızın demokratik bir hukuk devletinde devamı için hem vatandaş hem avukat sıfatımızla varlık savaşı vermemiz gereken bugünlerde Ankara Barosu Başkanı Sayın Hakan Canduran'ın tercihli bir sessizliğe büründüğünü görüyor ve Ankara Barosu Yönetim Kurulu'nun sekiz üyesi olarak başkanımızın girdiği bu suskunluk sarmalını reddediyoruz.
BU SUSKUNLUK HUKUKSUZLUĞA DESTEKTİR
Zira üst birliğimizin, baroların ve mesleklerimizi icra ettiğimiz sistemin Cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar tehdit altında olduğu bugünlerde her türlü suskunluğun saldırgan bir suskunluk; var olmamızda ve mesleklerimizin devamında hukuksuzluğa pasif nitelikte bir destek olduğuna inanıyoruz. Tesis edilmeye çalışılan bu totaliter düzende kulakları sağır eden sessizliklerin, adaletsizliğin kural ve var olmanın muktedirin lütfuna bırakıldığı bir sisteme hizmet ettiğinin farkındayız.
Barolar, medeniyet tarihi boyunca devletin hakimi ve savcısı karşısında halkın yanında olan ve bu kutsal tarafı sadece bireysel mevcudiyetleriyle değil örgütsel oluşumlarıyla var eden baskı gruplarıdır. Gittikçe tek adam iktidarına çevrilmeye çalışılan düzende, baskı grubu niteliğini haiz baroların dernekleştirilmeye çalışılması, adaletin tenzil-i rütbesinden başka bir şey değildir.
Adaletin tenzili rütbesi ise adalet arayan ve adalete sığınan her bireyin bir araya gelerek oluşturduğu halkı 'yığınlara' dönüştürme amacına hizmet eder. Zira her birey adalet arama potansiyelini bizzat kendi varlığında, yaşadığı her dakika yeniden ve yeniden inşa etmektedir. Zira biz dahil hepimiz, belki de beş dakika sonrasının şüphelisi, tutuklusu ya da savunma yapmak için savcılıklarda avukatını bekleyen sıradan vatandaşlarıyız.
Bugün 15 bin üyesine kapatılma gözdağı verilmiş Ankara Barosu, sadece son 5 yılda 3 bin 500 kadın ve çocuk cinsel istismar ve şiddet mağduruna ulaşmış; 190 bin sanığa ve 60 bin mağdura ücretsiz avukatlık hizmeti vermiştir ve var olduğu müddetçe, kanının son damlasına kadar, cübbelerimiz cebren ve hile ile çıkartılana kadar vermeye de devam edecektir.
VARLIĞIMIZ TEHDİT ALTINDA
Varlığımız tehdit altındadır. Dönem sıradan bir gündemin idarei maslahatçı çözümlerinin yeterli olmayacağı kadar elzem ve acildir.
Kimileri bu tartışmayı sarı öküzü feda ederek bitirme niyetinde olsa ve hatta bu fedadan kendisi için bir istikbal hayal etse de biz baroların bırakın başkanını tek bir görevlisini dahi feda etmeye razı değiliz.
Ve bu nedenle Ankara Baro Yönetim Kurulu Üyesi olmanın bizlere yüklediği göreve istinaden sorumluluğu üstlenmek ve gereğini yapmak zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Bu kapsamda;
- Türkiye Barolar Birliği'nden “Türkiye” isminin kaldırılmasını ve baroların parçalanarak yok edilmesini kesinlikle kabul etmediğimizi,
- Bu günden itibaren seferberlik ilan ederek tüm avukatları 24 şubattaki direniş için örgütleyeceğimizi,
- Ve bundan sonra Ankara Barosu avukatları olarak bu mücadele ve eylemleri, bugün yapılacak Ankara Barosu yönetim kurulu toplantısında karara bağlayacağımızı,
bildiririz.
Baroların özgürlüğü ve bağımsızlığı için bir fedakarlık yapılması gerekiyorsa biz kendimizi feda etmeye hazırız."
BAŞKAN, TOPLANTIDA 8 ÜYESİNE ŞUNLARI SÖYLEYECEK
Ankara Barosu Yönetim Kurulu saat 16.00'da Başkan Hakan Canduran'ın başkanlığında haftalık olağan toplantısını yapacak.
Canduran, kendisini sessizlikle suçlayan 8 üyesine bu toplantıda ne söyleyeceğini Hürriyet'e şöyle anlattı:
"Bugün birlik ve beraberlik günüdür. Ya hep birlikte hareket eder, baroların yok edilmesine karşı çıkarız ya da bu ayrılıkçı ve bölücü tutumlarınızla hep birlikte kaybetmeye mahkum oluruz."
'HÜRRİYET BAŞTA OLMAK ÜZERE AÇIKLAMALARIM ORTADA'
Canduran, 8 üyenin kendisine yönelttiği suçlamaların haksız olduğunu belirterek, ilk günden itibaren Hürriyet gazetesi başta olmak üzere çok sayıda gazete ile radyo ve televizyonlarda, sosyal medyada yaptığı açıklamaları anımsattı.
Karabük'te yapılan toplantıya Ankara Barosu'nu temsilen, başkan yardımcısı ve bir üyenin gittiğini vurgulayan Canduran, özetle şunları söyledi:
"Yasa gereği Ankara Barosu başkanının bulunmadığı yerde başkan yardımcısı onu temsil eder. Yönetim Kurulunda aldığımız karar çerçevesinde benim mazeretim olduğu için Karabük'teki toplantıda yardımcım ve bir üye bizi temsil etti. Arkadaşlarım sessiz kaldığımdan yakınıyorlar ama Hürriyet Gazetesi Muhabiri Oya Armutçu'nun haberinde yer aldığı şu sözleri söylemiştim:
'Hükümet avukatlığı gelebilir, baroya üye olma zorunluluğu kaldırılır, barocuklar kurulursa stajı kim yaptıracak, sicil dosyasını kim tutacak? Savunmanın özerk, bağımsız çalışması engellenir, bu niteliği savunmadan alırsanız hükümet avukatlığı gelir, sonuçları korkunç olur, 1940’lı yıllarda İtalya ve Almanya’da bu denenmiştir.'
Bunun gibi birçok yayın ve basın kuruluşunda, radyo ve televizyonlarda ve sosyal medyada Türkiye Barolar Birliği'nin 24 Şubat’ta yapacağı eylemi desteklediğimizi açıkladım. Günün birlik ve beraberlik günü olduğunu, tüm barolarımızın ve TBB’nin birlikte hareket etmesi gerektiğini her fırsatta ve çıkabildiğim her yayında söyledim. Bu şekilde Ankara Barosunun bölünmesini sağlayacak girişimler ancak bundan medet umacak insanları sevindirir. Bizim barolarımızı yok etmeye çalışanlar, bu bildiriye alkış tutuyorlar. Yönetim Kurulu üyelerinin başkandan habersiz yaptıkları bu açıklama, baroları yok etmeye çalışanlara alkış tutmaya çalışmaktadır. Gün ayrılık ve bölünme günü değil; bu arkadaşlarımıza birlikte mücadele etmemiz gerektiğini hatırlatıyorum. Yapılacak tüm eylemlerde Ankara Barosunu ve avukat meslektaşlarımı en önde temsil edeceğim.
Yönetim Kurulu toplantısı gündemine bu konuyu almadığımı iddia ediyorlar ama toplantı birazdan, saat 16.00’da başlayacak. Toplantı öncesinde böyle bir ayrılıkçı basın açıklaması yapılması tamamen farklı amaçlara hizmet etmektedir. "
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR