Güncelleme Tarihi:
Hükümlü Erzurum yarıaçık cezaevinden kaçmıştı, yakalandı ve neden kaçtığı soruldu
Anayasal firar hakkımı kullandım Savcı Bey
Türkiye'de adliye haberleri kan kokar. Mahkemelerimize silahlı baskınlar düzenlenir. Karara isyan edenler, koridorlarda birbirinin boğazına çöker. Duruşmalara getirilen sanıklar firar eder. Adli sistem çöktü çöküyor haberleri, gazete sayfalarında kol gezer. Oysa, haberleri asık yüzlü adliyelerde, gri duvarlı duruşma salonlarını bile gülümsetecek, hikayeler dolaşır. Hakimlerin, savcıların, avukatların, mübaşirlerin, katiplerin birbirlerine anlatarak yaşattıkları, yazılmamış adliye hikayelerinin peşine düştük. Öyle hikayeler çıktı ki ortaya, halkın yargı sistemine bakışını anlatan. Verdiği mesajları, sayfalarca habere, yoruma sığdırmak mümkün değil. Hepsi de yaşanmış, birinci ağızdan tanıklarının anlattığı hikayeler, fıkra gibi, ama gerçek. Kimi eskilere uzanan bu hikayelerin kahramanlarını, alınıp, gücenme olmasın diye gizledik. Tüm isimler şifrelidir.
Hakim amca görsün
Gülündüz 17'sindeydi. Nikahına girdiği Mehmet 12.
Babası 'Var' deyince varmıştı çaresiz. Sonra da sevmişti, zeytin gözlü sıska oğlanı.
İmam nikahının 40'ı çıkmadan, tarlanın sınırı, kara taşın ötesindendi berisindendi, tartışması dünürlerin arasını açtı.
Kız tarafı, 'Bu iş yatar' deyip nikahı bozmaya kalktı.
Oğlan tarafı, ‘‘Mümkünü yok’’ dedi. Gelini eve kapattı.
Mahkemelik oldular.
Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davanın iddianamesi, küçük yaşta kız alıkoymak üzerine kurulmuştu.
Duruşma günü taraflar, yabanlıklarını giyip şehre indiler.
Oğlan tarafının avukatı, savunmayı Mehmet'in yaşı üzerine kurdu:
‘‘Hakim bey buncacık oğlan. Aralarında hiç bir münasebet doğmamıştır.’’
Mahkeme başkanı emin olmak için sordu:
‘‘Kızım, bu çocuk zorla mı evine götürdü seni? Bak doğru söyle bir şey yaptı mı?’’
Gülündüz'ün yanakları pembeleşti. Bir babasına baktı. Bir kayınpederine.
Başını önüne eğdi. Fısıldar gibi konuştu: ‘‘Hayır, beni zorlamadı. Her bi şeyi rızamla yaptı.’’
Gülündüz, eve dönmemek için tavrını koymuştu.
Başı omuzları üzerinde dikleşti. Kararlı bir şekilde, küçük kocasına döndü ve kanıtını eliyle işaret etti:
‘‘Memet, şişir de hakim amca görsün...’’
ZİFİRİ KARANLIK
Gaziantep Asliye Ceza Mahkemesi'nin, yıllar önce sinirli mi sinirli, sert mi sert bir hakimi var. Sanıklar, tanıklar, avukatlar hakimin önüne geldiklerinde, bir azar işitmeden duruşma salonundan ayrılmak için dua ediyor. Avukat Gökhan, savunmasını yapıyor. ‘‘Hakim Bey, deliler toplandı. Bizce olay aydınlandı. Müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum.’’ Hakim, kıpkırmızı olmuş bir suratla talebini reddediyor avukatın: ‘‘Avukat bey, avukat bey. Olay sizin için aydınlanmış olabilir, ama bizim için hala zifiri karanlık.’’
Erzurum Yarı Açık Cezaevi'nden firar eden hükümlü Kenan, çok geçmeden yakalanıp Cezaevi Savcısı'nın makamına getiriliyor. Savcı kızgın, 'Niye kaçtın?' diye soruyor sertçe.
Hükümlü, insanı çatlatacak kadar sakin: ‘‘Anayasal firar hakkımı kullandım Savcı Bey.’’
Savcı hiç sesini çıkartmıyor. Hükümlünün 15 gün hücre hapsi ile cezalandırılmasına ve kapalı cezaevine nakline karar veriyor.
Kenan, pişkin bir şekilde karşı çıkıyor:
‘‘Çok vermedin mi Savcı Bey...’’
Savcı, hükümlünün mantığıyla yanıtlıyor soruyu:
‘‘Anayasal ceza verme hakkımı kullandım.’’
Küfür parası peşin
Giresun'un küçük bir kasabasında, iki eski dost, Reis ile Cumali kavgaya tutuşurlar.
Cumali, sinirlerine hakim olamaz, Reis'e olmadık küfürler eder.
Yediği küfürleri sindiremeyen Reis, Cumali'den şikayetçi olur.
Hakkında, hakaret suçundan dava açılan Cumali, hakim huzuruna çıkar.
Hayatında ilk kez bir adliye gören Cumali, sanık sandalyesinde bir yaprak gibi tir tir titrer.
‘‘Acaba kaç yıl yiyeceğim, cezaevinde çürüyeceğim, Allah'ım ben nasıl bir iş ettim’’diye dövünüp durur.
Cumali'nin korkularına, onu devamlı olarak uyaran, itip kalkan mübaşir tuz biber olur.
Her celse, ‘‘Şöyle otur, böyle dur, kıpırdama. Ellerini yana bırak. Sessiz ol, heyetin sinirlerini bozma’’ uyarıları Cumali'yi canından bezdirir.
Cumali, mübaşire karşı büyük bir kin besler. Celseler birbirini kovalar, karar günü gelir.
Hakim, Cumali'yi, 15 lira para cezasına çarptırır.
İnanamaz Cumali.
Kabus gibi geçen celseler, cezaevine girme korkusu, mübaşirin aşağılamaları, herşeyin bedeli 15 lira mıdır?
El çabukluğuyla cebinden 15 lira çıkarır.
‘‘Bu, Reis'e ettiğim küfürün parası’’ der.
Öbür cebinden de bir 15 lira çıkarır.
‘‘Bu da şimdi mübaşire edeceğim küfürün parası’’ deyip, başlar sayıp dökmeye...’’
Saçı kesiğin aklı
Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'nde, tasarlayarak adam öldürmek suçundan yargılanan Hasan hakkında, kadın savcı görüşünü açıklıyor.
‘‘Sanığın eylemine uyan TCK'nın 450. maddesi gereği idamla cezalandırılması kamu adına talep olunur.’’
İdam lafını duyan sanık söz istiyor.
‘‘Saygıdeğer heyetim, sizler akıllı insanlarsınız, şu saçı kesiğin aklına uyup da beni asmayasınız ha...’’
Bari çay parası vereyim komutanım
Yıl 1987. Yer Kıbrıs. Onbaşı Süleyman, asta müessir fiil suçundan askeri mahkemede hakim karşısına çıkıyor.
Süleyman'a önce 7 gün hapis veriliyor. İyi hali nedeniyle hapis cezası 5 güne indiriliyor. O da, günlüğü 300 liradan 1500 lira para cezasına çevriliyor. Para cezası da, daha önce başka bir suç işlemediği gözönüne alınarak, erteleniyor.
Süleyman, duruşma sonunda hakime soruyor:
‘‘Peki şimdi ne olacak.’’
‘‘Para ödemeyeceksin, cezanı erteledik, gidebilirsin’’ diyor hakim.
Mahkeme heyetine minnettar kalan Süleyman dayanamıyor, birşeyler yapmalı. Elini cebine atıyor.
‘‘Komutanım bari bir çay ya da kahve parası vereyim’’ diyecek oluyor.
Başkanın, ‘‘Çık ulan dışarı deyyus' lafıyla kendisine geliyor.
Size de mi Savcı Bey
Gaziantep'in göbeğinde, güpegündüz kaçırdılar Mükerrem Hanım'ın kızını. Adı gibi biliyordu kaçıranı. Anasını iki kez evine görücü gönderen, o Ökkeş yaramazıydı. Karakola gitti. Savcıya koştu. ‘‘Bu ırz düşmanını bulun. Kızımın hayatını kararttı’’ diye yalvarıp, dövündü. Yazdılar, çizdiler. Ne gül gibi kızı bulundu. Ne de Ökkeş yakalandı. Mükerrem Hanım, hırsından, gün aşırı Savcının kapısını çalar oldu ki, zamanın Gaziantep Cumhuriyet Savcısı her gün dil dökmekten perişan. Son ziyaretinde, ‘‘Otur şöyle bacım’’ diye başladı söze: ‘‘O Ökkeş'i bir bulsak. Ben de şikayetçiyim. Amme davası açacağım.’’ Mükerrem Hanım, sağ elinin tersini, sol avucuna vura vura bir ‘‘Vah evladım vahhh’’ çekti. : ‘‘O Ökkeş denen hayırsız sana da mı bir şey yaptı?’’
DEVRİMCİ mi DEMİRCİ mi?
Sıkıyönetim Mahkemesi'nde, sol görüşlü sanıkların duruşması yapılıyor. Ortam çok gergin. Mahkemenin başkanlığını yaşlı, kulakları çok iyi duymayan bir hakim yapıyor. Başkan sanığa soruyor. ‘‘Ne iş yapıyorsun.’’
Sanık kararlı cevaplıyor. ‘‘Devrimciyim.’’
Başkan katibe eğiliyor. ‘‘Yaz kızım, demirci’’
Sanık kıyameti koparıyor. ‘‘Ne demircisi yahu, devrimci devrimci.’’
Başkan diretiyor. ‘‘Sen demirci dedin, ben de zapta öyle geçirdim.’’
Sanık diretiyor, diğer sanıklar ve mahkeme salonundan da tepkiler yağıyor. Sonunda savcı araya giriyor.
Demirci, devrimci olarak değiştiriliyor.