Güncelleme Tarihi:
Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, Uygur kökenli Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşı Abdulkadir Yapuquan, Çin'in ev sahipliğinde 2016'da yapılan G20 Liderler Zirvesi öncesinde gözaltına alındı. Yaklaşık 1 ay gözaltında tutulan Yapuquan hakkındaki tutuklama talebi mahkeme tarafından reddedildi. Savcılığın itirazı üzerine Yapuquan, 40 günü geçmemek üzere geçici tutuklandı.
Daha sonra Yapuquan hakkında Çin'e iadesi istemiyle kamu davası açıldı. Ağır Ceza Mahkemesi, iade talebinin reddine karar verdi. Cumhuriyet savcısının temyiz ettiği hüküm Yargıtay kararıyla bozuldu. Bozma kararından sonra görevsizlik kararı verilerek Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen davanın görülmeye devam ettiği belirtildi.
Bu arada Yapuquan, Çin'e iade edilmesi tehlikesine karşı, Anayasa Mahkemesi'nden tedbir talebinde bulundu. Yüksek Mahkeme, 2016'da başvurucunun Çin ve Kazakistan'a iade edilmemesine karar verdi. Türkiye'nin kendisini Çin ve Kazakistan dışında üçüncü bir ülkeye göndermeye hazırlandığını iddia eden Yapuquan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. AİHM, Yapuquan'ın Türkiye dışına gönderilmemesi yönünde tedbir kararı verdi.
Yapuquan, tahliye edildikten sonra Geri Gönderme Merkezine (GGM) götürüldü. GGM'nin bulunduğu il valiliği Yapuquan hakkında 19 Ekim 2016'da sınır dışı ve idari gözetim kararı aldı. Yapuquan'ın idari gözetim kararına itirazı Sulh Ceza Hakimliği tarafından, sınır dışı etme kararına karşı iptal davası ise İdare Mahkemesi tarafından reddedildi.
GGM'de tutulmasının hukuki olmadığını savunan Yapuquan, bir yabancının 12 aydan fazla idari gözetim altında tutulmasının kanuna aykırı olduğunu belirterek, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Yüksek Mahkeme, başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinde güvenceye alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verdi. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'ne gönderilmesi, başvurucuya 30 bin lira manevi tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.
"İSTİSNAİ BİR YETKİ"
Kararda, idari gözetim altına almanın, Anayasa'nın 19. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetki olduğu belirtildi. Buna göre, bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde kişinin yakalanması veya tutulu durumda bulundurulmasının mümkün olduğu anlatılan kararda, buna karşın sınır dışı etme veya iade işlemleri gerekli özen içinde yürütülmezse kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakmanın meşruiyetinden söz edilemeyeceği bildirildi.
6458 sayılı kanunun, sınır dışı işlemlerinin yürütülmesi usulünü açık bir şekilde ortaya koyduğuna işaret edilen kararda, somut olayda kanunda öngörülen bu usulün gerekli özen içinde yürütülüp yürütülmediğinin incelendiği aktarıldı.
İdari gözetim altına alma kararında kamu düzeni ve kamu güvenliği gibi yasal nedenlerin gerekçelendirilmeksizin soyut şekilde tekrarlanarak, başvurucunun özgürlüğünden mahrum edildiği belirtildi, başvurucu hakkında başlatılan suçluların iadesi sürecinin idari gözetim altına alma kararına doğrudan ya da dolaylı bir etkisi bulunmadığı gibi idari gözetim kararında da böyle bir tespite yer verilmediği anlatıldı.
Dosyada, 2001'den bu yana Türkiye’de yaşayan başvurucunun tahliye edildiği 2016'ya kadar kamu düzeni ve güvenliğinin bozulmasına yol açacak herhangi bir olaya karıştığını gösteren, adli ve idari makamlarca yapılmış bir işlem ya da tespitin yer almadığının altı çizilen kararda, "Başvurucunun hangi öznel durumu yüzünden kamu güvenliği ve düzeni yönünden tehdit oluşturduğu hususunda idari gözetim kararında bir açıklama bulunmaması, Anayasa Mahkemesince tutmanın hukukiliğini ele alacak bir verinin elde edilememesine yol açmıştır." ifadesi kullanıldı.
Kararda, idari gözetim kararının, aylık zaruret değerlendirmesine tabi tutulması zorunluyken, değerlendirmenin sürenin dolmasından dokuz gün sonra yapılmış olmasının da kanunilik şartına aykırılık teşkil eden başka bir neden olduğu ifade edildi.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün, başvurucunun idari gözetim kararının kaldırıldığı 12'nci aydan sonra kendi iradesiyle GGM'de kaldığını gösteren bazı belgeler sunduğuna değinilen kararda, şunlar kaydedildi:
"GGM tarafından tanzim edilen tutanağı başvurucunun imzalamaktan kaçınması, tutanağın içeriğinin gerçeklik değeri taşıdığı konusunda kuşku ve belirsizliklere yol açmıştır. Başvurucunun, AİHM ve Anayasa Mahkemesine müracaat ederek, serbest kalmak istemesi, rızayla tutulma iradesinin ortadan kalktığı anlamına gelmektedir.
Öte yandan, bireyin özgürlüğünden kendi iradesiyle vazgeçmesinin engellenmesi devletin pozitif yükümlülüklerindendir. Devletin ve onun parçası olan kamu makamlarının hukuk normunun gereğinin yerine getirilmesi için harekete geçme zamanının geldiği böyle bir anda herhangi bir edimde bulunmayarak pasif bir tavır takınması, anılan bu pozitif yükümlülükle bağdaşmayacaktır.
Anayasa Mahkemesine ve AİHM'e yaptığı müracaatları, başvurucunun kendi isteğiyle tutulduğunun kabul edilmesini mümkün kılmamakla birlikte böyle bir varsayım, özgürlüğün kullanım sahasını çizen hukuk normlarıyla bağdaşmayacaktır. Belirtilen anayasal normlar karşısında kişinin özgürlüğünden yoksun kalma doğrultusundaki rızasına hukuken bir kıymet atfedilmesi mümkün bulunmamıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir."