Güncelleme Tarihi:
Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, Türkiye'de evli ve 3 çocuk sahibi F.E, ABD'ye yerleşti ve burada Türkiye'deki eşi S.E'den boşanarak, yabancı uyruklu U.B. ile evlendi ve ondan da 3 çocuğu oldu.
F.E, vasiyetinde Kayseri'de bulunan taşınmazların yeni eşi U.B. ve ondan olan 3 çocuğu arasında eşit oranda paylaştırılmasını istedi. F.E'nin
vefatının ardından Türkiye'deki boşandığı eşi S.E. ve çocukları, mirasçılık belgesi edindi. F.E'nin ABD'de dünyaya gelen çocuklarından Fatma Julia E, söz konusu mirasçılık belgesinin iptali istemiyle dava açtı.
Yerel mahkemenin kararıyla F.E'nin hayattaki tüm çocukları ile S.E'nin miras payları yeniden belirlendi.
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.
Bozma kararında, F.E'nin S.E'den boşanmasına ilişkin mahkeme kararının Türkiye'ye gönderilmediği, bu nedenle boşanmanın, dolayısıyla yabancı uyruklu eşi U.B. ile yaptığı evliliğin hukuken geçerli sayılamayacağı belirtildi.
Kararda, evlilik dışı ilişkiden dünyaya gelen çocukların tanınması veya babalığa hükmedilmesinin mümkün olduğu ancak Fatma Julia E. ile F.E. arasında babalığa hükmedilmek suretiyle soy bağı kurulmadığı ifade edildi.
Bozma üzerine dosyayı yeniden görüşen yerel mahkeme, Fatma Julia E'nin mirasçı olarak kabul edilemeyeceğini ancak kendisine vasiyet alacaklısı belgesi verilmesini kararlaştırdı.
Karar, temyiz incelemesinden geçerek kesinleşti.
Bu arada, S.E. ve çocuklarının Fatma Julia E'nin vasiyet ilamı doğrultusunda Türk vatandaşlığını kazanmasına yönelik iptal davası da reddedildi. Bu karar da Yargıtayca onandı.
Fatma Julia E, geçerli sayılan ve mahkemece iptal edilmeyen vasiyetname ile babası tarafından tanınmış olmasına rağmen vasiyetnamenin içeriğine uygun şekilde miras payı dağıtımının yapılmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine başvurdu.
Yüksek Mahkeme, başvurucunun aile hayatına saygı hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına hükmedildi.
Kararda, devletin, ailenin, özellikle ana ve çocuğun korunması için önlemler almakla yükümlü tutulduğu, bu görevin çocukların evlilik içinde ya da dışında doğmuş olmasına bakılmaksızın yerine getirilmesinin öngörüldüğü belirtildi.
Derece mahkemelerinin takdirlerinin gerekçelerini aile hayatına saygı hakkının etkili bir şekilde kullanılması ve korunmasını temin edecek şekilde ayrıntılı olarak ortaya koymaları gerektiği vurgulanan kararda, "Derece mahkemelerinin vasiyetnamedeki beyana ilişkin yorumu nedeniyle başvurucunun muris ile ilişkisinin kurularak mirasçı sıfatıyla veraset ilamında yer alma ve miras hakkının engellendiği ve söz konusu kararların sonuçları itibarıyla başvurucunun aile yaşamına saygı hakkı bağlamında etki doğurduğu anlaşılmaktadır" denildi.
İlgili mevzuat uyarınca evli erkeğin evlilik dışı ilişkiden olma çocuğunun tanınmasının mümkün olduğuna işaret edilen kararda, vasiyetname içeriğinde muris tarafından, başvurucu ve iki kardeşinin yeni eşi U.B. ile olan birlikteliğinden dünyaya geldiğinin açıkça ifade edildiği belirtildi.
Vasiyetnamedeki beyanın ilgili idare tarafından değerlendirilerek başvurucu Fatma Julia E'nin Türk vatandaşlığını kazandığının kabul edildiği vurgulanan kararda, başvurucunun nüfusa tescilinin sağlanmış olmasının ve söz konusu idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın, murisin belirtilen vasiyetindeki beyanı doğrultusunda reddedilmesinin dikkate değer olduğu kaydedildi.
Kararda, şu ifadelere yer verildi:
"Kamu düzenine ilişkin olmakla önemli bir kamusal menfaat taşıyan soy bağı ve hukuki neticelerine ilişkin uyuşmazlıklarda, kamusal makamların geniş bir takdir yetkileri bulunur. Bununla birlikte söz konusu takdir yetkisinin kullanımında belirtilen kamusal menfaat ile bireyin aile bağlarının kurulması ve buna bağlı olan özellikle miras hakkı gibi hukuki menfaatlerinin de dikkate alınarak adil bir dengenin kurulması gereği ve bu bağlamda özellikle yargısal makamların söz konusu takdire ilişkin ilgili ve yeterli bir gerekçe oluşturma yükümlülüğü karşısında, somut başvuru açısından yürürlükte olan mevzuat hükümleri ile de uyuşmayan söz konusu yorumun aile hayatına saygı hakkı ile bağdaşmadığı ve aile yaşamının normal bir şekilde gelişmesini engellediği sonucuna varılmaktadır."
Öte yandan, kararda dava sürecinin 2003'ten 2013'e kadar devam ettiği belirtilerek, makul olmayan bir gecikme olduğu, bunun da makul sürede yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurduğu bildirildi.