Amerikan bağımsız sinemasının babası

Güncelleme Tarihi:

Amerikan bağımsız sinemasının babası
Oluşturulma Tarihi: Nisan 30, 1999 00:00

Haberin Devamı

Otuz saatlik bir uçak yolculuğundan sonra hepsi aynı güne sığdırılmış bir sürü görüşme... Amerikalı yönetmen Jerry Schatzberg buna rağmen hiç yorgun görünmüyor, aksine dinç ve incecik. Sürekli gülümsüyor, sıkılmadan poz veriyor. Boğuk bir sesle konuşurken gözü sık sık videoda gösterilen kendi filmlerine takılıyor. 72 yaşında ama inanın 45'ten fazla göstermiyor ve Türkiye'de karşılaştığı gazetecilerin çok genç olmasına şaşırıyor.

1998 yılında çektiğiniz son filminiz ‘‘Buluşma’’dan (Reunion) sonra film çevirmediniz. Gündeminizde ne tür projler var?

Biliyorsunuz ben New York'ta doğdum büyüdüm ve orada yaşıyorum. Bence New York dünyanın sanat başkenti ve cidden çok canlı bir sanat ortamı var. Dünyanın her yerinden sanatçılar kendini kanıtlamak için oraya geliyor. Sürekli insanlarla ilişki içindeyim, günün birinde filme çekebileceğim ilginç kitaplar okuyorum.

Filmlerinizin tıpkı Woody Allen'in filmleri gibi kendi ülkenizdeki seyircilerden çok Avrupalı seyircilerden ilgi gördüğü söyleniyor...

Bu aslında aşağı yukarı doğru bir tespit. Woody Allen'in mizah anlayışını çok takdir ediyorum ama bizim tarzlarımız çok farklı. Bence sinema sadece Amerikan halkını eğlendiren bir şey değil, kesinlikle bir sanat. Filmlerimin dünyanın her köşesinden insana ulaşmasını isterim çünkü dünya sinemasının ilginç örnekleri beni heyecenlandırıyor. Bir Güney Amerika ya da Çin filmi görmek her zaman çok hoşuma gidiyor, çünkü o ülkelerin kültürlerine dair hiçbir şey bilmiyoruz. Örneğin ‘‘Geceyarısı Ekspresi’’ filmini ele alalım, o filmde belki birtakım yanlışlar olabilir ama ben Türk sinemasından örnekler görmememiş olsaydım Türkiye'yi yalnızca o filmle değerlendermek durumunda kalabilirdim.

Peki siz Türk sinemasından hangi örnekleri gördünüz?

Tabii ki Yol. Başka filmler de gördüm. En son izlediğim Orhan Pamuk'un kitabından uyarlanan ‘‘Gizli Yüz’’dü ama kitabı filminden daha çok beğenmiştim.

Yetmişli yıllarda sizin de aralarında bulunduğunuz bir grup sinemacı Amerikan bağımsız sineması akımını başlattı. Günümüzdeki bağımsız sinemayla 70'li yılların ruhunu karşılaştırabilir misiniz?

O zamanlar anlatacağınız hikáye daha önemliydi, insanlar birbirlerinin iç dünyasını ve ruh hallerini daha çok merak ediyordu. Günümüz bağımsız sinemasında bile genellikle cinsellik ve şiddet içeren hikáyeler anlatılıyor. 70'lerde stüdyolar sinema dünyasına bugün olduğu kadar hákim değildi. Tabii filmlerden para kazanmak da şimdi olduğu gibi öncelikli amaç değildi, şimdi küçük filmlerin bütçeleri için bile milyon dolarlardan söz ediliyor. Ayrıca o dönem bağımsız film çekmeye çalışan insan sayısı çok azdı, şimdi herkes film çekmek istiyor, bu iyi bir gelişme. Ayrıca şimdiki filmlerin teknik düzeyi de eskisinden çok daha iyi. Son zamanlarda yapılan filmler arasında en beğendiklerim DOGMA'95 projesi için çekilenler. Özellikle Von Trier'in ‘‘Geri Zekalıları’’ ve Jean MacBarr'ın filmi.

Film çekmeye başlamadan önce fotoğrafçılık yapıyordunuz, hálá fotoğraf çekiyor musunuz?

Fotoğraf çekmeyi hiç bırakmadım ki... Şu sıralar fotoğrafla ilgili iki projem var, ilki New York Metrosu'ndan insan manzaraları, ikincisiyse nü portrelerden ve insan bedenlerinden oluşuyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!