Güncelleme Tarihi:
*
Avrupalılar, Amerikalılar için ‘kocaman çocuklar’ derler. Bu hitapta hoşgörü ve sempati kadar küçümseme de vardır. Yani yaygın inanç, Amerikan halkının, babamın dediği gibi ‘Einstein’la yakın akraba olmadığı’ şeklindedir.
Bu iddianın ispatı, laboratuvar deneyi yok. 256.345.284 kişiye tek tek IQ testi yapacak halimiz yok herhalre...
Yine de bazı ‘ampirik’ yargılara varmak mümkün. Ampirik, benim sevgili muzır okurlarımın da bildiği gibi, ‘gözleme dayanan’ demektir ve buradaki ‘gözlem’ bir kadın adı değildir.
Tamam tamam ya! Kafanız karışmasın, aklınıza belden aşağı şeyler gelmesin diye ‘ampirik’ yerine ‘tecrübî’ diyelim.
Şilili yazar Ariel Dorfman böyle bir tecrübe yaşamış.
Siz şimdi aklınız bilmem ne tarafa gidince burada söz konusu olan ‘tecrübenin ne olduğunu’ da unuttunuz tabii.
Yahu ne zor kardeşim size bir şey anlatmak!
Konsantre olun iki dakika, yeniden başlıyorum.
Amerikalılar en zarif ifadeyle ‘Einstein’in yakın akrabaları’ değildir, saf çocuklardır. Şilili yazar Ariel Dorfman bu gerçeği ‘yaşayarak’ öğrenmiş.
Ancak edip bir edip olduğu için “11 Eylül sonrası, Amerikalılar akıl almaz korkular yaşıyorlar” diyor nezaketle.
*
Yakın bir geçmişte, Washington’da Modern Language Association of America’nın 2.000 eğitimci, dil ve edebiyat öğretmenini bir araya getiren dünya çapında bir semineri vardı. (MLA = Amerikan Dil ve Edebiyat Araştırmaları ve Eğitimi Derneği)
Şilili yazar Ariel Dorfman da “21.yüzyılda aydının rolü” konulu forumda konuşmacıydı.
Dorfman kürsüye çıktı ve beklenen konuşması yerine, toplantıya katılmak üzere geldiği Amerika’ya girerken, Miami havalimanında başına gelenleri anlattı.
Özetle, 27 Aralık 2005 günü yerel saatle 11.31’de Homeland Security (Bölge Güvenlik Ajanları) ABD’ye giriş yapan Şilili yazarı gözaltına almışlar ve penceresiz bir odada saatler süren bir sorguya tabi tutmuşlardı.
Memurlar ‘tehlikeli bilgilere ve belgelere sahip üniversite öğretim görevlilerini takip etmek ve gereğinde ortadan kaldırmakla görevli’ bir seksiyon hesabına çalıştıklarını itiraf etmişlerdi; Dorfman’ı ‘öteki 11 Eylül’ konusunda (Şili Devlet Başkanı Salvator Allende’nin CIA destekli Pinochet tarafından devrilip katledildiği 11 eylül 1973) uzun uzun sorgulamışlar, ‘Şili demokrasisini yıktığı için CIA’dan intikam almak üzere harekete geçmeyi bekleyen uyuyan komünist hücrelerin varlığı’ hakkında sorular sormuşlardı.
Ariel Dorfman, dinleyiciler, yukarıda anlattığım hikayemin gerçeküstü olduğunu, ironi yapmaya çalıştığımı anlaşılsın diye bol bol abarttım, sorguculardan birinin Troçki’ye benzediğini söyledim, ‘sahte tarihi belge’ uzmanı Jorge Luis Borges ve Vladimir Nobokov’dan alıntılar yaptım... ki maksadım, alışılmış bir konuşma yapmak yerine, böyle ‘fiktif bir hadise’ icat ederek dinleyicileri hem güldürmek, hem de kendimizi fazla ciddiye almamamız gerektiğini, insanlar tarafından daha kolay anlaşılmak için ağır takılmak yerine yaratıcı ve mizahi olmamız gerektiğini anlatmaktı.
Peki, sizce Dorfman’ın yukarıdaki ‘fiktif gözaltı’ hikayesini ve bürlesk sorgusunu dinleyen 2.000 kadar Amerikalı aydın ne yapmış dersiniz?
İsyan etmişler!
Dünya çapında bir yazara yapılan bu muamele kabul edilemez! diye isyan etmişler.
Bir prof parmak kaldırıp sormuş: ‘Sizin masum olduğunuzu anlamak için ajanlar niye to google yapmamışlar acaba?’ (Yani internette bir arama yapmamışlar demek istiyor. Google’ın adı demek ki fiil haline gelmiş.)
Dinleyiciler arasındaki bir öğrenci ‘Bu olayı derhal Washington Post’a yazıp ihbar edeceğim’ diye atılmış.
Bir çok ‘aydın’ konuşmanın bitiminde Dorfman’ın elini sıkmış, Amerikan polisi adına özür dileyip, geçmiş olsun demişler.
Bir doktora öğrencisi, Dorfman’ın başına gelenlerin kendisini çok korkuttuğunu itiraf edip,‘Sizin gibi birine bunu yapabiliyorlarsa, sokaktaki adama kimbilir...’demiş.
Dedim ya, Dorfman bir edip ve edip gibi hareket ederek (yahut da takiye yaparak bu kadarını söylüyor), demek ki 11 Eylül Amerikalılar’ın beynine bu kadar işlemiş, en akıldışı hikayelere bile inanmaya hazır hale getirmiş, diyor.
Ancak, seminer sonrasında konuştuğu dostlarına ‘aydınlardan oluşan bir dinleyici kitlesinin bu kadar saf olabilmesine şaştığını’ söyleyince, herkesten aynı cevabı almış: ‘Sakın saf olan sen olmayasın!’
Yani Amerika’da herkes böyle bir seksiyonun var olabileceğini, bir yabancı yazarı gözaltına alıp, abuk sabuk komplo teorileri hakkında sorgulayabileceğini mümkün ve muhtemel buluyormuş.
Dorfman diyor ki:
“Benim bu yalan hikayem insanı korkutacak kadar olasıydı. İnsanı ümitsizliğe sevk edecek kadar bugünün Amerikası’nı anlatıyordu. Kimi ülkelerde insanlar resmi bir suçlama olmaksızın gözaltına alınabiliyor, ABD sokaktaki vatandaşlarını sanki gözaltına almış; telefon dinleme neredeyse serbest; başkan yardımcısı işkenceyi savunuyor; başkan, üçüncü bir ülkeyi işgal etmek için yalan söylüyor ama hâlâ görevini sürdürebiliyor...”
Ancak, Ariel Dorfman, Amerikan halkının saflığından ve korkularından bahsettiği yazısının sonuna doğru (Le Monde, 13 ocak) kendisi de... doğrulardan şüphe etmeye başlıyor.
Yarın, ABD daha büyük çaplı bir terör saldırısının kurbanı olsa, mesela bir milyon insan ölse... Evimin kapısının biri Troçki’ye benzeyen siyah giyimli iki kişi tarafından çalınmayacağını, beni bilgime başvurmak üzere bir iki saatliğine merkeze davet etmeyeceklerini, bana ‘Sen daha önce yaptığın bir konuşmada seksiyonumuzu karalamaya çalışmış, hakkımızda yalan ve bölücü bilgiler yaymıştın’ demeyeceklerini bana kim garanti edebilir.
Ve soruyor:
“İçime şimdi bir şüphe düştü: hikayemin bu yeni finali sizce gerçekten imkansız mı? Mümkün değil, kesinlikle böyle bir şey olmaz... diyebilir misiniz?”