Güncelleme Tarihi:
Almanya'daki NSU soruşturması ve dava süreci, ülkenin son on yıllardaki en ilginç ve derin tartışmalarına kaynaklık ediyor. NSU soruşturmasında geçen yılın sonundan bugüne çorap söküğü gibi gelen ifşaatlar Alman kamuoyunu ve bu ülkedeki Türk toplumunu hayretler içinde bıraktı. Şimdilik üç kişilik bir hücreden ibaret bir oluşum olarak görülen NSU, Alman siyaseti, güvenlik bürokrasisi ve toplumunda deprem etkisi yaptı. NSU'nun arka planı, bağlantıları ve eylemleri hakkında her geçen gün yeni bilgiler ortaya çıkarken, Alman kamuoyunda, devleti de töhmet altında bırakan birçok kuşkunun dava sürecinde giderilmesi beklentisi hakim.
Münih Eyalet Mahkemesi'ndeki davanın ilk duruşması Pazartesi günü görülecek.
HÜCRE İLK EYLEMDE KENDİNİ ELE VERDİ AMA..."
Uwe Mundlos, Uwe Bönhardt ve Beate Zschaepe tarafından kurulan NSU hücresinin oluşumu, üçlünün 1990'lı yıllarda "Kameradschaft Jena" adlı Neo Nazi oluşuma katılmalarıyla başladı.
Üçlü ilk eylemini ocak 1998'de Jena kentindeki Tiyatro Meydanı'nda 10 gramlık TNT patlatarak gerçekleştirdi. Ölen ya da yaralananın olmadığı olaydan sonra istihbarat birimleri 26 Ocak 1998'de TNT ve bazı diğer mühimmatların saklandığı garaja baskın düzenledi. Bu olaydan sonra yeraltına inen üçlü, aralık 1998'de bir market soygununun ardından 1999'da üç banka soygunuyla finansman sağladı.
İlk cinayetini 9 Eylül 2000'de Nürnberg'te çiçekçilik yapan Enver Şimşek'i öldürerek işlediği iddia edilen NSU, 2001'de Köln'de bir İranlıya ait marketi bombalayarak eylemlerini sürdürdü. İranlı mağdur bu olaydan ağır yaralı olarak kurtuldu.
Eylemlerinde cinayet aracı olarak Ceska CZ 83 tipi tabanca kullanan örgüt üyelerinin ikinci kurbanının Abdürrahim Özüdoğru olduğu öne sürülüyor. 13 Haziran 2001'de işlenen cinayette Nürnberg'te terzilik yapan Özüdoğru hayatını kaybetti.
Bu cinayetten yaklaşık iki hafta sonra 27 Haziran'da, Hamburg'ta sebzecilik yapan Süleyman Taşköprü öldürüldü.
NSU üyelerinin cinayetlerin dışında faaliyetlerine finansman sağlamak için banka soygunlarına da devam ettiklerini öne sürülüyor.
Örgütün dördüncü cinayeti olarak, Münih'te ticaretle uğraşan Habil Kılıç'ın 29 Ağustos 2011'de öldürülmesi gösteriliyor.
CİNAYETLERE 2,5 YIL ARA VERİLDİ
Örgüt üyelerinin yaklaşık 2,5 yıl aradan sonra bu kez 25 Şubat 2004'te Rostock kentinde döner büfesi işleten Mehmet Turgut'u katlettiği iddia ediliyor.
9 Haziran 2004'te Köln'de Türk esnaflarının yoğun olduğu Keup Caddesi'nde bir Türk'e ait kuaför salonunun önüne çivili bomba koyarak 22 kişinin yaralanmasına yol açanların da NSU üyeleri olduğu savunuluyor.
Öte yandan, Nürnberg'te döner büfesi işleten İsmail Yaşar'ı 9 Haziran 2005'te öldürdüğü öne sürülen NSU'nun, Münih'te bir Türk ile anahtarcılık yapan Yunanlı Theodoros Boulgarides'i bundan altı gün sonra Türk zannederek katlettiği öne sürülüyor.
NSU'nun, Dortmund kentinde büfe işleten Mehmet Kubaşık'ı 4 Nisan 2006'da öldürdükten sonra Türklere yönelik son eyleminin Kassel'de internet kafe işleten Halil Yozgat'ı katletmek olduğu iddia ediliyor.
Bu süreçte banka soygunlarına devam eden aşırı sağcı oluşumun, 25 Nisan 2007'de Heilbronn kentindeki bir park yerinde devriye aracıyla mola veren Alman polis memuru Michele Kieswetter'i öldürdüğü, arkadaşını da yaraladıkları öne sürülüyor.
İNTİHAR ETTİLER (Mİ?)
NSU üyeleri Uwe Mundlos ve Uwe Bönhardt, 4 Kasım 2011'de Eisenach kentinde bir karavan içinde ölü bulundu. İkilinin intihar ettikleri açıklandı. Olaydan 3 saat sonra da karavana 200 km uzaklıktaki Zwickau kentinde hücrenin sağ kalan tek üyesi Beate Zchaepe'nin kaldıkları evi ateşe verip kaçtığı tespit edildi.
Zschaepe olaydan 4 gün sonra Jena'da polise teslim oldu ve NSU cinayetiyle ilgili bilgiler ifşa olmaya başladı. Ayrıntılar ortaya çıktıkça, Alman devleti ağır eleştirilerden nasibini aldı.
SKANDALLA GELEN SORU İŞARETLERİ
NSU'nun seri cinayetleri Alman devletinin istihbarat ve polis teşkilatının çalışma yöntemlerinin sorgulanmasına yol açtı. Aşırı sağa bakış kastedilerek, devletin sağ gözünün kör olduğu yorumları yapıldı.
Endişelerin ve suçlamaların artması üzerine Alman Meclisi'nde NSU cinayetleri için bir soruşturma komisyonu kuruldu. Komisyon NSU cinayetlerinin gizli kalmasının nedenlerini, güvenlik birimlerinin ellerindeki bilgileri nasıl değerlendirdiğini saptamayı amaçlıyordu.
İşte tam da bu çalışmalar sırasında, Alman iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın elinde bulunan, NSU soruşturması ile bağlantılı bazı arşiv bilgilerinin şüpheli bir şekilde imha edildiği ortaya çıktı. Birden eleştirilerin odağı haline gelen Teşkilat Başkanı Heinz Fromm, geçen yıl temmuz başında istifa etti. Teşkilat'ın, aşırı sağ içinden kullandığı muhbir ve haber elemanlarına ait bilgileri 2011'in kasım ayında, Neonazi cinayetlerinin ortaya çıkmasının hemen ardından "yanlışlıkla" imha ettiği haberi, büyük bir skandala dönüştü. Peşi sıra, 4 eyaletteki iç istihbarat başkanları istifa etti.
Almanya kamuoyu halen, 14 soygun ve 10 cinayetle suçlanan NSU'nun nasıl olup da iç istihbarat servisinin gözünden kaçabildiği sorusuna yanıt arıyor. Tatminkar bir yanıtın verilememesi ise, gizli servis ile NSU arasında "derin ilişkiler" olduğu iddialarını güçlendiriyor.
Bu nedenle, NSU hücresindeki Uwe Mundlos ve Uwe Bönhardt'ın intihar mı ettikleri yoksa birileri tarafından mı öldürüldükleri sorusu da yoğun biçimde tartışılıyor.
Üstelik, NSU'nun ilk eyleminin ardından istihbarat elemanlarının bir garajda hücreye ait mühimmatı bulmaları, buna karşın NSU mensuplarının izin kaybedilmesi soru işaretlerinin başında geliyor.
HÜCREDEN FAZLASI MI VAR?
NSU soruşturması süresince, 3 kişilik hücreden ibaret olduğu iddia edilen oluşumun aslında daha geniş bir çevreyle ilişkili olduğu yönünde bazı haberler gündeme geldi.
"Bild am Sonntag" gazetesinin geçtiğimiz 23 Mart'taki haberinde, NSU üyeleri Böhnhardt, Mundlos ve Zchaepe'ye 129 kişinin dolaylı ya da doğrudan yardımda bulunduğu ve bu yardımların sahte evrak düzenleme, para temin etme ve silah tedarik etmeyi kapsadığı belirtilmişti.
Ayrıca, Almanya'daki cezaevinde bir Neonazi'nin hücresinde, NSU üyesi Zschaepe'nin bilgilerinin bulunması, hücreyle daha geniş bir çevrenin ilişkili olduğu şüphelerini beraberinde getirmişti. Geçen 10 Nisan'da açıklama yapan Hessen eyaleti Adalet Bakanı Jörg-Uwe Hahn, Hünfeld cezaevindeki hücrede Zschaepe'nin isminin ve tutuklu olduğu Köln-Ossendorf cezaevinin adının yazılı olduğu bir liste bulunduğunu, konuyla ilgili, aşırı sağcı tutuklular için yardım etkinliği yapan bir oluşumun durumunun incelendiğini bildirmişti. Bu arada, Süddeutsche Zeitung gazetesinin haberinde de Hünfeld cezaevindeki Neonazi'nin, intihar ettikleri belirtilen NSU üyeleri Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos ile Kassel'de 2006'da buluştuğu iddiasına na yer verilmişti.
-Sanıl sandalyesindeki 5 kişi-
NSU davasında 2'si tutuklu 5 kişi sanık sandalyesinde oturacak. Hücreye destek oldukları gerekçesiyle 8 kişi hakkındaki soruşturmanın ise sürdüğü bildiriliyor.
Davanın iki yıl sürmesi ve 85 duruşma yapılması öngörülüyor.
Baş sanık Beate Zschaepe
Davanın kadın baş sanığı Zschaepe, şimdilik 3 kişi olduğu düşünülen NSU'nun hayatta kalan tek üyesi.
2 Ocak 1975'te eski Doğu Almanya'nın Jena kentinde doğan ve babasını hiç tanımayan Zschaepe, çoğu zaman büyükannesinn yanındaydı. Çocukluğunda, annesinin iki kez boşanmasından dolayı üvey babalarının soyadını aldı. Thüringen eyaletinin Jena kenti ve çevresinde birçok kez ev değiştirdi.
1991'de 10. sınıftan sonra İş Bulma Kurumu programı kapsamında bir süre boyacı çırağı olarak çalıştı. 1996'ya kadar da bahçıvanlık meslek eğitimi gördü.
Zschaepe, kasım 2011'de bir karavanda intihar ettiği belirtilen Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhard ile 1998'den itibaren saklanmaya başladı. Bu tarihten önce de ırkçı oluşumlarda yer alan üçlü, Jena'da Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adını verdikleri bir grup kurdu. Sahte isim kullanan Zschaepe'nin ayrıca bu kimselerle geçmişte gönül ilişkisi olduğu bildiriliyor.
Zschaepe, iki arkadaşının 4 Kasım 2011'de intihar etmesinden çok kısa bir süre sonra, birlikte oturdukları evi ateşe vererek 8 Kasım 2012'de polise teslim oldu.
Alman Federal Savcılığı'nın 8 Kasım 2011'de açtığı davanın iddianamesinde Zschaepe, NSU üyesi olarak örgütün tüm eylemlerinde suç ortağı olarak nitelenerek, Zwickau'daki evi ateşe verdiği gerekçesiyle adam öldürme ve kundaklamayla itham ediliyor.
İddianamede, NSU üyelerinin kendilerini ırkçı motifli saldırılar yapan ölüm komandosu olarak algıladıkları, hedeflerinin ise çok küçük bir grup olan destekçileri tarafından bilindiği ifade ediliyor.
Mundlos ve Böhnhard'ın hedeflerini belirleyerek saldırı ve banka soygunları düzenlediği sırada Zschaepe'nin de çevreye "normal ve yasal bir hayat sürdürdükleri" izlenimi verme görevi olduğu iddia edilen iddianamede, kadın sanık, grubun lojistik işlerinden ve soygunlardan gelen parayı yönetmekle suçlanıyor. Zscpaepe'nin, Böhnhardt ile çok kez karavan kiraladığı ve cinayetlerin haberlerini arşivlediği belirtiliyor.
İddianamede, Zschaepe, suçları bizzat işleyen Mundlos ve Böhnhardt gibi bu eylemlerden sorumlu ve terör örgüne üye olmaka suçlanıyor. Ayrıca, Zschaepe'nin 9 Haziran 2005'te Nürnberg'de işlenen cinayette olay mahallinin yakınında olduğu yönünde deliller bulunduğuna yer veriliyor.
Ralf Wohlleben
NSU davasında sanık sandalyesine oturacak diğer bir kişi ise aşırı sağcı Almanya'nın Milliyetçi Demokratik Partisi'nin (NPD) eski yöneticisi Ralf Wohlleben (37).
Wohlleben, 1990'larda Thüringen eyaletinde çeşitli ırkçı gruplar içinde faaliyetlerde bulundu. Bu oluşumlarda NSU üyeleri ile birlikte olan Wohlleben'in 1998'den sonra da NSU'nun üç mensubuyla temasta olduğu belirtiliyor.
NPD'ye 1999'da kaydolan ve Jena bölge teşkilatını kurarak başkanlığını üstlenen Wohlleben, sonraki yıllarda partinin Thüringen eyalet başkan yardımcılığını ve basın sözcülüğünü yaptı. 2010'da ise parti üyeliğinden çıktı.
Ceska 83 marka silah ile susturucu temin ederek NSU cinayetlerinin işlenmesine yardımcı olmakla suçlanan Wohlleben, 29 Kasım 2011'de tutuklandı.
Carsten S.
Sanıklardan tutuksuz yargılanan Carsten S.'nin (33), Wohlleben'in silahı temin etme talimatinı yerine getirdiği öne sürülüyor. İddianamede, Carsten S.'nin silahı, susturucuyu ve 50 mermiyi Mundlos ve Böhnhardt'a bizzat verdiği belirtiliyor. Carsten S. ise ifadesinde, Mundlos ve Böhnhardt'ın o sırada silahı neden kullanacağını bilmediğini kaydetti.
Carsten S.'nin, kısa süre öncesine kadar AIDS'le ilgili faaliyet gösteren bir yardım kuruluşunda sosyal pedagog olarak çalıştığı biliniyor.
Geçen yıl şubat ayında tutuklanan ve kapsamlı ifade vererek itiraflarda bulunan Carsten S., tutuksuz yargılanmak üzere iki ay sonra serbest bırakılmıştı.
Andre E.
Mesleği duvarcı olan ve tutuksuz yargılanacak Andre E.'nin (33), NSU'nun 2'si ölen biri hayatta olan üçlüsünün en güvendiği kişilerden olduğu iddia ediliyor.
NSU'nun banka soygunlarına ve Köln'deki bombalı saldırıya yardım etmekten yargılanacak Andre E. ve eşi Susanne'ın, grubu evinde düzenli olarak ziyaret ettiği öne sürülüyor. NSU üyelerinin kimliklerini gizlemekle suçlanan Andre E.'nin, 2006'da Zschaepe'yi eşi olarak tanıttığı, bunun yanı sıra NSU üyelerine kendisi ve eşinin adına düzenlenmiş indirimli tren biletleri verdiği savunuluyor.
Andre E.'nin bazı cinayetlerde kullanılan araçları kiraladığı, terör grubunun ortaya çıkmasının ardından Zschaepe'nin temasa geçmeye çalıştığı ilk kişi olduğu iddia ediliyor.
Holger G.
Terörist faaliyetlerde bulunmakla suçlanan NSU'yu desteklemekten yargılanacak Holger G.'nin (33) ise hücre üyelerine araç ehliyeti ve pasaportu gibi çok sayıda kimlik belgesi verdiği öne sürülüyor.
Yaklaşık 5 ay cezaevinde kaldıktan sonra tutuksuz yargılamak üzere serbest bırakılan Holger G.'nin, cinayetler hakkında bilgisi olmadığını söylediği ve tanık koruma programında olduğu ifade edilmişti.