Güncelleme Tarihi:
Almanlar da bu konuda pek teşvik edici tavırlar göstermezken Türkler ve Kürtler de bütünleşmeye pek ilgili değildi.
Aslında bu durum hiç şaşırtıcı değil. Farklı kültürlere ait insanlar, koşullar gereği bir arada yaşamaya mecbur kaldıklarında, en azından başlangıçta, birbirleriyle en alt düzeyde ilişki kurma eğilimi gösterirler.
Kısa vadede anlaşılır olan bu durum, uzun vadede problemlere sebep oluyor. Dolayısıyla Thilo Sarrazin'in bu konuyu, tartışma yaratan kitabıyla gündeme taşıması çok da yanlış bir şey değil. Fransız kökenli Protestan bir aileden gelen Sarrazin, Alman olmayan büyükanne ve büyük babasıyla gurur duyuyor. Yine de, Sarrazin, günümüzün göçmenlerini onaylamıyor.
Sarrazin’e göre göçmenler, sosyal yardıma muhtaç, sayısız suçun sorumlusu, Almanca öğrenmeye ve Almanlarla evlenmeye isteksiz. Göçmenler diğer Türklerle veya Araplarla evleniyor ve çok sayıda çocuk sahibi oluyorlar. Sarrazin ayrıca, Müslüman nüfusun baskın olduğu bir Almanya'da yaşamak istemediğini belirterek iddialarının resmi kayıtlara dayandığını ve tamamen gerçekdışı olmadığını savunuyor.
Genetikle ve toplumsal yapıyla ilgili üzerinde iyi düşünülmemiş savlarının dışında, Sarrazin'in kitabı başka sorunlar da barındırıyor. Yazar sosyal problemleri, tarihsel bağlamı göz önünde bulundurmadan, Müslüman azınlığın kasıtlı hareketleriymişcesine sunuyor ve her iki tarafın da hatalı olduğu bu meselede yalnızca göçmenleri suçluyor.
Yine de, kitap çoksatanlar listesine bir numaradan giriş yaptı. Çok sayıda Alman, Sarrazin'in kendi düşüncelerine tercüman olduğunu düşünüyor. Sarrazin'in ani şöhreti, Alman Merkez Bankası (Bundesbank) yönetim kurulundaki görevinden alınıyor olmasından dolayı darbe alacak gibi değil; hatta güçlenecek gibi görünüyor.
Almanya'nın seçkinlerinin yazarla aralarına mesafe koymak istemesi anlaşılabilir olsa da talihsiz sonuçlar doğurdu. Bundesbank’a şahsi gerekçelerden çok mali konularla ilgili olarak tanınan bağımsızlık bir şekilde tehlikeye girmiş gibi görünüyor. Dolayısıyla Sarrazin bir şehit konumuna gelebilir.
Daha büyük bir sorun ise, her ülkede olduğu gibi Almanya'da da politikacıların göçmen karşıtı düşünceleri istismar etmesi. Siyasetçiler çoğunluğun korkularını gizli gizli sömürürken, azınlıklarla ilgili konularda, çeşitlilik adına çok dikkatli adımlar atıyorlar.
Avrupa'da yeni bir bencillik dalgası ve diğerlerini suçlama isteği yükselir ve ekonomik baskı yaygınlaşırken, politikacıların bu tutumu pek de doğru bir hareket değil.