Duvarın henüz tarih olmadığı günlerden biri... Yer, doğu... Demokratik Almanya Devlet Başkanı Erich Honecker
sabah penceresini açmış, güneş ona gülümsüyor; ’’Günaydın Sayın Honecker’’ diyor güneş, sıcak ışınları mutluluk veriyor başkana. Öğlene doğru, Honecker yeniden penceresinden bakıyor, güneş etrafını ısıtmayı sürdürüyor; ’’İyi günler, Bay Honecker.’’ Akşamüstüne doğru, Honecker, pencereye yanaşıyor, ne var ki hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşıyor bu kez; ’’Selam Sayın Honecker, artık batıdayım, şimdi kıçımı yala!’’
1961 yılının 13 Ağustos günü, geceyarısını biraz geçe, Berlin’i 28 yıl boyunca ikiye ayıracak duvarın inşasına başlandığında, kimse bu girişimin bu kadar ileri gideceğini tahmin etmemişti. Tamamlandığında, kentin batısıyla doğusunu 160 kilometre boyunca birbirinden soyutlayacak bu duvar, Berlinliler için, birkaç satır yukarıdaki gibi şakalara konu olmakla birlikte, aslında yıllarca paranoyanın, baskının, şizoid kimliğin ve tutsaklığın kanlı canlı bir sembolü oldu. Rengarenk duvar resimlerinin yapıldığı batı tarafının hemen arkasında, doğuda, bu engeli aşmak isteyen herkese aynı derecede acımasız ölüm kol geziyordu. Dikenli teller, tek bir işaretle saldırıya hazır köpekler, gözetleme kulelerinde göz kırpmadan tetiğe dokunacak sınır nöbetçileri doğuya özgüydü. Yıllar içinde duvarı tam beş bin kişi aşmak istedi. Sadece 1600’ü başarabildi. Çoğu yakalandı, 191’i öldürüldü.
ŞİMDİ TURİZMİN PARÇASI
Soğuk Savaş’ın sonunda yıkılarak kimileri tarafından hatıra eşyası olarak satılan, bazı bölümleri sergilenmek üzere dünyanın farklı müzelerine götürülen ve büyük bir bölümü yol yapımında kullanılan bu Utanç Duvarı’nın ortadan kaldırılmasından 16 yıl sonra, bugün artık geriye kalanlar kentin tarihi ve turizminin önemli bir parçası. Doğu ile batının birleşmesinden sonra Berlin, büyük bir değişim ve gelişim süreci içine girdi. Gerek sosyal hayat, gerekse mimaride, yaşamın her alanında kendini yeniledi, küllerinden yeniden doğdu.
Berlin, güçlü bir kimliğe sahip bir kent. Dinamizmi, enerjisi tartışılmaz. Sanki tüm bu yaşananlar, onu tetikte ve uyanık tutuyor gibi. Bir zamanların bölünmüş toprakları, şimdi Avrupa’nın en pahalı arazileri. Berlin’in son 15 yıldır ufkundan eksik olmayan bir şey varsa, o da vinçler. İstanbul silueti minareler ve kubbelerse, Berlin’inki de kentin her yerinden gökyüzüne uzanan, günbatımını süsleyen bu inşaat makineleri. Kent büyük bir şantiye görünümünde. Neredeyse II. Dünya Savaşı’nın sonundan beri bu durum pek fazla değişmedi. Ancak birleşmeden sonra büyük bir artış gösterdi. Oteller, bankalar, büyükelçilikler, büyük şirketlerin ultra modern binaları ve yeni sanat galerileri kentin çehresini tamamıyla değiştirdi.
Özellikle duvarın geçtiği Postdamer Platz, bir çöl kadar ıssızken, yakın zamanda Marriott ve Ritz Carlton otelleri tamamlandı. Bir taraftan Rusya’daki Yahudiler Berlin’e dönerken, bir taraftan da sinagogların restore edilmesi,
müzelerin ve anıtların inşa edilmesi de kentin Yahudi kültürünü yeniden kucakladığının bir göstergesi.
Berlin’in iflasın eşiğinde bir kent olduğunu söylemek iyimserlik olur. Kent iflas etmiş durumda. Ancak sosyal yaşam, kültür ve sanattaki zenginlik halkın daha kötü günleri göz önüne alarak, bu ekonomik sıkıntıyı görmezliğe gelmesinde etkili. Tarih ve miras bilinci gelişmiş bir toplum. Demokratik Alman Cumhuriyeti dönemine ait görkemli mimari bir miras gibi korunuyor ve hatta eski tarzdaki
trafik lambalarının değiştirilmesi durumunda Berlinliler ayaklanabiliyorlar. Gençlere göre Berlin, biraz New York gibi. Çünkü gece hayatını sınırlayan saatler, hayatı erteleyen sınırlar yok. Duvar nedeniyle, her semtte belirgin bir karakter oluşmuş. Yine duvar nedeniyle, zamanında kentte üç opera ve iki hayvanat bahçesi açılmış.
Bugün Berlin’de oturan her yedi kişiden biri göçmen. Avrupa’daki eşçinsellerin en özgürce yaşadıkları birkaç kentten biri Berlin. Aklımıza kazılı disiplinli, açık vermeyen ve toleranssız Alman portresinden çok daha farklı bir tablo çıkıyor karşınıza.
185 MİLLETTEN İNSAN
Berlin, Almanya’nın en fazla farklı kültür barındıran kenti. Tam 185 milletten insan bu kentte yaşıyor. Nüfusun yüzde 13’ünü azınlıklar oluşturuyorlar. Türkler, Polonya’dan gelen Doğu Avrupalılar, eski Yugoslavya devletleri ve
eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelenler çoğunlukta. Ayrıca, İtalyanlar, Yunanlılar, Amerikalılar ve Vietnamlılar da Berlin’in kendine özgü mozaiğinin parçaları. En fazla göçmen, yüzde 32 oranında Kreuzberg’de yaşıyor. Wedding ve Tiergarten da göçmenlerin yoğunlukta olduğu diğer semtler. Birleşmenin ardından, kentteki yabancı nüfusun artışına karşın, 1993’ten beri kentteki Almanlar’ın sayısı azaldı. Buna neden olarak, genç ailelerin kent merkezinden kırsala taşınmayı tercih etmeleri gösteriliyor.
Bir de Neu Berliner (Yeni Berlinli) olarak nitelendirilen bir grup var. Bu kentte doğmayıp sonradan gelenler. Postdamer Platz’daki Adagio gibi gece kulüplerinde boy gösterenler. Moda mekanlar yaratıp sıkılan sonra başka mekanları moda yapanlar. Oysa Berlin, daha çok gösterişin değil bireyselliğin ön planda olduğu, paralı olsan da bunun kimsenin gözüne sokulmaması gerektiğine inanılan bir kent.
Turizm, Almanya’da atağa kalkan sektörlerden biri. Berlin, Londra ya da Paris’le karşılaştırıldığında daha ucuz. 40 yıl önce işçi olarak Almanya’ya giden Türkler’e şimdi başka bir gözle bakılıyor. Almanya’da yaşayan 1.6 milyon Türk’ün arasında 68 bini iş sahibi. Alman turizm otoriteleri Türkiye’yi turizmlerine katkıda bulunacak bir pazar olarak görüyorlar. Artık sadece Almanya’ya yakınlarını ziyarete gelen Türkler’i değil, ülkeyi gezmek, müzelerini görmek, restoranlarında yiyip termallerinden faydalanmak ve şarap merkezlerinden keyif almak isteyen Türkler’i davet ediyorlar.
80 küsur milyonluk ülkenin genelindeki mutsuzluk ister istemez Berlin’e de yansıyor olsa da geçmişi, bugünü ve geleceğiyle merak uyandıran, feleğin çemberinden geçmiş, anında sarıp sarmalayan bir kent burası. Üstelik, engelsiz ve bölünmeden, gururla ’’Ich bin ein Berliner’’ (Ben Berlinli’yim) demeyi sürdürebilmek için tıpkı sembolü ayı gibi hayatta kalma mücadelesinde kararlı.
BERLİN ŞEHİR TURUDuvar artık kenti ikiye ayırmıyor belki ama gerek Berlinliler gerekse turistler hálá semtleri, Doğu ve Batı Berlin olarak tanımlıyorlar. Berlin 12 ’’bezirk’’ten (semt) oluşuyor. Batı Berlin’de, Zoo İstasyonu, Kurfürstendamm, Tiergarten, Reichstag, Checkpoint Charlie, Bradenburg Kapısı, Postdamer Platz, Gemaldegalerie, Neue Nationalgalerie, Berlin Filarmoni Orkestrası, Kreuzberg, Schöneberg, Charlottenburg, Berlin Olimpiyat Stadyumu görülecek yerler arasında. Doğu Berlin’de ise Unter den Linden, Museuminsel (Bergama Müzesi ve diğer müzeler), Alexanderplatz, Nikolaiviertel, Prenzlauer Berg, Gendermenmarkt, Karl Marx Allee, listenizin başında olsun.
Berlin’e gelen ziyaretçiler zamanlarının çoğunu
MITTE’de geçirirler. Turizm denince, tarihi yerleri, müzeleri, otelleri ve gece hayatıyla ilk bu semt akla gelir. Aslında Mitte, ’’ortası’’ anlamına geliyor. Berlin ilk bu civarda kuruldu ve her alanda kentin nabzının tutulduğu bölge oldu. Kentin sembolü Brandenburger Tor
yani
Brandenburg Kapısı, Berlin’in 18 kent kapısından en etkileyici olanı. 1987’de ABD Başkanı Ronald Reagan, bu görkemli kapının önünden, Gorbaçov’a duvarın yıkılması için seslenmiş, başkanın bugün artık tarihteki yerini alan bu ünlü sözlerinin üzerinden iki yıl geçtikten sonra da duvar yıkılmıştı.
Brandenburg Kapısı’ndan Schlossbrücke’e uzanan, kentin 1.5 kilometrelik bulvarı
Unter Den Linden, Berlin’in en baş döndürücü bulvarı sayılabilir. Savaş sırasında burada çok farklı mimarilere sahip binalar tahrip olmuş ancak iyi bir restorasyonla, burası tekrar hayata döndürülmüştü.
MÜZELER ADASI’NI GÖRÜN
Kentin tarihi boyunca önemli mimarların iz bıraktığı bu bulvarın yanısıra Berlin’in en güzel meydanı
Gendermenmarkt da görmeye değer. Meydanın muhteşem üçlüsü;
Französischer Dom (Fransız Katedrali) ile
Deutscher Dom (Alman Katedrali) olarak bilinen 18. yüzyıla ait ikiz katedraller ve dönemin ünlü mimarı Schinkel’in en muhteşem yapıtlarından biri olan
Schauspielhaus (Konzerthaus). 1984’te hizmete açılan binada turla gezebilir ya da burada bir konsere gelebilirsiniz. Bu çarpıcı meydanda son yıllarda oldukça lüks oteller ve restoranlar da yerlerini aldılar. Opera dinlemek için en ideal mekan, Avrupa çapında ün yapmış
Staatsoper Unter den Linden devlet operası.
Brandenburg Kapısı’nın güneyinde, savaşta katledilen Avrupalı Yahudiler anısına yapılmış
Holokost Anıtı, labirentler meydana getiren yüksek ve alçak beton bloklardan oluşuyor. 8 Mayıs 2005’te, II. Dünya Savaşı’nın 60. yıldönümünde tamamlanan ve açılışı yapılan anıtın altındaki küçük müzede derlenmiş olan özel hayat hikayeleri, bu soyut anıta gerçeklik kazandırıyor.
Müze meraklıları Berlin’de her şeye yetişemeyeceklerini önceden kabul etmeliler. Kentin içinden geçen Spree Nehri üzerinde, küçük bir ada
olan ve Paris’in Louvre’uyla rekabet edebilecek nitelikteki
Museuminsel (Müzeler Adası), büyük bir tarihi zenginliğin sergilendiği beş eski müzeden oluşuyor.
Zamanınız kısıtlıysa ve tek bir müze görebilecekseniz,
Bergama Müzesi’ni (Pergamon Museum) kaçırmamalısınız. Burada en azından iki saate ihtiyacınız olacaktır. 1930’da tamamlanan binada sergilenen farklı dönemlere ait hazine niteliğindeki arkeolojik eserlerin arasında bir parça var ki sadece Türkleri değil bütün dünyayı yakından ilgilendiriyor;
Bergama (Zeus)
Sunağı (M.Ö. 165).
KUBBEYE ASANSÖRLE ÇIKIN
Demokratik Alman Cumhuriyeti döneminin mimarisi ve estetik anlayışının en belirgin olduğu yerlerden biri
Alexanderplatz. Meydanda durup etrafa baktığınızda, eski rejimin mimari tarzıyla halkı üzerinde kurduğu baskıyı, paranoyayı ve ezici gücü fazlasıyla hissedebiliyorsunuz. Alexanderplatz, Doğu Berlin’in ticaret merkeziyken, II. Dünya Savaşı’nda bombalanmış ve bugünkü görüntüsüne ancak 1960’taki yeni yapılaşmayla kavuşmuştu. Bugün meydanda, Demokratik Alman Cumhuriyeti döneminin kent planlamacılarının eserleri duruyor; Televizyon Kulesi, 123 metre yüksekliğindeki Interhotel (bugün Park Inn) ve doğunun en büyük alışveriş merkezi Warenhaus (bugün Kaufhof)... Doğu rejiminin gücünün en belirgin olduğu meydan aynı zamanda bu otoritenin yıkımında da rol oynadı. 1989’un Kasım’ında, 700 bin kişi burada toplanarak yürüyüş yaptı. Beş gün sonra duvar yıkılmıştı.
Alexanderplatz’ın kuzeyindeki
Scheunenviertel kentin en canlı semtlerinden. Restoranların, sanat galerilerinin ve gece hayatının yoğun olduğu semtte, Berlin dizaynırlarının ilginç tasarımlarının bulunduğu dükkanlar göz zevkiniz için bile dolaşmaya değer. Aynı zamanda semt, birleşmenin ardından, kentteki Yahudi yerleşimlerinden biri olarak da gelişti.
Yayıldığı 167 hektarlık alanla, dünyanın en büyük kent parklarından biri
Tiergarten. Berlin oldukça yeşil bir kent. Bunda en büyük pay Tiergarten’ın. Güneşli haftasonlarında Berlinliler burada mangal yakıp, piknik yaparlar. Otellerin, müzelerin ve galerilerin de bulunduğu Tiergarten’da,
Kulturforum, müze meraklıları için görmeye değer. Fazla vaktiniz yoksa, bu müzelerden
Gemaldegalerie’yi listenizin başına alın.
Regierungsviertel’de Alman Parlamentosu’nu yani
Reichstag’ı ve özellikle muhteşem cam kubbesini görmelisiniz. 1894 tarihli binanın dışı hálá sütunlarla bir tapınak görünümündeyken, içi oldukça modern tasarlanmış. Berlin’de yapılması gerekli en önemli aktivitelerden biri, asansörle kubbenin tepesine çıkmak ve kenti buradan seyretmek. Reichstag, Alman tarihinin önemli anlarına şahitlik etmiş bir yapı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Alman Cumhuriyeti burada ilan edildi. 1933’te burada çıkan yangını fırsat bilen Hitler, komünistleri suçladı ve gücü ele geçirdi. Birleşme yasası, 2 Ekim 1990’da burada çıkarıldı.
Berlin’e gelip de duvarla ilgilenmeyen turist sayısı yok denecek kadar az. Orijinal duvar parçası,
’’Terörün Topografyası’’ adlı bir sergiyle birlikte geziliyor. Duvarın hemen yakınında, Niederkirchner Strasse üzerinde, Nazi Almanyası’nın en dehşet veren kurumlarından olan, Holokost planlarının yapıldığı Gestapo’nun merkezi bulunuyor. Bir tarafta artık sadece turistik bir değer olarak görülen duvarla, diğer tarafta Gestapo hapishanesinde işkence görenlerin ve öldürülenlerin fotoğrafları, bu açık hava müzesinin insanda dehşet ve korku duyguları uyandırmasına yetiyor.
NERELERE GİTMELİ POSTDAMER PLATZ
Birleşmenin ardından, Berlin’de başlayan ve tüm hızıyla devam eden yapılaşmanın en somut göstergesi. Kentin yeni yüzünün en belirgin sembolleri burada. II. Dünya Savaşı’nın ve duvarın semti ikiye bölmesinin ardından, birleşmeye dek, bu semt kendine gelemedi. Oysa şimdi 21. yüzyıl mimarisinin en çarpıcı örnekleriyle dolu. Binalara bakarken boynunuz tutulabilir. 1998’de tamamlanan DaimlerCity, 2000’de açılan Sony Centre ve Beisheim Centre, meydandaki en dikkat çekici yapılar. Dünyanın en hızlısı olduğu bilinen asansörüyle
Panorama Observation Deck’e çıkıp bu ’’Yeni Berlin’’i seyretmeyi ihmal etmeyin.
CARLOTTENBURG
Duvar yıkılmadan önce Berlin’e gelenlerin tercih ettiği yerdi. Charlottenburg, bir zamanlar Kurfürstendamm üzerinde sıralanan caz ve edebiyat kahveleriyle, kültürel açıdan göz dolduran bir semtti. Bugün eski özelliklerini kaybetmiş olsa da
Charlottenburg Sarayı’nı görmek, 3.5 kilometrelik, kısaca
Ku’damm olarak bilinen
Kurfürstendamm caddesinde alışveriş yapmak için buraya uğranabilir.
SCHÖNENBERG
Çarşamba ve cumartesileri ’’Çiftçi Pazarı’’nın kurulduğu
Schönenberg, restore edilmiş, 19. yüzyıla ait evler ve kafelerle dolu. Bu popüler mahallede, ayrıca eşcinseller de yoğunlukta. Semtin en ünlüsü Alman sinemasının ilk kadın yıldızı,
Marlene Dietrich. Mezarı burada.
KREUZBERG
Burada yaşayan farklı kültürlerin yarattığı karmaşık bir atmosferi vardı. Kentin ihmal edilmiş, yıpranmış bir bölgesiydi. Birleşmenin ardından, buradaki yaşam da farklılaştı. Hem daha huzurlu oldu, hem de bir bölümündeki evler iyi bir restorasyondan geçti. Kiraların daha ucuz olduğu semtin doğu kısmında, hálá göçmen kültürü ve çeşitlilik kendini belli ediyor. Türkler nüfusun üçte birini oluşturuyorlar. ’’Küçük İstanbul’’ olarak bilinen Kottbusser Tor, Türk kültürü mekanları, yemekleri ve yaşam tarzıyla öne çıkıyor. Salı ve cuma günleri kurulan Türk Pazarı, Türkiye’den bir esinti. Kaçırılmaması gerekenlerden biri, Avrupa’nın en büyüklerinden olan
Yahudi Müzesi.
FRIEDRICHSHAIN
Daha çok orta sınıfın, öğrencilerin ve sanatçıların tercih ettiği bir semt. Henüz tam bir restorasyon görmediğinden mimari açıdan iddialı değil. Ancak Berlin Duvarı’nın en uzun ve en iyi korunmuş kalıntısını görmek için
East Side Gallery’ye (Doğu Galerisi) gitmekte yarar var. Tamamıyla duvardan oluşan ve yaklaşık 1.2 kilometre boyunca uzanan bu açık hava müzesinin en ilginç yanı, farklı ülkelerden farklı sanatçıların duvarla ve o dönemle ilgili duygularını yansıttıkları graffitiler.
KARL MARX ALLEE
Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin sosyalist ve anıtsal mimarisinin sergilendiği bir açık hava müzesi gibi. Rejimin bu ilk sosyalist bulvarı, eski Doğu Berlin mimarisinin örneklerine sahip. Yol uzun ama bu görkemi anlamanın tek yolu, genişliği 90 metreye ulaşan bulvarda yürümek. Burası aynı zamanda askeri geçit törenlerinin de alışılagelmiş fonunu oluşturuyordu. Bugün Ku’damm batı için ne ifade ediyorsa, 1970’lere kadar kafeleri, restoranları ve 1000 kişilik Kino Kosmos (
sinema) ile Karl Marx Allee de, doğunun sosyal yaşamının nabzını tutuyordu.
PRENZLAUER BERG Bir zamanların Kreuzberg gibi bir sınır mahallesi olan, ihmal edilmiş, iç sıkıcı, ucuz apartmalarla dolu
Prenzlauer berg, bugün Berlin’in en ’’trendy’’ semtlerinden biri. Eski sokak lambaları olmasa, evlerin büyük bir hızla restore edilen cephelerinden, semtin neler yaşadığını anlamak pek mümkün değil. Bugün artık burası gençlerin yoğunlaştığı, kafe ve pubların her geçen gün arttığı, gece hayatıyla dikkat çeken bir bölge. Eski ucuz, perişan apartmanlara sanatçılar, yazarlar, eşcinseller ve politik aktivistler yerleşti. Kafeler ve özel tasarımcıların butikleri için
Kastanienallee’ye uğrayın.
CHECKPOINT CHARLIE
Soğuk Savaş dönemine kaydadeğer bir bakış için, artık iyice turistikleşmiş olmasına rağmen, Friedrichstrasse ile Zimmerstrasse’nin kesiştiği yerdeki
Checkpoint Charlie’ye uğramalısınız. 1961’den 1990’a, müttefiklerin, yabancıların ve diplomatların, Batı ile Doğu Berlin arasında geçiş yapabilmelerini sağlayan bu yegane Amerikan kontrol noktası, bugün artık etrafında Rus askerlerinin şapka ve üniformalarının, Rus bebeklerinin ve çeşitli hediyelik eşyaların satıldığı tezgahlarla çevrili.
NASIL GİDİLİR?
THY, Türkiye’den Almanya’nın dokuz kentine (Berlin, Dusseldorf, Frankfurt, Hamburg, Hannover, Köln, Münih, Nurnberg, Stuttgart) tarifeli direkt seferler düzenliyor. Yapabileceğiniz kombinasyonlarla, seyahatinize Almanya’nın bu dokuz kentinin herhangi birinden (kuzeyden ya da güneyden) başlayıp yolculuğunuzu bir başka şehirde sonuçlandırabilirsiniz. THY 444 0 849.NEREDE KALINIR?
LÜKS The Berlin Marriott Hotel Inge-Besheim- Platz, Postdamer Platz, Tel: 220 000, www.marriott.de BUTİK Alexander Plaza Berlin Rosenstrasse 1, Tel: 240 010, www.alexander-plaza.com PANSİYON Hotel- Pension Art Nouveau Leibnizstrasse 59, 327 7440, www.hotelartnouveau.de MANZARALI Hotel Adlon Kempinski Unter den Linden 77, Tel:2261 1111, www.hotel-adlon.de ŞAŞIRTICI Propeller Island City Lodge
Albrecht- Achilles Strasse 58, Tel: 891 9016, www.propeller-island.de GENÇ & UCUZ Circus Hostel Weinbergsweg Weinbergsweg 1a, Tel: 2839 1433, www.circus-hostel.de SPREE NEHRİ ÜZERİNDE Eastern Comfort Hostelboat Mühlenstrasse 73- 75, Tel: 6676 3806, www.eastern-comfort.com
NEREDE YENİR?
ŞIKLIK SEVENLERE Lux 11 (Rosa- Luxemburg Strasse 9-13; Tel: 9362 800), dekorasyonu, yemekleri ve tatlılarıyla klas bir mekan. IMBİSS’LERDE HIZLI VE UCUZ 1920’lerden beri tadı değişmeyen köri soslu sosis (Kurryweurst) için, Konnopke Imbiss (Eberswalder Strasse, Tel: 442 7765). Der Imbiss W’da (Kastanienallee 49, Tel: 4849 2697), avokadolu nan ve içecek olarak tannenzapfle enfes. KAHVALTI Özellikle Pazar brunch’ları için Tomasa’da (Motzstrasse 60, Tel: 213 2345) rezervasyon şart. TİPİK ALMAN PUB’I Musikerklause’de (Torstrasse 99, Tel: 449 5972), bira ve sohbet... ALMAN MUTFAĞI Alte Meierei (alt Moabit 99, Tel: 399 200) ve Altes Zollhaus (Carl- Herz-Ufer 30, Tel:692 3300), modern Alman mutfağıyla tanışabileceğiniz iki seçenek. POPÜLER İtalyan yemeklerini bulabileceğiniz Bonfini (Münzstrasse 20, Tel: 2472 6670 ), özellikle haftasonları kalabalık ve hoş bir atmosfere sahip.