Güncelleme Tarihi:
Derviş, 1976 sonuna değin ODTÜ'de akademik çalışmalarını sürdürdü. Ancak olayların tırmanması üzerine aşırı bir karamsarlığa kapıldı. Barışı savunanların her iki uç tarafından horgörüldüğünü, barışı ve uzlaşmayı savunmanın
giderek zorlaştığını düşünüyordu. Ailevi nedenler de eklenince Türkiye'den ayrılmaya karar verdi.
Almanya Başbakanı Helmut Schmidt, telaşlı bir günündeydi. O nedenle CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit ile görüşmesi tam iki saat gecikmeyle başlayabildi. Ecevit, görüşmeye başlamadan önce yanındaki genç danışmanını tanıttı:
- Kemal Derviş...
Schmidt, gülümseyerek elini uzattı. Derviş tokalaşırken Almanca karşılık verdi. Schmidt, son derece düzgün bir Almanca ile konuştuğunu görünce şaşırdı:
- Bu kadar güzel Almancayı nerede öğrendiniz?
Derviş, yine Almanca karşılık verdi:
- Almanca benim ana dilimdir. Annem Almandır.
Almanca sohbetten sonra görüşmeye geçildi. Ecevit, İngilizce bildiği için görüşme de İngilizce konuşmalarla sürdü. Ecevit, bir ara Derviş'e söz verdi. Derviş'in Almanca'nın yanısıra İngilizce'yi de rahat konuştuğunu gören Schmidt bir kez daha şaşırdı.
Derviş, ‘‘Değerlendirme alanı arayan Alman teknolojisi ve yatırım alanı arayan Ortadoğu petrol sermayesini Türkiye'de dünya piyasasına yönelik büyük üretim merkezleri kurmaya çağıran’’ önerisini kısaca anlattı.
Schmidt, Derviş'i dikkatle dinledi. ‘‘Biz de bu sorunu halletmek için formül arıyorduk’’ diyerek, öneriyi değerlendireceklerini ifade etti.
10 dakika kadar sonra Schmidt, özür dileyerek salondan ayrıldı. Alman parlamentosunda devam eden ‘‘Baider Meinhoff’’ adlı örgütün terör eylemleriyle ilgili oylamaya katılıp geri döndü. Görüşmenin ikinci bölümü 20 dakika kadar sürdü.
Kısa sürmesine rağmen Ecevit ve Derviş, 13 Mart 1975'teki bu görüşmeden memnun ayrıldılar. Derviş, beş ay kadar sonra yazdığı bir yazıda Schmidt-Ecevit görüşmesini şöyle değerlendirdi:
ÜÇLÜ İŞBİRLİĞİ PROJESİ
‘‘CHP'nin dış ilişkilerine yaklaşımı Türkiye'de yeni bir devrin başlayabileceği umuduna güç kazandırmaktadır. Bağımsızlığımızın ve ulusal gücümüzün gelişmesiyle, politik ve ekonomik alanda dış ilişkilerimizin gelişmesi çelişki yaratmaz, aksine iki gelişme birbirini desteklemelidir. Dışa açılırken bağımsızlığın nasıl korunabileceğini Bülent Ecevit başbakanken göstermiştir.
Dış ilişkilerimizi geliştirmek ve dünya ekonomisinde yerimizi alma çabasında Almanya'nın özel yeri, ekonomik bağlantılarımızın yoğunluğuyla geleneksel bir dostluk vardır. Ancak CHP-SPD (Alman Sosyal Demokrat Partisi) yakınlaşması tüm demokratik sosyalist kuruluşlarla CHP arasında çağımıza uygun bir yakınlaşmanın başlangıcı olmalıdır.’’
Derviş'in, Schmidt'e ilettiği ‘‘üçlü ekonomik işbirliği’’ önerisinin fikir babası, Prof.Dr. Besim Üstünel'di. 12 Mart öncesinde Ecevit'in Genel Sekterliği sırasında Genel Sekreter Yardımcısı olan Üstünel, Ecevit ile birlikte istifa ettikten sonra İsveç'e, Stockholm Üniversitesi'nde çalışmaya başlamıştı.
Üstünel, ‘‘İleri teknoloji ülkeleri Almanya, Japonya gibi ülkeler ile petrol üreten OPEC ülkelerinin işbirliğini öngören’’ projeyi, Ecevit'in 1974'deki başbakanlığı sırasında gündeme getirmiş, Ecevit'in desteğini almıştı. Ecevit'in projeyi anlatmak üzere Japonya'ya gönderdiği Üstünel, orada büyük ilgi görmüştü. Ecevit, koalisyonun yıkılmasından sonra da projeye ilgisini kaybetmemiş, Derviş'in, projeyi Schmidt'e anlatmasını istemişti.
Ecevit ve Derviş'in Almanya'dan mutlu haberlerle dönmesi, Prof. Üstünel'i de sevindirdi. Ancak Ecevit'in yeniden iktidar olamaması, ‘‘Milliyetçi Cephe’’ hükümetleri döneminin başlaması, projenin hayata geçmesini engelledi.
Derviş'i, Ecevit'e tanıştıran da Prof. Üstünel'di. Üstünel ve Derviş'in dostluğu, üç yıl kadar öncesine, 1972'ye uzanıyordu.
Stockholm Üniversitesi'nde ders veren Üstünel, Yale Üniversitesi'nden davet almış, konferans için Amerika'ya gelmişti. Orada dostu, Prof.Dr. Şerif Mardin ile karşılaştı. Mardin, sohbet sırasında Üstünel'i, bir saat kadar uzaklıktaki Princeton'a davet etti:
- Bizim üniversitede Kemal Derviş adlı bir genç doktora yapıyor. Sizinle de tanışmak istiyor.
Üstünel de kabul etti, İsveç'e dönmek için acelesi de yoktu. Üstünel ve eşi, Derviş'in Princeton'daki evine çaya gittiler. Hemen ısındılar birbirlerine. Evin neşesi, henüz bir yaşını bile bulmamış olan küçük Erdal'dı.
O gün Prof. Üstünel'i en çok şaşırtan, Derviş'in eşi Neslihan'nın doğum için Türkiye'de gittiğini öğrenmek oldu. ‘‘Oysa Türkiye'den imkanı olan birçok kişi, Amerika'ya gelip doğum yapıyordu ki, çocuğu Amerikan vatandaşı olsun!’’ Genç çift bir de şanssızlık yaşamış, Kemal Derviş, doğum sırasında eşinin yanında bulunamamıştı.
Kemal Derviş, Türkiye'ye bağlıydı. Yıllardır ayrı olmasına rağmen, ülkesinden hiç kopmamış, ekonomik ve siyasi gelişmeleri yakından izlemişti. Özellikle de Ecevit'in CHP Genel Başkanlığa yükselişi sırasında olup bitenleri ayrıntılı biçimde biliyordu.
Üstünel, Derviş'teki ‘‘siyasi ihtirası’’ ve CHP'ye olan ilgisini görünce hemen bir öneride bulundu:
- Ortanın solu hareketine bağlı olduğunu görüyorum. Burada doktoranı bitirince hemen dön, gel. Yakında seçim olacak. Gel beraber çalışalım.
Derviş, Üstünel'in önerisini kabul etti. Doktoradan sonra dönmeye zaten kararlıydı. CHP'ye katkıda bulunmaktan da mutluluk duyardı...
CİNNAH CADDESİNDEKİ EV
Derviş, doktorasını bitirdikten sonra Eylül 1973'te Türkiye'ye döndü. Babası Rıza Derviş, Ankara'da, Cinnah Caddesi 67 numaradaki apartmanın ikinci katındaki daireyi satın aldı. Kemal Derviş, eşi Neslihan ve iki çocuğuyla oraya yerleşti.
Akademik yaşamı sürerken Üstünel sayesinde, katkıda bulunmak istediği siyaset dünyasına da girdi. Bir ara Türkiye'ye izinli olarak gelen Üstünel, kendi evinde Derviş'i, Bülent Ecevit ve Deniz Baykal ile tanıştırdı. O sırada Ecevit Başbakan, Baykal da Maliye Bakanıydı.
Ecevit'in de ilgisini çekti Derviş. Üstünel'i dinleyip biraz da sohbet ettikten sonra partide danışmanlığını üstlenmesini rica etti. O günden itibaren de Derviş, Ecevit'in yakınında oldu, ‘‘Özgür İnsan’’ a da yazılar yazdı.
ODTÜ’ye girmesi için ısrar ettiler
Derviş, ekip çalışmasına yatkındı. Yeni bir anlayış içinde kurulan İktisat Bölümü'ndeki öğretim üyeleri Prof. Osman Okyar, Prof.Dr. Erdinç Tokgöz, Prof. Ziya Başat ve DPT'den gelen Ali Nejat Ölçen ile iyi bir ekip olmuşlardı.
Ekonomiyle ilgili istatistiklere ulaşma güçlüğü canını sıkıyordu. DİE'nin rakamlarına ve ilgisini çeken yayınlara ancak CHP'deki dostları sayesinde ulaşabiliyordu. Ama bu verilerin ekonominin doğru fotoğrafını yansıtmaktan uzak olduğu kanısındaydı.
Ayrıca Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi ağırlıklı bir üniversite olarak kurulduğu için iktisat bölümünün o dönemde çeşitli sıkıntıları vardı. En önemlisi de daracık bir mekanda çalışmalarıydı.
Derviş, çeşitli vesilelerle ziyaret ettiği ODTÜ'yü beğenmişti. ODTÜ İktisat'taki hocalar ile de iyi anlaşıyordu. Derviş ile tanışan Prof.Dr. Subidey Togan, onun ODTÜ'ye geçmesini istedi. Togan, ODTÜ İktisat'ın o zamanki bölüm başkanı Prof.Dr. Yalçın Tuncer'e, Derviş'in bölüme alınması önerisini götürdü. Bu öneri, öbür hocalardan da destek görünce Prof. Tuncer, Derviş'i, evinde ziyaret etti. Eşiyle birlikte, ellerinde çiçeklerle gittikleri ilk ziyarette Derviş'i, ODTÜ'ye geçmesi için ikna edemedi. Ama Derviş kesin bir yanıt da vermedi.
Prof. Tuncer, Derviş'i ikinci ziyaretinde ikna edebildi. Derviş'in ODTÜ'ye alınma jürisinde Prof.Dr. Fikret Görün ve Pof.Dr. Gönül Tankut da vardı. Jüri üyeleri, Almanca, İngilizce ve Fransızca'yı çok iyi düzeyde bilen, sıcak, insanlarla çabuk ilişki kuran Derviş'ten etkilendiler.
‘‘Üzerinde şeytan tüyü var galiba’’ dedirten türdendi. Çevresindekiler tarafından seviliyordu. ODTÜ'de Şubat 1974'ten itibaren vermeye başladığı ‘‘Mikroiktisat’’ dersine giren öğrencilerin de sevdiği bir hocaydı. Ancak bir ‘‘batılı’’ gibi, insanlara içini açmadan, mesafeli bir yakınlık kuruyordu.
Derviş, 1976 sonuna değin ODTÜ'de akademik çalışmalarını sürdürdü. Ancak olayların üzücü biçimde tırmanması üzerine aşırı bir karamsarlığa kapıldı. Barışı savunanların her iki uç tarafından horgörüldüğünü, barışı ve uzlaşmayı savunmanın giderek zorlaştığını düyünüyordu. Ailevi nedenler de eklenince Türkiye'den ayrılmaya karar verdi.
Princeton Üniversitesi'nden gelen öneriyi değerlendirip Amerika'ya döndü. Bir yandan da ‘‘Planlama modellerinde dış ticaret’’ konulu doçentlik tezini hazırlamayı ihmal etmedi. Boğaziçi ve İstanbul Üniversitesi'nden hocaların katıldığı, Prof. Memduh Yaşa başkanlığında kurulan jüriye girip, 1977'de doçentlik ünvanını aldı.
Amerika'ya döndükten sonra yaşamındaki en önemli değişiklik, iki oğlunun annesi eşinden ayrılması oldu.
Gece hayatına düşkünlüğü olmadı
Kemal Derviş sağlığına aşırı derecede özen gösterir, sağlıklı yaşamak için titizlenirdi. O günlerde, sık sık elinde ilaçlarla gezerdi; boğazı hafif ağrıdığında hemen bir bepanten pastil emmeye başlardı. Sağlıkla ilgili sorunları, bölümden dostu olan ve Prof.Erdinç Tokgöz'ün doktor olan eşine de danışırdı. Tokgözler ile ailece görüşüyorlardı. Prof. Tokgöz'ün, Derviş ile ilgili izlenimleri şöyleydi: ‘‘Gece hayatı, içkisi olmayan, devamlı araştıran, okuyan, tartışan bir akademisyendi. En büyük hobisi spordu, entellektüel yorgunluğu sporla dengelemeye çalışırdı.’’
YARIN: 23 YIL SONRA GELEN RÖVANŞ