Güncelleme Tarihi:
SABANCI Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ile Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu tarafından International Social Survey Program (ISSP) kapsamında düzenlenen yeni ‘Dindarlık Araştırması, Türkiye’nin kendine özgün din algısını bir kez daha serdi gözler önüne: Dindarlığı kimseye kaptırmıyoruz ama iş pratiğe gelince caminin kapısını cumadan cumaya çalıyoruz sadece. Yahut, Allah’ı çok seviyoruz, sürekli dua ediyoruz ama kendisinden istediklerimiz para, tuttuğumuz takımın şampiyon olması veya bizi sevdiğimiz kişiye kavuşturması gibi son derece dünyevi şeyler.
1453 hanede, 18 yaş üzerindekilerle yüzyüze görüşerek yapılan araştırmaya göre, Türkiye’nin yüzde 82’si hayatın anlamını Allah’a inanmakta buluyor. Aslında bu sonuç çok da şaşırtıcı değil Türkiye için. Şaşırtıcı olan, Türkiye’yi ifade eden bu oranın Şili, Filipinler ve Polonya gibi Katolik ülkelere yakın bir seyir takip etmesi. Buna rağmen, Türkiye’deki Allah tasavvuru bu ülkelerin hepsinden farklı: Türkiye’de Allah, baskıcı, cezalandırıcı, yargılayıcı ve otoriter bir babadan ziyade, sevecen, esirgeyen ve hayatı kolaylaştıran hoşgörülü bir anne ve sevgili imajına daha yakın.
Kitaba bile hayır
Ancak, Allah’a uygun görülen hoşgörü, başka dinler söz konusu olduğunda çok fazla benimsenmiyor. Söz gelişi, farklı bir dine mensup herhangi birisinin seçimlerde oy vereceği siyasi partinin listesinden aday olmasına bile tahammülsüz (yüzde 37). Böyle kişilerin kamuya açık alanlarda toplantı yapıp fikrini söylemesine (yüzde 36) veya görüşlerini açıklayan kitaplar yayımlamasına da kesinlikle karşı (yüzde 33).
İşin şöyle tuhaf bir tarafı daha var: Kendilerini son derece dindar olarak tanımlayanlar yüzde 54 gibi yüksek bir oran teşkil etse de, cami kapısından içeri haftada birden fazla girenlerin oranı yüzde 36.5’da kalıyor. Haftada en az bir kez, büyük ihtimalle cumaları camiye gidenlerin oranı ise yüzde 22.6. Belki de bütün bulguları, araştırmada yer alan şu cümlelerin parantezinde okumak daha açıklayıcı olabilir: “Aynı araştırmanın İslamcılık Cereyanı’ndan esinlenen bir partinin tek başına iktidarda olmadığı bir zaman kesitinde tekrarlanması buradaki bulguların zamanın ruhunun ne ölçüde ürünü olduğunu da gösterecektir.”
Allahım bizim takım şampiyon olsun
HALKIMIZ dua etmeyi çok seviyor. Yüzde 97’lik bir kesim, Allah’ın kendisini ve ailesini herhangi bir felâketten korunması için dua ediyor. Yüzde 83, Allah’tan kendisini sevgilisine kavuşturmasını, yüzde 77’lik bir kesim iyi bir eş bulup evlenmeyi istiyor. Yine yüzde 77’lik bir kesim ise doğrudan para talep ediyor Allah’tan. Sınavda başarılı olmak için dua edenler yüzde 61’i bulurken, ‘Bizim takım şampiyon olsun’ diye dua edenler de hiç az değil. Daha da çarpıcı olan ise dualarının kabul edildiğine inananların oranı: Yüzde 63!
Falcıya inanmaz falcıdan şaşmaz
* ‘Dinler barıştan çok çatışmaya yol açmaktadır’ görüşü yüzde 46 oranında paylaşılıyor. Katılmayanlar ise sadece yüzde 14’de kalıyor.
* Hoşgörüsüzlük, hemen her alanda mevcut ama bir Müslümanın diğer Müslümanlara bakışında da sorun çıkınca insan şaşırıyor. Müslümanları olumlu bulan Müslümanların oranı yüzde 84’te kalıyor çünkü.
* Böyle bir durumda, Hıristiyanları olumlu bulanların oranının yüzde 16’da, Yahudileri olumlu bulanların oranının 12’de kalması hiç de şaşırtıcı değil.
* Sadece tek bir dinin gerçek olduğuna inananların oranı yüzde 60 gibi yüksek bir oran teşkil ederken, birçok dinde temel doğrular olduğuna inananların oranı, ne yazık ki sadece yüzde 34’de kalıyor.
* Falcılıkla ilgili sonuç da çok çarpıcı. Halkımızın yüzde 92’si falcıya inanmıyor. Peki bu durumda fal niye bu kadar popüler derseniz, onun da cevabını siz verin artık!
* Çarpıcı bir sonuç da türban yasağı ile ilgili: 1999’da yüzde 20’lik bir kesim türban yasağını desteklerken, bu oran 2009’da yüzde 25’e yükselmiş. Ancak ‘mahalle baskı’nı destekleyen çok fazla bulgu yok.