Güncelleme Tarihi:
Şirke benzer bir günah olan zan (sanı) ile kastedilen, Allah'ı bağışlayıcılık, rahmet ve merhametten uzak, adeta yakıp yıkan bir despot gibi görmek ve insanın hep mahvolacağını, kurtuluş ümidinin olamayacağını düşünmektir. Allah hakkında hüsnüzan ile kurtulmuşluk iddiasını birbirine katmamayı da unutmamak gerekir.
Kuran'ın ve Hz. Muhammed'in tanıttığı Allah, kendisi hakkında hüsnüzan beslememizi, onu hep merhametli, acıyan, bağışlayan bir kudret halinde algılamamızı istiyor. Hz. Peygamber, gerek hadisi kudsilerde, gerekse hadisi şeriflerde hep bunu önermiştir. Allah'ı nasıl düşünüyorsak o bize öyle muamele edecektir. ‘‘Ben, kulumun beni zannı neyse öyleyimdir, ona öyle muamelede bulunurum’’ buyuruluyor. (Bk. B. tevhid, 15; M. tevbe, 1; T. zühd, 51; İM. edeb, 58). Bir yerde de: ‘‘Kulum beni düşünürken hayra ilişkin zan içinde olursa ona o hayır, şerre ilişkin zan içinde olursa ona o şer ulaşır’’ deniyor. (Bk. İbn Hanbel, 3/291).
Allah hakkında suizanın karşıtı, Allah hakkında hüsnüzandır ki o, Allah'ı, rahmet ve bağışını sürekli yayan, kullarına acıyan ve onları rahmetiyle affedecek olan bir kudret olarak düşünmektir.
Allah hakkında hüsnüzannın esas anlamı, ölüm anında tecelli edince kurtarıcı olur. Çünkü insan bu álemden hangi hal ve düşünce üzere ayrılırsa, dünya ötesi álemlerde muhatap olacağı muamele de ona göre olmaktadır. Hz. Peygamber, Kütübi Sitte'deki bir hadisinde, bu yaradılış gerçeğine işaret ederken şöyle buyuruyor:
‘‘Sizin hiçbiriniz, Allah'a hüsnüzanla dolu olmadığı bir halde sakın ölüp gitmesin.’’ (M. Cennet, ED, cenaiz).