Güncelleme Tarihi:
* Neden sinema?
- Çünkü süper kutsal bir sanat... Sadece oynamak değil yönetmek de... İçinde pek çok şey barındırıyor.
* Ne gibi?
- Mesela fizik...
* Fizik mi?
- Tabii... Işık, saniye, saniyeler arasındaki komposizyon; ciddi bir denge söz konusu.
* Kamera arkasına geçince oyunculara bakış açın değişti mi?
- Oyuncuları daha iyi anlamaya başladım diyeyim. Oyuncu gerçekten filmin içindeki bir figürdür bana göre...
* Bir figür olarak neler yaşar oyuncu?
- Çok çalışır oyuncu o ayrılık sahnesi için, bütün acılarını hatırlayarak oraya gelir. Ama yönetmenin tercihi o müthiş duygusal sahneyi oyuncunun arkasından gün batımına doğru yükselen bir vinçle çekmektir. Bu kadar! Oyunculuk baştan sona hayal kırıklığıdır. Hatta sinema, oyuncu için pişmanlık sanatıdır.
* Niye?
- Çünkü yaptığın hatanın telafisi yoktur.
* Annen, baban ne iş yapıyor?
- Terziler.
* Peki sana “Oğlum neden oyuncu oluyorsun?” demediler mi hiç?
- Oooo, demezler mi! Kıyameti kopardılar haklı olarak. Taksim’de bir bankta ölü bulunmuş, alkol ve uyuşturucu batağına saplanmış bahtsız oyuncular vitrinine bakınca, kendi çocukları için böyle bir kaygı duymaları çok normaldi. Ta ki okula girene kadar. Okula girdikten sonra değişti tavırları. Şu an yaptığım
her işle gurur duyuyorlar.
* Senin dikiş nakışla aran nasıl?
- Hiç anlamam o işlerden... Babam dikim evinin ustabaşıydı. Evde dikiş
diktiği zamanlarda yüksüğü parmağına takışı, iğneye iplik geçirişi, nazik ve kibar
elleri hiç aklımdan çıkmaz.
HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI ALKOLÜ BIRAKMAMDIR
* Hayatının dönüm noktası?
- Bundan dört yıl önce alkolü bırakmam, eşimle tanışmam ve son olarak da temmuz ayında doğacak Zeynepçiğimi ultrasonda görmem...
* Alkolü bırakmaya nasıl karar verdin? Biri mi etkili oldu?
- Tek bir kişi değildi etkili olan, yanımda çok arkadaşım vardı. En başta da “Geniş Aile” dizisi ekibi... Hâlâ desteklerini hatırladığımda tüylerim diken diken oluyor, hepsi benim için çok özel insanlar.
* Şimdi nasıl hissediyorsun kendini?
- Bağımsızlığın nasıl bir şey olduğunu anladım diyeyim.
* Çoğu ünlü evliliği kariyere darbe olarak görürken, sen gidip nikâh masasına oturuverdin. Hiç çekinmedin mi?
- Söylediklerine katılmıyorum. Aksine stabil bir hayatın daha değerli olduğuna inanıyorum. Hele de bizim gibi sanat sepet işleriyle uğraşanlar için. Ben deneyimledim ve mutluyum.
* Ne güzel, sonuçta evinde mutluysan işinde mutlusun, hayatta mutlusun.
- Eşim, bana dönüm noktasının hediyesidir. Temmuz ayında da Zeynep geliyor. Bundan güzel mutluluk var mı?
* Sen mi koydun ismini?
- İlk zamanlarda doktor erkek olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylüyordu. Biz hep Kuzgun’a hazırladık kendimizi. Sonradan babasının süsü geldi. Zeynep “babasının süsü” demek.
* Doğuma girecek misin?
- Elbette gireceğim, doğuma girilmez mi, böyle bir olaya tanık olunmaz mı? Müthiş bir şey bu, resmen mucize...
BENİM ÖNCELİĞİM KESİNLİKLE MÜZİK
* Müzik nasıl girdi hayatına?
- İçimden geliyor, daha doğrusu hep içimdeydi zaten. Bu bir tercih değil. Sebepleri belki rastlantısaldır; atıyorum bir anne sesine duyulan ilgi ya da rahimde duyulan sesler mesela... Bunların hepsi mümkün.
* Fırat Tanış’ı tam olarak nereye konumlandırıyorsun?
- Bütün bu sanat dallarının kişisel farkındalık maceram olduğunu düşünüyorum. Hepsinden farklı keyifler alıyorum.
* Oyunculuk mu, müzisyenlik mi diye sorsam?
- Şarkı söylemek, müzisyenlik ilk sırada geliyor benim için kesinlikle...
* Müzikle ilgili planların neler? Eylülde bir albüm çıkıyor bildiğim kadarıyla...
- Doğru. Yaptığımız albüme sanat eseri gözüyle bakıyoruz. Dinleyenlerin de albümün bu hedefle yapıldığını bilmesini istiyoruz.
* Albümün adı belli mi?
- Evet, “İblis” olacak.
* Kim bu iblis?
- İblis tersine dönmüş dünyanın simgesi. İslam edebiyatında çok yeri olan bir figürdür bu...
* Ya şarkılar?
- Beni merak eden, dinleyen insanların bilmediği şarkılar pek yok albümde... “Yağmur” var, “Yani” var, albüme adını veren “İblis” var. Behçet Necatigil’in “Sevgilerde” şiirinin Turgay Yakut tarafından bestelenmiş hali var.
POLİTİK OLMAYAN YAPIT YOKTUR
* Gelelim vizyondaki filme... “Sürgün İnek”in çok acayip bir kadrosu var. Herkes birbirinden ünlü ama bir o kadar da farklı. Sette ilginç olaylar yaşandı mı?
- Hayır, çünkü olası sorunları öngörülmüş ve yönetilmiş bir çalışmaydı. Bana “Gezi sürecine destek veren biri olarak Hasan Kaçan’la nasıl bir araya gelirsin?” sorusu çok soruldu. Şöyle cevaplayayım; sanat her ayrılığın ortadan kalkıp hiçbir şeyin kişisel garazlara kurban gitmediği yerdir. Vandalizm yapıp eleştirdiğin insanlara benzemek kadar kötü şey yok.
* Set arası sohbetler?
- Çok neşeliydi... Sık sık Söğütaltı denen yere gittik, akan suya ayaklarımızı soktuk, sohbet ettik, keyif yaptık. İstediğin kadar farklı düşün, sonuçta suda, ağaçta, toprakta birsin.
* Neden bu filmdesin?
- Aklımdaki mizaha yakın bir filmdi çünkü... Filme konu olan şey de 28 Şubat süreci. Bence politik olmayan yapıt yoktur. Eylem, doğası gereği politiktir. Kimi ne yaptığının farkındadır, kimi değildir, fark sadece budur.
KAHROLSUN FESTİVALLER!
* “Cinemania”ya konuk geldiğinde “Kahrolsun festivaller” demiştin.
- Çok güzel söylemişim. Hâlâ aynı fikirdeyim.
* Niye peki?
- Özellikle “Karınca Kapanı” filmi için kamera arkasına geçince çok iyi gördüm ki alkışlanmaya, onore edilmeye değil samimiyetle eleştirilmeye ihtiyacımız var.
* O kadar kötü durumda mı yani sektör?
- Oyunculuk yerlerde... İnsana benzemeyen, ilişkilenmeyen, salınan kişiler topluluğu!
* Sen Gezi olayları döneminde bir açıklama yapmış ve artık dizilerde rol almayacağını söylemiştin. O sektöre sırtını dönmüş oldun.
- Bir yere sırtını dönmek demek, sırtının dışında kalan yere de kendini açmak demektir.
* Maddi anlamda diziler oyuncuların sığınağı gibi oldu. Böyle bir karar almak hiç korkutmadı mı seni?
- Zeynep bir gün bana “Sen ne ayaksın, o gün öyle bugün böyle” dediği zaman korkarım asıl.