Güncelleme Tarihi:
Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (HÜKSAM) Müdürü Prof. Dr. Şevkat Bahar Özvarış, şiddete uğrayan kadınların savunma mekanizması olarak madde bağımlılığı, sigara kullanmaya başlama gibi yöntemlerle rahatlamaya çalıştıklarını belirterek, “Şiddet kadınları bağımlı yapabiliyor” dedi.
Özvarış, Türkiye'de yapılan araştırma sonuçlarına bakıldığında 10 kadından 4'ünün fiziksel şiddete maruz kaldığını belirtti.
Şiddetin sadece fiziksel değil, duygusal, ekonomik ve cinsel boyutunun da olduğunu hatırlatan Özvarış, fiziksel şiddetin uygulandığı ortamda diğer şiddet türlerinin de görüldüğünü söyledi. Kadına yönelik şiddetin ölümcül ve kronik sonuçları olduğunu ifade eden Özvarış, kadınların şiddet sonunda travma, yaralanma, intihar ya da intihara zorlanma gibi sonuçları olabildiğine işaret etti. Özvarış, bunların yanı sıra şiddete maruz kalan kadınlarda genellikle psikosomatik rahatsızlıklar, sürekli devam eden baş ağrıları, depresyon, uyku bozukluğu, panik atak gibi durumların ortaya çıktığına dikkati çekerek, “Şiddete uğrayan kadınlar, savunma mekanizması olarak madde bağımlılığı, alkol ve sigara kullanmaya başlama gibi olumsuz sağlık davranışlarına yönelebiliyorlar. Başka bir deyişle, şiddet kadınları bağımlı yapabiliyor” diye konuştu.
Şiddete uğrayan pek çok kadının öncelikle kendilerini suçladığına dikkati çeken Özvarış, şiddetin kadınların benlik saygısını da kaybettirdiğini söyledi. Kadınların genellikle şiddetin geçici olduğuna ve bir süre sonra sona ereceğine inandıklarını, öğrenilmiş çaresizlik içinde durumu kabul ettiklerini anlatan Özvarış, “Şiddet kadının hayatına bir kere girmişse mutlaka devamı geliyor. Kadınlara 'hiç kimsenin şiddeti hak etmediğinin' öğretilmesi gerekiyor. Bu konuda tüm kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelere görev düşüyor” dedi.
Kadınlar doğumdan itibaren ayrımcılık yaşıyor
Kadınların toplumsal cinsiyet rol kalıpları, eşit bir yurttaş olarak görülmemesi ve ataerkil toplum yapısı dolayısıyla şiddete maruz kaldığını anlatan Özvarış, toplumsal cinsiyet ayrımcılığının kadınlar için doğumdan itibaren görülmeye başlandığını kaydetti.
Bazı yörelerde erkek çocuk tercihinin yaygın olduğunu, kız çocuklarına erkek çocuklarına oranla daha kısa süre anne sütü verildiğini, hastalandıklarında birkaç gün sonra doktora götürüldüğünü anlatan Özvarış, bu nedenle Türkiye'de kız çocuklarında enfeksiyona bağlı hastalıklar ve beslenme bozukluklarına bağlı rahatsızlıkların erkek çocuklarına oranla daha fazla yaşandığına işaret etti.
Türkiye'de her yaşta kadınlara fiziksel, duygusal, cinsel ya da ekonomik şiddet uygulandığını ifade eden Özvarış, kadınların sadece eşlerinden değil babaları ya da abi ve kardeşlerinden de şiddet gördüklerini belirtti. “Kadınlara, kendilerine biçilen rollerin dışına çıkmasın diye şiddet uygulanıyor” diyen Özvarış, tüm bu ayrımcılığın sona ermesi için “şiddete sıfır tolerans” yaklaşımının başta devlet olmak üzere tüm kesimler ve vatandaşlar tarafından benimsenmesi gerektiğini vurguladı.
Kadınların son dönemlerde daha da bilinçlenmeye başladıklarını, artık şiddeti şiddet olarak adlandırmaya başladıklarını kaydeden Özvarış, kadına yönelik şiddeti önlemek amacıyla atılan adımları olumlu ancak yetersiz bulduğunu söyledi.
Şiddet gören 4 kadından biri yaralanıyor
25 Kasım 1960'ta Dominik Cumhuriyeti'ndeki diktatörlüğe karşı mücadele eden ve çevrelerinde Mirabel Kardeşler olarak tanınan üç kadının tecavüz edilerek vahşice öldürülmesinden 39 yıl sonra, 1999'da 25 Kasım tarihi, Birleşmiş Milletler tarafından “Uluslararası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü” ilan edildi.
11 yıldır çeşitli etkinliklerle protesto edilen kadına yönelik şiddet, her geçen gün yeni bir olayla tekrar yaşanıyor. Türkiye'de en az bir kez evlenmiş kadınların yüzde 26 ile 57'si, eşi ya da birlikte olduğu kişiden fiziksel veya cinsel şiddet görüyor ve şiddeti yaşayan her 4 kadından biri yaralanıyor. Kadınların yüzde 10'u ise hamile oldukları süreçte de şiddete maruz kalıyor. Fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalan her 3 kadından biri intihar etmeyi deniyor.