Güncelleme Tarihi:
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen davanın bugünkü duruşmasında savunma yapmaya başlayan Alemdaroğlu, emniyet ve savcılıkta verdiği ifadelerde kendisine yöneltilen suç isnadının açık şekilde anlatılmaması nedeniyle örgüt üyesi olmadığını, susma hakkını kullandığını ve dava hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olduğunda savunmasını yapacağını anlattığını söyledi.
Alemdaroğlu, “Sözde Ergenekon terör örgütü üyeliğini ve yöneticiliğini asla kabul etmiyorum. Sanık durumunda olanların birkaçı dışında çoğunu tanımıyorum. Ne bir terör örgütü üyesiyim, ne de yasa dışı bir faaliyet içindeyiz” dedi.
Hayatı boyunca bütün hukuka aykırılıklarla ve insan hakları ihlalleriyle mücadele ettiğini belirten Alemdaroğlu, “Ulu Önder Atatürk'ün kurduğu laik demokratik Türk devletinde ne yazık ki Cumhuriyet savcıları hayali terör örgütü oluşturarak Türk aydınlarını suçlamaktadır” diye konuştu.
Mahkeme heyetine yönelik soruları olduğunu, daha önce bu sorularını yöneltmesine rağmen ne yazık ki cevap alamadığını belirten Alemdaroğlu, bu nedenle sorularını tekrarlamak istediğini ifade etti.
Alemdaroğlu, mahkeme heyetine de “İstanbul'da şehir merkezinde bu mahkemenin görüleceği, yaklaşık 500 kişiyi içine alacak güvenli bir alan bulunup bulunmadığını”, “duruşmanın İstanbul'a uzak bir nokta olan Silivri'de yapılması kararını mahkemenin mi yoksa Adalet Bakanı'nın mı verdiğini”, “cezaevinde yargılama yapılmasının uluslararası hukukta bir suç olduğu açıkça bilinirken duruşmaların burada sürdürülmesi inadının nedenin bu mahkeme mi yoksa Adalet Bakanı mı olduğu” sorularını yöneltti.
Davaya konu iddiaların dayandırıldığı şahsın ifadesini işkence altında verdiğini ifade ettiğini, hukuk tarihinde böyle bir dava görülmediğini savunan Alemdaroğlu, Avrupa Birliğinin (AB) bu davanın sonuna kadar gidilmesi konusunda beyanat verdiğini ve böylece vatanın bütünlüğünü savunan Atatürkçü Türk aydınlarının seslerinin kesilmesinin istendiğini savundu.
Alemdaroğlu, “Türkiye karşıtı kişilere açılan davalarda AB parlamenterleri duruşmalara girerek ortamı gererken, çok şükür bizlerin yargılanmasını izlememektedirler. Ben Türk yargıçları ve adaletinin yine de adil yargılanmayı sağlayacağına inanıyorum” dedi.
Kendisine yönelik “darbe kışkırtıcısı” yakıştırmasının en hafif tabiriyle art niyetli bir suçlama olduğunu öne süren Alemdaroğlu, kamu kurum ve kuruluşlarında türban yasağına yönelik yasal ve mevzuat nedeniyle bunu uyguladığını, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Kliniği'nde görev yapan türbanlı bir asistan doktoru kütüphanede görevlendirdiğini, bu uygulaması nedeniyle sorgulanıp aklandığını söyledi.
“DÜŞÜNCELERİM GİZLİ SAKLI DEĞİL”
İstanbul Üniversitesi Rektörü olarak 31 Aralık 1997 tarihinde göreve başladığını anımsatan Alemdaroğlu, şöyle konuştu:
“İstanbul Üniversitesinin açık ve kapalı alanlarındaki görüntü o günlerde bir anlamda İran üniversitelerini andırıyordu. Çok çeşitli baskılarla, tehditlerle karşılaştım. Türban konusunda kararlı tutumumuz nedeniyle 1999 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay ve İnsan Hakları Komisyonu tarafından sorgulandık. Bu sırada bazı milletvekillerinin hakaretleri, iktidar gücünü alanların neler yapabileceğini göstererek bizi şaşırttı. 2 bin 400 küsür sayfalık iddianame ve 450 klasörlük bu davanın her türlü hukuka aykırı şekilde Silivri'de görülmesinin, iktidar gücünün yaptığının engizisyon mahkemelerini asla aratmadığını göstermektedir.”
Alemdaroğlu, her türlü baskıya rağmen görevini Atatürk'ün gençliğe hitabesindeki ilkeler doğrultusunda yapacağını ve hiçbir gücün kendisi gibi kişileri doğruları söylemekten alıkoyamayacağını söyledi.
İddianamede, görevi döneminde üniversitenin eğitim-öğretim açılış törenlerinde yaptığı konuşmaların bile suç delili olarak yer aldığını öne süren Alemdaroğlu, kamuya açık şekilde yapılan bu konuşmaların hiçbir şekilde suç niteliği taşımadığını ileri sürdü. Alemdaroğlu, şunları kaydetti:
“Bunu çok iyi bilen sayın savcılar, türban sabıkam nedeniyle kendilerini zorlayarak beni sözde terör örgütü içine sokarak kamuoyunda küçük düşmemi itibar kaybetmemi amaçlamışlardır. Ben bu suçlamaların özel bir kasıt ile yapıldığı kanısındayım. Hayatını demokrasi barış ve insan haklarına adamış biri olarak terör örgütüne dahil edilmem siyasi bir komplodur. Türkiye'nin irtica ortamına sürüklenmemesi, için siyasi düşüncelerimi her platformda ifade ettim. Bu düşüncelerim gizli saklı kamuoyunun bilmediği şeyler değildir. Bu yapılan özellikle komşumuz İran örneğinde olduğu gibi İslami faşist yönetimlere özgüdür.”
10 DAKİKA DİNLENME MOLASI
Birlikte yargılandığı 86 kişiden en az 80'ini tanımadığı gibi isimlerini de duymadığını savunan Alemdaroğlu, kamuoyunda tanınan İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek'i tanıdığını, eğer birilerini tanımak suç ise 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, çeşitli hakimler, savcılar ve dernek başkanlarını da tanıdığını belirtti.
Yasa dışı ve hukuka aykırı olarak yapıldığını öne sürdüğü telefon dinlemelerinde Ümit Sayın, Ferit İlsever ve Doğu Perinçek ile görüşmelerinin bulunduğunu belirten Alemdaroğlu, Doğu Perinçek'le tek bir kez, Ferit İlseven'le Talat Paşa Komitesi hakkında 5 kez, Ümit Sayın'la da 5'i Ümit Sayın'ın özel sorunları konusunda olmak üzere 8 kez görüşmesi bulunduğunu aktardı. Alemdaroğlu, “Bu telefon görüşmelerinin iddianameye konulması iletişim ve haberleşme özgürlüğünüz, özel hayatımın gizliliğini ihlalden ibaret olup aslında sayın savcıların suç işlediklerinin delilidir” dedi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Alemdaroğlu'na yorulduğu zaman dinlenebileceğini bildirdi.
Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun da dinlenme talebinde bulunması üzerine duruşmaya 10 dakika ara verildi.