Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2004 00:00
ALANA’nın annesinin seçimiyle ilgili yazılarıma, okurum, Psikolog Feride Yıldırım Güneri’den bir mektup geldi. Aynen yayınlıyorum: ‘Siz Olsaydınız Çıkar mıydınız, başlıklı yazınızı okudum. Bir baba duyarlılığıyla ve 11 yaşındaki bir çocuk için tek başına korkmanın ve ölmenin ne kadar zor olmuş olabileceğini hayalinizde canlandırarak yazmış olduğunuzu fark ettim.Osetya’daki rehin alma olayı, rehineler için olağan insan deneyimleri dışında bir yaşam deneyimi, yani bir travma oluşturmuştur.Bilimsel verilere dayanarak biliyoruz ki, özellikle belirsizliğin ve ölüm tehditli şiddetin çok olduğu yüksek stres ortamlı travmalar, insan organizmasını ve psikolojisini farklı şekillerde etkilemektedir. Bu tür belirsiz, korku ve tehdit dolu, güç dengesizliğinin en uç boyutta yaşandığı, insanın kendi hayatı ve kararları üzerindeki kontrollerini kaybettiği zamanlarda daha farklı mekanizmalar devreye girmektedir. Daha farklı hormonlar salgılanıp daha farklı bilinç seviyeleri devreye girmekte, insan normal yaşantısında sergilemediği ve sergilemeyeceğini düşündüğü davranış ve kararlar içine girebilmektedir. Dolayısıyla ‘ben olsaydım bırakmazdım’, olağan yaşamda verilmiş rasyonel ve teorik kararlardır. İnsanlar yoğun travma altında ne tür davranışlar içine gireceklerini önceden çok doğru bir şekilde tahmin edemezler. 99 Marmara depreminde çocuklarını bırakıp balkondan atlayan ebeveyn örnekleri gibi.Ayrıca sizin de dediğiniz gibi, içeride ne yaşandığını hiç birimiz bilmiyoruz. Çok büyük bir olasılıkla Alana’nın annesi ya tercih yapmaya zorlanmıştır (Nazi kampları örneklerinde olduğu gibi ya birini seç, ya ikisini de öldüreceğiz) veya o kısacık karar anında iki çocuğunu da kurtarma olasılığının bu şekilde daha da artabileceğini düşünmüş ve o an için daha doğru göründüğünden büyük kızını bırakmıştır.Bu tür hayatımızın kontrolünün başka insanların eline geçtiği travmatik deneyimler yaşamamış kişiler olarak ‘ben yapardım, yapmazdım’ deme hakkımızın olmadığını ve kuru sıkı tahminden başka bir şey olmadığını belirtmek istiyorum.Bu olaydaki bütün sorumluluk, olayı gerçekleştiren teröristlerdedir. Alana’nın annesi de tıpkı Alana ve binlerce diğer rehine gibi kurbandır.Yargılanmayı değil, desteklenmeyi hak etmektedir. Canının kurtulmuş olması, hayatının kurtulduğu anlamına gelmemektedir.O, vermek zorunda kaldığı kararın bütün sonuçlarını ve ağırlığını öleceği güne kadar üstünde taşımak zorunda kalacaktır.Kadın ve annelerin her zaman en kolay suçlanan kişiler olduğunu hatırlatır, yazdıklarınıza bir de bu açıdan bakmanızı rica ederim.’ Türkler, milliler ama takım değillerMİLLİ Takım kazanamadı. Kimse ‘Berabere kaldığımız takım, grubun en zayıf takımıydı’ demesin. Avrupa Şampiyonası’nın en zayıf takımlarından biri de Yunanistan’dı. Zayıflar da kazanabiliyor, nitekim Türkiye de dünya üçüncüsü olduğu turnuvaya ‘zayıf’ takım olarak gitmişti. Ama bu Türk Milli Takımı için bahane olmamalı. Milli Takım’ın başarısızlığının ‘gerçekçi’ bir analizini yapmak gerek. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi teknik direktörü olduğu su götürmez olan Fatih Terim,
Galatasaray’daki ikinci döneminde başarısız oldu. Herkes pek çok söyledi; ama bence bir tek nedeni vardı. Fatih Terim’in Galatasaray’ı iki yıl boyunca sahaya 59 farklı onbirle çıktı. Yani neredeyse her maça farklı bir onbir. O nedenle de Galatasaray iki yıl boyunca takım olamadı. Güçlülük veya güçsüzlükten önce gelen de bu işte: Takım olabilmek. Türk Milli Takımı da Ersun Yanal’la aynı yolda ilerliyor. Sürekli değişen onbirler. Birbirini ezberleyemeyen oyuncular. Kendine güvenen, kaliteli, karizmatik teknik direktörler zaman zaman bu hataya düşüyorlar. ‘Ben sihirbazım. Şapkadan tavşan bile çıkarırım’ demeye başlıyorlar. Galatasaray örneğinden yola çıkarsak, bu anlayışla hiçbir zaman takım olamayız. Takım olmadan kazanmak ise mümkün değil. Ersun Yanal’ın bu dersi alıp almadığını bu akşam birlikte göreceğiz. Ben hem takıma, hem hocasına inanıyorum. Bu yüzden de bu akşam elimde bayrakla Atina’da olacağım.NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Yıllardır internette dolaşan şakaları ve öyküleri, köşe yazısı diye okurlarımıza yutturmaya kalkışmadığımız zaman.
button