Al sana Türkçe Rap

Güncelleme Tarihi:

Al sana Türkçe Rap
Oluşturulma Tarihi: Eylül 12, 1997 00:00

Haberin Devamı

Karakan'ın adı Solingen Faciası'ndan sonra konulmuş. Alper, ‘‘Olayı duyduğumda o kadar üzüldüm ki kanım dondu. Kırmızı kan kara oldu. Grubun adını Karakan koymaya o an karar verdik'' diyor.

Almanya çıkışlı Türk rap grubu Karakan'ın yeni albümü ‘‘Al Sana Karakan'' memleketimizin iyi müzik dinleyen insanları tarafından büyük bir heyecanla karşılandı. Heyecanın nedeni ise taze müzik ve kesinlikle sıradan olmayan şarkı sözleri. Onları ilk kez 1995'te Erci E, Cinai Şebeke ve Da Krime Posse ile birlikte oluşturdukları Cartel'le tanımıştık.

O zamanlar çoğu müziksevere göre Cartel'in içindeki en ümit veren grup Karakan'dı. Şimdi yeni albümlerinde de Alper Tunga Köksal ve Kerim Yüzer farklı şeylerden söz ediyorlar. Kızgınlıklarından, kötü Almanlardan, dazlaklardan, Türkiye-Almanya arası 3 günlük kesintisiz yolculuklardan, 'kanka' (kankardeşi) ruhundan, sıkıntılı gecelerden ve tek gecelik ilişkilerden.

Sürekli dinledikleri Barış Manço, Edip Akbayram, Erkin Koray, Jimi Hendrix, Barry White gibi ünlülerden aldıkları sample'ları da hikayelerinin üstüne 'cuk diye' oturtunca ortaya Amerikan hip hop'lardan da iyi bir müzik çıkmış.

Artık imajları da farklı. Kliplerinde ve albüm kapaklarında Cartel projesindeki sokak çocuğu görünümlerinden 180 derece dönüp; takım elbiseli, limuzinle gezen, ağır adam rolüne soyundular. Alper diyor ki ‘‘Bu gerçek bir görüntü değil. İnsanlar bizi sadece bol pantolon, kapüşonlu sweat shirt giyen adamlar olarak tanıyordu. Biraz da bunu değiştirmek istedik. Bir de tamam en alt tabakadan geliyoruz ama biz de insanız demek istedik bizi aşağılayan insanlara. Rap yapanlar halk çocuğudur zaten'' diyor.

Kâbus Kerim sekiz yaşındayken, ailesinden çok sonra Almanya'ya gitmiş: ‘‘Benimki çok arabesk bir çocukluktu. Bizim jenerasyondaki bütün çocukların kaderiydi bu zaten. Önce aile gider, çocuklar yıllarca Türkiye'de akrabaların yanında kalır, sonra ilkokul zamanı gelince birden kendilerini Almanya'da bulurlardı.''

Alper'in hikayesi de çok farklı değil. Annesi ve babası çalıştığı için okula başlayana kadar hep evde yalnız kalmış. ‘‘Almanya'da bizim yaşımızdaki Türklerin çoğu kriminal bir kariyer yaptılar. Hapise düşenler, uyuşturucudan ölenler, Türkiye'ye geri gönderilenler oldu. Biz ise rap'le, hip-hop'la yaşadıklarımızı anlatmaya çalıştık, müzikle kurtulduk'' diyor.

BEŞ KURUŞ İÇİN HARCANMAK

Almanya'ya giden ilk jenerasyon oldukları için en büyük zorluğu kendilerinin çektiğini düşünüyorlar. Şarkılarında anlattıkları gibi ezilmişler, itilmişler, kendi deyişleriyle beş kuruş için beş kuruş gibi harcanmışlar. O zamanlar en büyük eğlenceleri olan Türkiye yolculuklarını Kapıkule'ye Kadar parçasında detaylarıyla ve çok komik bir şekilde anlatıyorlar.

Çocukluk ve ilk gençlik döneminden sonra 1983'te ‘‘break-dance olaylarına girmişler''. Nürnberg'de takıldıkları gençlik merkezinde herkes kendine bir uğraş bulmuş, Kerim ve Alper de profesyonel dj'liğe başlamışlar. 2-3 bin kişilik Alman diskolarında çaldıkları ise tabii ki zenci müzikleriymiş. İlk kez Run DMC dinleyerek rap'e başlamışlar. ‘‘Run DMC'nin It's Like That diye bir 45'likleri vardı. Deli oldum o parçaya, adamların ne söylediğini anlamadan haftalarca dinledim. Rap'in anlattıklarını anlamasan bile duygusu farklıdır. Kimisi buna isyan diyor ama bence enerji veriyor, gaza getiriyor insanı''. ‘‘Peki'' diyorum ‘‘siz Almanya'nın zencileri misiniz?'', İkisi birden‘‘Hayır'' diyor. ‘‘Biz esaret yaşamadık, sadece bastırıldık. En başta maddi yönden kölelik yaşadık, çok çalışıp az kazandık Şimdi o kadar kötü durumda değiliz. Biz başı dertte olan insanlara hitap ediyoruz''.

Alman dinleyicilerinin çoğu sol kesimdenmiş. İnsanların faşist yakıştırmaları hakkında neler düşündüklerini sorup, CD'lerini almak üzere gittiğim bir plakçının ‘‘Ben o faşistlerin bir şeyini satmam'' demesini anlatıyorum. Yanlış anlaşılmaktan o kadar sıkılmışlar ki... ‘‘Biz ne sağ ne soluz. Orada azınlıkta yaşayan bir gençliğiz. Vatanımızda Almancı, Almanya'da yabancıyız. Kısa süreliğine yurtdışına çıkanlar bile özlemezler mi ülkelerini? Biz hep uzaktayız. DSP'li milletvekilleri Amerika'ya gitmişlerdi. DSP'ye sol diyebiliriz herhalde değil mi? 1 hafta kalmışlar, gurbetteler ya, Cartel çalıp hemen çıkıp bozkurt işareti yapıyorlar. Gurbete düşünce hemen orada Türk olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamışlar''. Parçalarında acımasızca anlattıkları dazlaklarla hiç çatışmaya girmemişler ama boğaz boğaza geldikleri çok olmuş. ‘‘Koyun değiliz ya bize vuranlara biz de vururuz'' diyorlar.

Gelelim müziklerine. Nota bilmiyorlar, enstrüman da çalmıyorlar. Beğendikleri, dinledikleri parçaları, müzik direktörleri Perulu Chill Fresh'e götürüp hep beraber elden geçirtiyorlar. Ama rap söyleme tekniklerini çok geliştirmişler. ‘‘Kolay gibi görünüyor rap söylemek ama değil. Zamanla gelişiyor. Çalışa çalışa hızlanıyorsun, yeni söyleme teknikleri geliştiriyorsun''. Her ikisi de tekno müzikten nefret ediyor.

Türkiye'de pop müziğin yüzde 90'ı çöplük diyorlar. ‘‘Mesela Serdar Ortaç'la asla bir bağlantımız olamaz ama Sezen Aksu, Erkin Koray, Barış Manço, Orhan Gencebay'ı çocukluğumuzdan beri dinleriz. O zamanın pop müziğiydi onlar. Onların 70'lerde yaptığı müzik şimdikilerden kaliteli. Erkin Koray'ın plaklarını 200, 300 marka alan Almanlar var''. Karakan'dan öğrendiğimize göre Türkiye'de ilk rap'i Barış Manço ve Cem Karaca yapmış. O çok yaygara kopartan Tarkan'ın Atlantic Records'la yaptığı anlaşmaya gelince ‘‘ Amerika, Avrupa ikinci, üçüncü sınıf popçuları ne yapsın ki? Oralarda milyonlarca Tarkan var'' derken Mercury'le 2.5 yıl önce anlaşma yaptıklarını da öğreniyoruz. Lafı uzatmanın anlamı yok; siz en iyisi bir Karakan albümü alıp, Türkçe rap nasıl yapılır dinleyin.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!