Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, görevinin kendisine bütün siyasi partilere eşit mesafede durma sorumluluğu yüklediğini belirterek, “Bu sorumluluğu yerine getirirken, ister istemez insan zorluyor kendisini” dedi.
Cumhurbaşkanlığı'nın İstanbul Tarabya'daki Huber Köşkü'nde gerçekleşen, Gül'ün aktif siyaset dönemindeki rahatlığa duyduğu özlemi, Cumhurbaşkanı olarak sorumluluklarını, sosyal medya ve fotoğrafa duyduğu ilgiyi, formunu nasıl koruduğunu ve bugünkü aile yaşamına ilişkin soruları yanıtladığı röportaj şöyle:
- Cumhurbaşkanlığınızda 4 yıl geride kaldı. Bu konuda genel bir değerlendirmede bulunabilir misiniz?
- Zamanın ne kadar hızlı aktığını gösteriyor. Çok süratli geçiyor doğrusu. Tabii ki üstümde büyük bir sorumluluk var, ama bu 4 yılda zamanın ne kadar hızlı geçtiğini, Türkiye'nin ve dünyanın ne büyük olaylara şahit olduğunu görüyoruz. Aslında tarihçiler, içinde bulunduğumuz dönemi, “zamanın hızlı aktığı dönem” olarak tarif ediyorlar. Eskiden 50 seneye, 10 seneye yayılan olaylar şimdi bir bakıyorsunuz 2 günde, 1 haftada gerçekleşiyor. Dünya değişiyor, ülkeler değişiyor. Dolu dolu 4 yıl geçti.
Birçok olaylar, birçok tarihi önemli buluşmalar gerçekleşti. Türkiye olarak, doğrusu 4 yıl içerisinde çok inanılmaz bir değişim süreci içerisinde olduk. Her alanda, siyasi, ekonomik, kültürel her konuda... Dünyadaki Türkiye imajı çok farklı yerlere geldi. Dünyada önemli olaylar oldu. Dünyada olan olaylar Türkiye'yi direkt ilgilendiriyor biliyorsunuz. Ekonomik krizler, siyasi krizler yaşandı. Çevremizde, Ortadoğu'da, İslam ülkelerinde tarihin en büyük dönüşümleri gerçekleşiyor. Bütün bunları hep beraber yaşıyoruz. Bu 4 yıl anlata anlata bitirilemeyecek olaylar yaşandı.
- Cumhurbaşkanlığınız döneminde birçok ilke tanık olduk. Örneğin Atatürk'ün uyguladığı “Çankaya Sofrası”nı yeniden başlattınız. İnternet sitenizin çok aktif hale gelmesi, Köşk'ü halka açmanız gibi Çankaya Köşkü'nü hareketlendiren uygulamalar... Bu düşünce nasıl oluştu? Ayrıca yapmak isteyip de yapamadığınız daha başka uygulamalar da var mı?
-Tabii her Cumhurbaşkanı'nın kendine özgü bir yöntemi vardır. Ben de aktif siyasetin, halkın içinden gelmiş bir insan olarak Cumhurbaşkanlığı'nı halka açmayı ve insanlarla bütünleşmeyi ve onların da Cumhurbaşkanlığı'nda ne olup bittiğini görmelerini, takip etmelerini çok arzu ettim.
Bu çerçevede, ilk önce toplumun önemli katmanlarıyla düzenli Çankaya Sofraları yaptım her ay. Bazen tarihçiler, bazen sinemacılar oldu, bazen müzik dünyasının önde gelen simaları, bazen hukukçular oldu. Buna devam edeceğim. Sadece bunlar değil bilim adamlarını davet ettim.
Cumhurbaşkanı olduktan sonra yaptığım ilk konuşmada bilim, kültür ve üniversite hayatını çok destekleyeceğimi, himayeme alacağımı söylemiştim. Bu çerçevede Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödüllerini her yıl yapıyoruz. Değerli sanat adamları, bilim adamları bu ödülü kazanıyorlar. Bilim dünyasının ödül törenlerini yine Cumhurbaşkanlığı'nda yapıyoruz. Buradan hareket tarzım şudur, güzel bir atasözü vardır; “Marifet iltifata tabi” derler. Bizler başarıları tanıyacağız, takdir edeceğiz ve onları takdir ettiğimizi herkese duyuracağız ki yeni başarılar gelsin. Bu gerek bilim dünyasında gerek kültür dünyasında olsun bunu yapmaya gayret sarf ediyorum. Çalışma hayatımızın temsilcileri, sendikalar, iş alemiyle sık sık beraber oluyoruz.
Daha da önemlisi belki bugünkü teknolojiyi devreye sokarak, web sayfamızda Çankaya'da ne oluyor, ne bitiyor herkesin takip etmesini temin ettik. Bildiğim kadarıyla web sayfası günde 1 milyon ve 600 bin civarında hit alıyor. “İnteraktif” diyorlar ya, o gerçekleşiyor. Bana arkadaşlar dün 230 bin elektronik posta aldığımızı söylediler. Bunların hepsi de cevaplandırılıyor. Bu, bir şekilde halkla, dışarıyla yakın temas içinde olunduğunu gösteriyor.
AA ARŞİVİNDEN SEÇİLMİŞ ABDULLAH GÜL FOTOĞRAFLARI
GOOGLE'IN SORU PLATFORMU
- Bu arada Google'ın da size yönelik bir uygulaması olacak.
- Evet. Onlar da bizim bu ilgimizi bildiği için yeni bir program yapıyorlar. Periyotlarını henüz kesinleştirmedik. Haftada mı, ayda mı veya kaç günde olacak, arkadaşlar ona çalışıyorlar. Türkiye'den ya da yurt dışından vatandaşlarımız ya da vatandaşlarımız olması da gerekmiyor herkes istediği soruyu soracak bize. Ondan sonra bu soruyu soranlar arasında anket yapılacak. Herkesin en çok öne çıkardığı 5-10 soru tespit edilecek. Soruları ben tespit etmeyeceğim, onlar tespit edecek. Ben onlara cevap vereceğim. Bütün bunlar yeni uygulamalar olacak. İmkanlar çok tabii.
- Bunlar halka dönük olduğunuzu gösteren şeyler.
- Siyasetin içinden gelen bir kişi olduğum için daima halkla beraber oldum. En küçük köyde de, en küçük mahallede de, en büyük şehirde de... En büyük mitinglerde yüzbinlerle beraber oldum. Dolayısıyla onlardan kopmayı doğrusu hiçbir zaman düşünmedim. Nihayet onları temsil ediyorum. Cumhurbaşkanı bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Cumhurbaşkanıdır.
Onlarla fiili olarak iç içe olmak Cumhurbaşkanı konumu olarak biraz zorluk çıkartıyor, ama demin söylediğim gibi iletişim teknolojisi bugün öyle imkanlar sunuyor ki onlarla çok beraber olabiliyorsunuz. Twitter bunlardan birisi. Facebook da... Bugünkü dünyanın sunduğu çok büyük imkanlar var.
“HAYDİ ŞU ARKADAŞIMA UĞRAYAYIM, ŞURAYI GEZEYİM DİYEMİYORSUNUZ”
- Siyaset üstü konumdasınız. Siyasetten geldiniz. Aktif siyaseti özlediğiniz oluyor mu?
- Tabii samimi konuşmak gerekirse, benim tam 20 senem siyasetin içinde geçti. Full time siyaset oldu yaptığımız siyaset. Ve milletvekili olarak, uzun dönem hem iktidarda hem muhalefette her seviyede. Bakanlık dönemlerim, kısa başbakanlık dönemim, yoğun bir siyasi hayatım oldu. İster istemez insan onu hem özlüyor hem arıyor. Ama tabii ki Cumhurbaşkanı olduktan sonra böyle onurlu bir görev bütün siyasi akımlara, bütün siyasi partilere eşit mesafede durma sorumluluğunu da yüklüyor. Dolayısıyla bu sorumluluğu yerine getirirken, ister istemez insan zorluyor kendisini. Çünkü böyle yoğun bir ortamdan geldikten sonra... Ama buna çok gayret sarf ediyorum. Arkadaşlarım, geldiğim siyasi akım, onlar da gece gündüz hayatımız beraber geçen arkadaşlarım da doğrusu çok büyük özen gösterdiler, çok büyük anlayış gösterdiler gerçekten benim bu görevi yapmamdaki tarafsızlığımı korumama.
- Bu dönemle aktif siyaset dönemini kıyasladığınızda ailenize nasıl vakit ayırabiliyorsunuz?
- Bu herkes için tabii çok önemli. “İnsan özlüyor” derken, bilfiil siyaseti yapma özleminden ziyade serbestliği özlüyor anlamında bilinmesini isterim. Şöyle ki; Cumhurbaşkanı olarak istediğiniz yere gidemiyorsunuz. Kafanıza estiği an “Haydi şu arkadaşıma uğrayayım, haydi şuraya çıkayım, şurayı gezeyim” diyemiyorsunuz. Cumhurbaşkanlığı'nın konumu itibariyle kendisini tabii ki kısıtlayan kurallarımız var. Bunları yok göremezsiniz. Bunlar da bir yana, bir yere Cumhurbaşkanı giderken kendi gidemiyor. 2-3 kişiyle de gidemiyor. Siz istemeseniz de sizin haberiniz olmadan bir sürü insan seferber oluyor. Bunun farkına varınca doğrusu rahatsız oluyorsunuz. Bir yere gidecekseniz o sizi adeta gitmemeye teşvik ediyor. Bütün bunlar bu yeni hayatın getirdiği gerçekler.
Aile hayatı söz konusu olunca, böyle bir hayatımın daha erken olmasını arzu ederdim, çünkü çocuklar yok artık. İki oğlum, kızım bizimle beraber değiller. Çocuklar okuyor. Dışarıdalar. Kızım evlendi biliyorsunuz. Şimdi eşimle beraberiz. Bunun getirdiği yeni bir hayat tarzı var. Şüphesiz ki bunun verdiği yeni başka gerçekler var. İnsan daha genç yaşta doğrusu, çocukları küçükken aile hayatını arıyor. O günlerde biz işte tam siyasetin içindeydik. Öyle oldu ki çocuklarımızın büyüdüğünün farkına varmadık.
“KAPUSUZ İLE KİMSEYE HABER VERMEDEN DOLAŞTIK”
- Bir yurt dışı gezinizde anlatmıştınız. Eşinizle beraber Cumhurbaşkanlığı'ndaki ekibinizi atlatarak, arabayla dışarıya çıkmıştınız. Başka örnekler var mı? Çok istediğinizi de görüyoruz.
- Çok arzu ediyorum gerçekten araba sürmeyi. Kendi başıma sürmeyi, dışarıda, önümde arkamda kimse olmadan... Buna benzer yine böyle rahat bir günde, bir ay kadar önceydi, ramazandan önceydi, Ankara'da bir arkadaşım uğradı. Arabasıyla geldi “Haydi beraber gidelim” dedi. Kimseye haber vermedik. Çıktık biraz dolaştık. O, eski arkadaşım Salih Kapusuz'du. Beraber bindik. Gündüz vakti Ankara'nın dışına çıktık, biraz dolaştık.
- Gören oldu mu?
- Görenler oldu tabii ki. Onlar da tabii memnun oluyor, biz de memnun oluyoruz.
- Bu tempo içinde günde kaç saat uyuyorsunuz? Cumhurbaşkanlığı'ndaki çalışmanızın dışında, konutunuza geçtiğinizde de uğraştığınız şeyler var. Örneğin mesajlarınıza bakıyorsunuz, sosyal ağ twitter'ı kullanıyorsunuz.
- Genellikle Cumhurbaşkanlığı'ndan, ofisten geç dönüyoruz. Bazen saat 8'i geçiyor. Geç vakte kadar çalışıyoruz. Döndükten sonra da tabii ki okumam gereken şeyler oluyor, onları okuyorum. Takip etmem gereken konular oluyor. Maalesef, ne kadar isteseniz de erken uyuma alışkanlığını kaybettik uzun yıllardır. Dolayısıyla çok geç yatıyoruz. Tabii erken kalkıyorsunuz. Dolayısıyla uykuya çok fazla vakit olmuyor. Ama yeteri kadar da tabii uykunuzu almazsanız muhakkak öbür günde işleri gayet dinç ve diri götüremiyorsunuz. O bakımdan yine de dikkat ediyorum.
“FORMUMA ÖZEN GÖSTERMEK DURUMUNDAYIM”
- Formunuza dikkat ettiğinizi de gözlemliyoruz. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra kilo verdiniz herhalde.
- Aktif siyasetle Cumhurbaşkanlığı fiziki olarak çok farklı iki konu. Burada eğer kendime dikkat etmeseydim, özellikle yediklerime dikkat etmeseydim kendi formumu kaybederdim. Dolayısıyla şimdi daha çok özen göstermek durumundayım. Dolayısıyla onun da faydasını görüyorum. Şu bir gerçek ki bu iş tamamen yeme alışkanlığı ve yediklerinizle ilgili. Tabii ki spor da çok önemli.
- Sevip de yiyemediğiniz şeyler var mı?
- Yok doğrusu. Çok şükür öyle bir rahatsızlığım yok. Sevip de “Aman bunu yemeyeyim” dediğim bir şey yok. Ama yediğiniz miktar önemli tabii. Eğer ölçülü yerseniz kendinizi koruyabiliyorsunuz.
- Form demişken, sarı kuşak judocusunuz.
- Judo değil. Ben öğrencilik yıllarımda karateyle uğraştım, ama yukarı kademelere çıkmadım. Şimdi yürüyüşü çok severim ve hızlı yürürüm. Normal yürüyüşüm de hızlıdır benim. Yürüyüşe çıkınca hızlı yürürüm ve çok uzun mesafe yürürüm. Fırsat buldukça onu yapıyorum.
- Hobilerinize zaman ayırabiliyor musunuz? Zaman bulursanız nelerle uğraşıyorsunuz?
- Demin söylediğim gibi yürümeyi çok severim. En çok yapmak istediğim şey bu. Dışarıda olması en çok arzumdur ama dışarıda sayı çoğalınca o beni rahatsız ediyor doğrusu. Özellikle benden habersiz, görevleri gereği çıkanlar olunca o biraz rahatsız ediyor. Olacak. Onu çok sık yapamıyorum. Bantta daha çok yürüyorum.
- Erciyes'teki yürüyüşünüz biraz daha rahattı herhalde.
- Rahattı o. Yolda değildi. Aslında uzundu, 8-9 kilometrelik bir yürüyüştü o. Tamamen yolun dışında dağdan, bir keçi yolundan inmiştik. Güzel bir yürüyüştü doğrusu. Hava da güzeldi. Çocukluk arkadaşlarım bile vardı. Dolayısıyla siyaset öncesi arkadaşlarım vardı.
FOTOĞRAF İLGİSİ
- Kenya ve Tanzanya ziyaretinizde fotoğraf merakınızı görme imkanımız oldu. Yine vakit buldukça fotoğraf çekiyor musunuz?
- Fotoğraf çekmeyi severim. Şimdi kolay tabii. “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diye bir laf var ya. Eski fotoğraf makineleri daha farklı oluyordu. Cep telefonuyla bile fotoğraf çekiyorsunuz, bazen kalitesi daha güzel oluyor. Bu fotoğraflar karta basılıp da önünüze gelmeyince çekilenlere tekrar bakılıyor mu onu bilmiyorum. Herhalde bakılmıyor. Ama eskiden hiç değilse bakılırdı, albümler olurdu. Bunların içinde ayıklama yapmak lazım, “Güzel olanları basıp bir köşeye koymak iyi olur” diyorum. Çok hoşumuza giden resimleri yapıyoruz.
- Dedesiniz. Dede olmak nasıl bir duygu. Kızınızdan torun sahibi oldunuz. Kız çocuklarının sevgileri de malumdur. Duygu ve düşünceleriniz neler?
- Dede olmayan herkes dedelerden duyardı; “Dedelik çok iyidir. Torun sevgisi ayrıdır. Sorumluluğu anne babaya karşı, sevgisiyse dedelere, babaannelere, anneannelere karşı” denirdi. Biz de şimdi onu yaşıyoruz tabii. Gerçekten sevgisi ayrı. Allah herkese nasip etsin.