Güncelleme Tarihi:
Erdoğan, Türkiye'de görev yapan büyükelçiler ve misyon şefleri için AKP Genel Merkezi'nde iftar yemeği verdi
Başbakan Erdoğan, yemekte yaptığı konuşmada, ramazanın manevi duyguların doruk noktaya ulaştığı, dayanışmanın, yardımlaşmanın, barış ve huzurun gönülleri kuşattığı bir rahmet ayı olduğunu ifade etti.
Medeniyetler İttifakı eş başkanı İspanya Başbakanı Zapetero ile dün bir araya geldiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, bugün de yine “bir dost sofrasında” iftar nedeniyle bir arada bulunulduğunu belirtti.
Her iki iftarın da dünyaya anlamlı mesajlar göndereceğine inandığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
“Dünya barışına, huzura, istikrara, özellikle de dayanışma ve yardımlaşmaya katkı sağlayacak bu tür buluşmaların dünyaya vereceği mesaj çok açıktır; hangi dinden olursa olsun, hangi kültüre, hangi inanca, hangi dünya görüşüne sahip olursa olsun tüm insanların, bir araya gelebilecekleri, konuşabilecekleri, anlaşabilecekleri ve uzlaşabilecekleri bir zemin mutlaka vardır.
Sevgi, merhamet, adalet aslında bütün medeniyetlerin ortak değerleridir. Semavi dinler; yardımlaşmayı, dayanışmayı, hoşgörü ve kardeşliği vurgular. Bugün üstünde ittifak ettiğimiz evrensel değerlere vurgu yapar. Dinler arasında, medeniyetler arasında, kültürler arasındaki farklılıkları yadsımak, ayrımları kışkırtmak, çatışmaları özellikle körüklemek, dinlerin özüyle çelişmek, insanlığın ortak mirasına ters düşmek anlamına gelir. Asıl olan; ortaklıkları, benzerlikleri, uyumu, uzlaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı hedeflemek, bunu öne çıkarmaktır. Yapmamız gereken de budur.
Bakınız, Türkiye, sahip olduğu renklilik, çeşitlilik ve kültürel zenginlik dolayısıyla dünyaya bu mesajı en iyi şekilde verebilecek ülkelerden biridir.” “
Başbakan Erdoğan, İslamın, Hristyanlığın ve Yahudiliğin ezgilerinin bu topraklarda kendilerine özgürce yankılanma alanı bulduklarına” dikkati çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sadece Hatay, İstanbul ve İzmir'de değil, hemen her ilimizde, doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde farklı din ve mezheplerin tam bir hoşgörü içinde birbirine saygı ve sevgi içinde hayatlarını sürdürdüklerini görürsünüz. Hatta bu uzlaşmayı ve saygıyı, bu uyumu bozacak türdeki provokatif saldırıların, toplum tarafından şiddetle kınandığını da eminim müşahede etmişsinizdir.
Çünkü altını çizerek söylemem gerekiyor; bu topraklar Mevlana'yı yetiştiren topraklardır. O Mevlana ki yüzyıllar öncesinden toplumlara en güzel çağrıyı yapmıştır; 'Gel, ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.' Bu topraklar, 'gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz' diyen Yunus Emre'yi yetiştiren topraklardır.
Bizler de o yüzyıllar öncesinden gelen bu çağrılara bütün kalbimizle, yüreğimizle sahip çıkıyoruz. Bu çağrıların içerdiği anlamı yeniden ve yeniden tüm dünyaya duyurmak için gayret gösteriyoruz.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'ni AB üyelik sürecine girmesi öncesindeki müzakerelerde fasılları “açma-kapama” diye bir anlayışın bulunmadığını ifade ederek, “Açılır ve kapanırdı, ama daha sonra ne yazık ki sadece açmak... Adeta böyle kuyudan kovayla su çekmeyi bırakın attığınız o kova orada takılıp kalıyor, çıkarabilene aşk olsun, bu hale getirdiler” dedi.
Erdoğan Medeniyetler İttifakının 3 yıl önce başlatılmasına rağmen çatısı altında bugün 76 ülke ve 13 farklı uluslararası örgütü barındırdığını belirten Erdoğan, ittifakın giderek güçlendiğini söyledi.
İttifakın gelecek nisan ayında yapılacak 2. forum toplantısına büyük önem verdiklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, bu projenin bu hacme ulaşmasının umutları da diri tuttuğunu belirtti.
Türkiye için yapılan “batının en doğusu, doğunun da en batısıdır” tanımlamasının, sadece ülkenin coğrafi konumunu değil, medeniyetler, kültürler, dinler, diller arasında da bir köprü konumunda olduğunu ifade ettiğine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, “Hatta ben bunu biraz daha farlı ifade ediyorum; Türkiye köprü olmaktan öte aynı zamanda bir kilit görevini de görüyor” diye konuştu.
Türkiye'nin bu potansiyelini ve zenginliğini kullanabilmek için 2002 yılından itibaren her alanda yoğun bir reform programını uygulamaya koyduklarını anlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin demokratikleşme ve insan hakları noktasında bugün, 6 yıl öncesi ile kıyaslanamayacak bir ülke konumuna yükseldiğini vurguladı.
-“KOVA ORADA TAKILIP KALIYOR”-
Gerçekleştirilen reformların, Türkiye'nin AB'ye katılım sürecine giden yolu açtığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
“Katılım süreci içinde bu yolculuk devam etmektedir. Türkiye 1959 yılında AET'ye üye olmak için başvuruda bulunmuş, ancak 2004 yılına kadar bu süreçte somut ilerleme kaydedememiştir. 2004 yılında Kopenhag Kriterleri noktasında verdiğimiz mücadeleyi hatırlayalım, karşılığını gördü ve 2005 yılında müzakerelerin resmen başlamasına karar verildi.
2005 yılında 35 fasıl üzerinden tarama süreciyle başlattığımız müzakere süreci devam ediyor. Halbuki bu fasıllar çok daha düşük sayıda idi. Bugün bir fasılda daha müzakereyi açtık ve kapattık. Fakat bizim bu sürece girdiğimiz ana kadar, 'açma-kapama' diye bir anlayış yoktu. Açılır ve kapanırdı, ama daha sonra ne yazık ki sadece açmak... Adeta böyle kuyudan kovayla su çekmeyi bırakın, attığınız o kova orada takılıp kalıyor, çıkarabilene aşk olsun bu hale getirdiler. Şimdi biz bunun mücadelesini veriyoruz. Bir taraftan faslı açmaya çalışıyoruz, ondan sonra da şimdi diyoruz ki 'Bakın bu adil bir yaklaşım değil, biz sizden iane istemiyoruz. Biz diyoruz ki 'bizden öncekilere nasıl hangi hakları tanıdıysanız, bize de aynı hakkı tanıyın. Başka bir şey istemiyoruz. Eğer bizi yük olarak görüyorsanız, o da ayrı bir konu, bunu da bize açıklayın, ama Türkiye yük olmaya değil, yük almaya geliyor. Türkiye'yi böyle tanıyın, böyle bilin.'
1.5 milyarlık İslam dünyası Türkiye'nin AB sürecini takip ediyor. Halbuki onlardan hiçbirisi AB'ye girme durumunda değil, ama buna rağmen bu beklentinin içerisinde.”