Akıllı adam kendi kullanmıyorsa havada akrobasi yapmaz

Güncelleme Tarihi:

Akıllı adam kendi kullanmıyorsa havada akrobasi yapmaz
Oluşturulma Tarihi: Haziran 06, 2007 00:00

Gökyüzünün Formula 1'i olarak adlandırılan ve İstanbul'da ilki geçtiğimiz yıl yapılan 'Red Bull Air Race' 2 Haziran Cumartesi günü ikinci kez Haliç semalarında düzenlendi. Yarış öncesinde Red Bull'dan Serpil Çubukçu arayarak, 'Uçmak istermisin' dedi. Çubukçu'ya 'Uçmak isterim ama benimle ne alakası var' diyince işin beni ilgilendiren boyutunu anlattı.

Seat, Red Bull Air Race'ye 3 yıl süreyle sponsor olmuş ve bu ortaklık Haliç yarışıyla başlayacakmış. Bana da bu kapsamda, önce Seat Leon'un 200 beygirlik FR modelini kullanmak ve daha sonra havalimanına araçla giderek bu kez teste havada devam etmem önerisi yapıldı. Çok 'havalı' bir iş olacağı için kabul ettim. Özellikle CNN Türk'te hazırladığım 'Deneme Sürüşü' isimli televizyon programım için güzel malzeme olacaktı. Medyadan bir çok isim uçakla akrobasi deneyimini yaşadı ama ben bunu karadan havaya bağlayan tek gazeteci olacaktım. Extreme sporlarına ilgi duyduğum için gerçekten inanılmaz bir deneyim yaşayacağımı düşündüm ama ne yalan söyleyeyim başıma gelecekleri bilseydim kesinlikle kabul etmezdim.

ŞERMİN UYUMUŞ MU?

Havada akrobasi deneyimim için 30 Mayıs Çarşamba günü saat 16.00'da sözleştik. Seat sabah saatlerinde Leon FR'ı bu farklı deneyim için gazeteye gönderdi. Önce Seat Leon FR'la İstanbul'da her zaman yaptığım test sürüşlerinden birini yapacaktım daha sonra araçla Yeşilköy Askeri Havalimanı'na gidecektim. Gazeteden test için çıkarken, Hürriyet Yan Yayınlar Görsel Yönetmeni olan eşim beni arayarak, 'Şermin uçuştan geldiğinden beri uyuyor' dedi. Şermin Terzi, Hürriyet eklerde çalışan bir arkadaşım ve bu tecrübeyi sabah 10.45 gibi yaşadıktan sonra gazeteye gelip bir saatten fazla uyumuş ve uzun bir süre kendine gelememiş. Şermin zaten bu ilginç deneyimini geçtiğimiz Cumartesi ekinde çok güzel bir şekilde anlatmış.

'Karada ve havada test' deneyimime, Şermin'den gelen haberin psikolojisiyle başlamak heyecanımı artırdı. "O kadın canım daha dirençsiz, kötü olması normaldir, bana birşey olmaz' diye açıkçası kendi kendimi kandırdım. 200 beygirlik Seat Leon FR'la yaptığım test sürüşünün ardından Air Race uçaklarının bulunduğu, Atatürk Havalimanı'nın biraz ilerisindeki askeri havalimanına vardım. Red Bull Air Race ekibinden bir doktor, uçuşa hazır olup olmadığımı kontrol
/images/100/0x0/55ea564bf018fbb8f8795829
için beni muayene etti ve 'Aslan gibisin, uçmanda hiç bir sorun' yok dedi. Bir başka deyişle, 'yürü be koçum kim tutar seni' durumu yani. Bu gazla kendimi piste attım.

Piste geldiğimde birlikte uçacağım Red Bull Air Race pilotu Alman, Matthias Dolderer'i görünce hafif hafif tırsmaya başladığımı hissettim. Dolderer, sabahtan beri 10'dan fazla uçuş yapmış, saçı başı dağılmıştı. Bana, "Heyecanlı mısın" diye sorduğunda, tek söylediğim biraz önce açlıktan bayılmamak için gofret yediğimi ve bu durumun yukarıda midemi bulandırıp bulundırmayacağıydı. Çünkü bana dışarıdan 'Aman çok fazla bir şey yeme yoksa kusabilirsin' uyarısı gelmişti. Meğerse yiyebilirmişim.

Dolderer, uçuşla ilgili birtakım bilgileri verdikten sonra, 'Zaten uçağın içinde de telsizle konuşabileceğiz. Sen benim söylediklerimi yap yeter' deyince rahatladım. Çünkü gökyüzündeki yanlış bir hareketim, gelecekle ilgili planlarımda değişikliğe neden olabilirdi.

NASIL OLSA UÇAKTA TELSİZ VAR

Dolderer'in heyacandan aklımda kalan tek sözü ne yaparsa yapsın ufuk çizgisinden gözümü ayırmamam ve hiç bir şekilde kafamı arkaya çevirmememdi. Diğer söylediklerini ise sanki hiç duymamış gibiydim. Ama nasıl olsa uçakta telsiz vardı ve bana komutları verecekti.

Daha sonra Red Bull görevlileri olası bir tehlikede kullanmak üzere, bana paraşütü giydirdiler. Uzunluğu 6.5 kanat boyu 8 metre olan önden motorlu iki kişilik Extra 300 S uçağına binmeye hazırdım. Ama bir sorun vardı, o da oraya nasıl sığacağımdı. 1.90 küsürlük bir adam olarak ön koltuğa oturmam için bir 10 dakika gerekti. Koltuğa dizlerim bükülmüş bir şekilde girdiğimde, Dolderer'e 'Birşey olsa, benim koltuğum fırlamaz çünkü buraya sıkıştım' deyince, kahkayayı patlattı. Bacaklarım sığmadığı için daha havalanmadan tutulmuştu.

Derken uçak havalanmaya başladı ve ilk şoku yaşadım. Dolderer, benimle konuşmaya çalışıyordu ama hiç bir şey duymuyordum. Kendi kendime 'Tamam sakin ol ve söylediklerini hatırla' dedim. 'Ufuk çizgisinden gözlerini ayırma ve kafanı arkaya çevirme.' 20 dakika boyunca kendi kendime bu sözleri tekrarladım.

Kalktıktan sonra uçağı bir sağa bir sola yatırıyor, sonra bir süre tepe aşağı gidiyorduk. Buraya kadar herşey güzeldi. Bir süre dikey uçtuktan sonra, dönerek sanki düşüyormuş gibi bu kez aşağıya tüm hızla dikine inmeye başladık. Neredeyse suya değecekken, uçağın önünü kaldırıp düz pozisyon aldıktan sonra denizin üzerinde kurulu 20 metre uzunluğunda, aralarında 10 metre bulunan iki hava kapısından geçtik.

BOYNUM YOK OLDU

Uçuşun en acayip şeyi olan 'G-shock'u burada yaşadım. O kadar alçaldıktan sonra 400 kilometre hızla tekrar yükselirken vücudumdaki bütün kaslar yay gibi gerildi ve boynum içeri kaçtı. Ne kafamı ne vücudumu ne de gözlerimi oynatabiliyordum. Tek yaptığım ufuk çizgisini kaçırmamaktı. G-Shock'tan sonra aracın içindeki kamereya, "Surat şeklimi merak ediyorum' deyip diğer şoku beklemeye başladım. Açıkçası inanılmaz bir duyguydu ve korktuğum başıma gelmemiş, midem bulanmamıştı. Daha sonra pilot bu hareketi 4-5 kez daha yapınca iyice alışmıştım.

Uçak başaşağı giderken ise denizle aramızda neredeyse 20-30 metre mesafe kalmıştı. Neredeyse elimi çıkartıp suya değecektim. Tam bu pozisyondan keyif alıyordum ki, pilotumuz havalanıp üst üste 6-7 kez takla atmaya başladı. Hiç gerek yoktu halbuki. Hem kendi eksenimizde dönüyor, hem de havalanıyorduk. En yükseğe çıktıktan sonra, canım pilotum bu kez aşağıya doğru takla atarak inmeye başlayınca ben de ipler koptu. O ana kadar zevk aldığımı bile söyleyebileceğim uçuş, biranda kabusa dönüşmüştü.

Midem bulanmışti ve bir kaç hareket daha yapsa, öndeki kameranın üzerine çıkartmak zorunda kalacaktım (pardon). Derin derin nefes almaya başlamış, etrafı seyretmeyi tamamen kesmiştim. Kendi kendime pilota küfür ediyordum. Çünkü o taklalara kadar herşey yolunda gidiyordu. Şimdi tek isteğim inmek ve birdaha bu tip bir uçağa hiç yaklaşmamaktı.

TAMAMEN DELİ İŞİ

Bir yolunu bulup, 'Enough' (Yeter) diye bağırdım ve Allah'a şükür pilot bunu duydu ve dönmek için harekete geçti.

Uçaktan indiğimde, 'Bunun tamamen deli işi' olduğunu ve bir daha kesinlikle yapmayacağımı pilot Matthias Dolderer'e söyledim. O an otomotiv editörü olduğuma şükrettim ve Hürriyet'in sürekli bu tip testlere maruz kalan havacılık muhabiri Tolga Özbek'e üzüldüm.

Uçaktan indikten sonra ilk 1 saat kendime gelemedim. Daha sonra Leon FR'ı alarak gazeteye gittim. Akşam, Ford'un bir toplantısı vardı ama gitmem mümkün değildi. Eve gidip biran önce uyumak ve uzun bir süre kalkmak istemiyordum. Şermin için 'O kadın canım daha dirençsiz, bana bir şey olmaz' sözümü geri almak istiyorum. Bu işin erkeği kızı olmazmış. O bir daha yapmak istediğine göre benden kesinlikle daha cesur. Ben yine otomobil kullanmaya devam edeceğim.

Yollar benim Şermin, gökyüzü senin olsun.

’F1 aracı bu uçaktan çok daha tehlikeli’
/images/100/0x0/55ea564bf018fbb8f879582b


14 yaşından beri profesyonel olarak uçan ve Almanya'da sahibi olduğu uçuş okulunda, ülkenin en genç uçuş öğretmeni olan Mathius Dolderer'le uçağa binmeden sohbet ettik. Bugüne dek 10 farklı uçakla 60 bin saatten fazla uçan ve 22 bin iniş gerçekleştiren Dolderer, "Yaşıtlarım pul biriktirirken ben uçuş ehliyeti biriktiriyordum" diye espri yapıyor. "Bu tip bir uçakla akrobasi yapmak mı yoksa motorsporları mı tehlikeli" diye sorunca hiç tereddütsüz, "Kesinlikle motorsporları" diyor. Doldererer’e göre, "Özellikle Formula 1'de en ufak hatanızda 300 kilometre hızla duvara çarpabilirsiniz ve hiç şansınız kalmaz. Bu tip uçaklarda ise daha fazla şansınız var".

Dolderer, hızlı otomobil kullanmayı da sevdiğini belirterek, "Şu anda BMW markalı bir spor aracım var. Daha önce Porsche 911'im vardı ve yine bir Porsche almayı düşünüyorum. Uçuşlardan fırsat bulduğumda piste gidip otomobil kullanıyorum" diyor.

Leon FR, uçağın gölgesinde kaldı

Aslında, havada yaptığım akrobasiden önce Seat Leon FR'la TEM'de hızlı bir test yapmıştım. Ama açıkçası, kabus dolu uçuştan sonra Leon FR'la ilgili hiç bir şey hatırlamıyordum. Leon FR, biraz gölgede kalmıştı. Belkide bilinç
/images/100/0x0/55ea564bf018fbb8f879582d
altımda, böyle bir deneyime girmemde etkili olan Seat'a kızmıştım.

Şaka bir tarafa, Seat'ın özellikle tasarımı ile büyük beğeni toplayan modeli Leon, Golf GTI'da kullanılan 200 beygirlik TFSI motorunu paylaşarak FR kod adını almış. Bugün dikkat çeken modellerine rağmen haketmediği bir durumda olan Seat'ın 240 beygirlik Cupra modelinden sonra en hızlı modeli olan Leon FR, gerçekten sınıfının en başarılı modellerinden biri. Sarı rengi aracı biraz taksi havasına soksa da, sportifliğini net olarak vurgadığını söyleyebilirim. Maksimum gücü olan 200 beygiri 5100 d/d'den itibaren kullanıma sunan Leon FR, maksimum torku olan 280 Nm'ye ise 1800-5000 devirleri arasında ulaşıyor. Bu değerlerle 1334 kilogram ağırlığındaki aracın 0-100 kilometre hızlanması 7.3 saniyede geçekleşiyor ve Leon FR maksimum 229 kilometre hıza ulaşabiliyor. 6 ileri şanzıman ile gücünü yola aktaran aracın şehir içi yakıt tüketimi 100 kilometrede 11 litre iken şehir dışında bu değer 6.2 litreye düşüyor. Leon FR'ın Türkiye'de fiyatı ise 65 bin YTL civarında. Eğer otomatik vites isterseniz bir 5 bin YTL'yi daha gözden çıkarmanız gerekiyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!