Akil İnsanlar Giresun'da

Güncelleme Tarihi:

Akil İnsanlar Giresunda
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 13, 2013 16:40

Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Bölgesi Grubu üyeleri, 15’inci durakları Giresun’da sivil toplum örgütü temsilcileri ve halkla bir araya geldi.

Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Grubu Giresun toplantısı Aksu Mevkii’ndeki bir düğün salonunda yapıldı. Düğün salonu önündeki sokak, bariyerle trafiğe kapatılırken, salonun kapısına X-Ray cihazı yerleştirildi, davetli listesinde adı olmayanlar içeri alınmadı.

SALON ÖNÜNDE TARTIŞMA

Elinde Türk bayrağıyla gelen iki kadın içeri alınmayınca polisle tartıştı. Kadınlar uzaklaştırılırken Yüksel Özdemir adlı bir kişi elindeki nüfus cüzdanını gösterirken, "Burası benim toprağım. Ben niye içeri giremiyorum?" diyerek salona girmek istedi. Tartışma uzayınca görevli polisler Özdemir’i zorla uzaklaştırdı. Bu sırada baygınlık geçiren Özdemir, verilen suyu içtikten sonra yeniden salonun önüne geldi ve görevlilerle tartıştı.
/images/100/0x0/55ea9980f018fbb8f88a8843


İçeriye girmek isteyen bazı muhtarlar da davetli olmadıkları gerekçesiyle alınmadı. Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Grubu’nu salona getiren konvoy salon önüne geldiğine bazı kişiler, slogan atarak heyeti yuhladı. Türk bayraklarıyla salonun önüne gelen Türkiye Gençlik Birliği üyesi bir grup barikattan geçirilmedi. MHP Giresun İl Başkanı Orhan Erzurum da salona alınmadı. Toplantıya girmek isteyen bir gaziyi de Emniyet Müdürü Hikmet Bulak ikna etti.

"GÜNAHI DA SEVABI DA BİZİMDİR"

Giresun’daki toplantıya Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Bölgesi Başkanı Yusuf Şevki Hakyemez, üyeler Kürşat Bumin, Oral Çalışlar, Fatma Benli, Bendevi Palandöken ve Yıldıray Oğur katıldı. Toplantı açılışında konuşan Prof. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez, şöyle konuştu:

"Akan kanın durmasını istiyoruz ve bu nedenle süreci destekliyoruz. Hiç kimsenin şimdiye kadar ifade etmediği görüşleri ifade etmeniz çok önemli. Burası sadece görüşlerin ve düşüncelerin ifade edileceği bir platform olarak kalırsa daha fazla amacına hizmet eder. Karadeniz çok hassa bir bölge. Hem vatanseverlik bakımından, hem de şehit sayısının fazlalığı yönünden. Hükümetin çok dikkatli olması gerekiyor, halkımızın çok dikkatli olması gerekiyor. Kullandığımız dil çok hassas olmalı. Dışlayıcı bir dil kullanmazsak daha iyi olur. Devlet asla acziyet içinde değildir. Teröre karşı etkin mücadele verildi. Ama şunu rahat bir şekilde söyleyemiyoruz; biraz daha böyle devam etse bu sorun çözülür. Hep duyarız, ‘öldürücü darbe vurduk’ diye ama terör hiç bitmedi. Güvenlik politikalarının dışında politikaların da uygulamaya sokulması lazım. Cumhuriyeti biz birlikte kurduk ama o birlikteliğin yeniden tesis edilmesi gerek. Kimleri davet edeceğimize kendimiz karar verdik. Resmi makam ya da hükümetin yöntemimize müdahalesi söz konusu değildir. Günahıyla sevabıyla yaptığımız çalışmalar bizim düşüncemizin ürünüdür."

Heyet üyesi, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Genel Başkanı Bendevi Palandöken de, ’Çözüm süreci’ ile ülkenin tam rayına oturduğu sırada bir felaket ile karşılaştığını belirterek, "Kim ne düşünceyle yaptıysa onu da lanetle kınıyoruz. Ülkede 50 yıldır böyle oldu. Sağ sol çatışmaları, ASALA ve PKK. Siz ne düşünüyorsanız biz de sizin gibi düşünüyoruz. Bu ülkenin dirliğine, birliğine, varlığına ait ne düşünüyorsanız biz de sizin gibi düşünüyoruz. Sizlerin sesiyiz. Özgürce fikirlerinizi söyleyin. Sadece varsayımla, ‘acaba ne veriliyor’ diye düşünmeyin. Sormak istediğiniz her şeyi rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Buradaki arkadaşlarımız da sizin gibi ülkesini seven insanlardan oluşuyor" dedi.

"GELSİNLER KONUŞALIM"

Gazeteci Oral Çalışlar da, 2-3 kişinin yaptığı protesto gösterilerinin toplantıların medyada "Akil insanlar protesto edildi" haberleri ile yer aldığını ifade ederek, şöyle devam etti:

"Döndüğümüz zaman arkadaşlarımız, ’Protesto ve yuh altındasınız’ diyor. Halbuki gerçek bu değil. Bir gazeteci olarak meslektaşlarımın yaptığı haberleri görünce, kendi kendime, ’Demek ki ne kadar yanlış habercilik yapıyormuşuz?’ diyorum. Türkiye’de ilk kez hem hükümet hem de karşı taraf, ’Artık silahla çözüm sürecini geride bırakmak istiyoruz’ diyor. Küçük protestoları yapanlara şunu söylemek istiyorum; bunların hepsini konuşabiliriz. Hangi görüşten olursa olsun her arkadaşımızı dinlemeye, onların endişelerini anlamaya hazırız. Bayrak sallayarak protestoları yapmak yerine gelsinler konuşalım. Ama konuşalım, bağırmadan."

"AŞIRI BİR MİLLETÇİLİK YÜKLENMİŞ"

Kürşat Bumin de, gezdikleri illerde sağduyunun hakim olduğunu gördüğünü ifade ederken, "Barış süreci’ denildiğine göre gerçekten bir iç savaş vardı demek ki. 30 yılda 45 bin kişinin öldüğü bir iç savaş aslında" dedi. Bumin, şunları söyledi:

"Sağduyunun hakim olduğunu, böyle bir durumu medeni bir ülkenin kaldıramayacağı yönünde bir ortak kanaat gördüm. Ama ilginçtir, bu sağduyuyu okullu insanlardan çok esnafta, halkta gördüm. Ülkemizde okullu olmak belli biçimde biçimlendirilmek anlamına geldiği için okula fazla devam etmemiş kesimler çok daha sağduyuyla yaklaşıyorlar. Okullu olduğumuz zaman hep böyle, ‘toprak uğrunda ölen varsa vatandır’ şeklinde bir yaklaşım bize öğretilmiş. Vatan sürekli kan isteyen bir şey değil. Ailenizle mutlu yaşıyorsanız, geleceğinizden eminseniz orası vatandır. Bizde aşırı bir milliyetçilik, vatan, millet, bayrak etrafında olması gerekenden fazla heyecan yüklenmiş. Bir çok protestonun kaynağı da bu aslında. Bu toplantıları şu nedenle önemsiyorum; herkes bir masanın etrafında bir araya geliyor ve söylemek istediğini söylüyor."

"109 GÜNDÜR KİMSE ÖLMÜYOR"

Yıldıray Oğur da, 109 günden bu yana büyük bir facia olmadığını, Reyhanlı’daki bombalı saldırıların sürecin ne kadar zor dengeler üzerinde gittiğini, bu coğrafyanın ne kadar zor olduğunu, silahın ne kadar hayatımızda olduğunu göstermesi açısından ibretlik olduğunu söyledi. Oğur, "49 insanımızı kaybettik iki gün önce ve ertesi gün Türkiye bir derbi maçını konuşuyordu. Televizyonlar günlük rutinlerine devam ediyorlardı. Biz bu ölümlere çok alıştık. Katliam, karakol baskınlarına çok fazla alıştık. Bu normal ve sağlıklı bir şey değil. Sağlıklı bir toplumun böyle bir şeye alışmaması gerekir. Size şunu sormak istiyorum; bana son 1 yıldır PKK’nın baskın düzenlediği bir karakolun veya orada şehit olan bir veya birkaç askerin şehit olduğunu söyleyebilir misiniz? Herhangi birinin adını veya sayısını hatırlayan var mı? Biz bu ölümlere çok fazla alıştık. Bu kötü ve samimiyetsiz bir şey. Hem bunun üzerinden bir sürü laf söyleniyor ve hamaset yapılıyor ama hayatını kaybedenlerle, şehit olanlarla ilgilenmiyoruz. Onlar rakam olarak bile aklımızda değil. Bunu hayatımızdan çıkarmamız gerekir."

Oğur, yapılan hamasete rağmen devletin oluşturnacağı profesyonel ordu için 50 bin kadro açarak 3 bin lira maaş vereceğini açıklamasına karşılık 2 yılda sadece 2 bin kişinin başvurduğunu ifade ederken, "Bunu kötülemek için söylemiyorum. Bu aslında çatışmadan bıktığımızın göstergesi. Ama anneler, babalar bu acıyı yaşıyor. Barış süreci nedeniyle 109 gündür kimsenin ölmediğini aklımızda hep tutmamız gerekir" dedi.

Heyette bulunan Fatma Benli de, kan olmadığı zaman sorunların daha rahat konuşulabildiğini, 4 ay önce şehit haberleri gelirken bu toplantıyı yapamaz durumda olduklarını ifade etti. Benli, "Yeni öğrendim, Diyarbakır’da da 400 şehit ailesi varmış. Nüfus yoğunluğuna göre en çok şehit Şırnak’ta varmış. Kurşun kim olduğuna bakmıyor silahtan çıktıktan sonra. Her kurşun, toprağa düşen her can da bizi birbirimizden ayırıyor" dedi.

KATILIMCILARIN GÖRÜŞLERİ

Toplantıda daha sonra katılımcılar süreçle ilgili görüşlerini açıkladı. Emekli Yusuf Kocaoğlu, "Türk milleti kavramının kalmasını istiyoruz, ikinci dilde eğitim olmasını istemiyoruz" dedi. Sigortacı Şuayip Şener de, "Keşke 12 Eylül öncesinde de böyle bir heyet Türkiye’yi dolaşsaydı da barış dilini anlatabilseydi" ifadesini kullandı.

Emekli Eğitimci Halit Keskin ise, "Kürtlerin hakları yok sayılmıştır, yasaklar koyulmuştur, Ama bu ülkede demokratikleşmeyi hak eden başka insanlar da var. Emekçiler, öğrenciler, işçiler. Kürt sorunuyla birlikte bu kesimlerin de sorunları ele alınırsa ve çözülürse Kürt sorununun çözümüne destek çığ gibi büyür. Kürt sorunu ezilen, sömürülen ötekileştirilen Alevilerin haklarıyla birlikte ele alınırsa o zaman Türkiye’deki endişelerin ortadan kalkacağını düşünüyorum" diye konuştu.

Kızılay Giresun Şube Başkanı Hürriyet Şensoy da, "Biz kiminle kavgalıyız da barışı tartışıyoruz? Karşımızda bir avuç eşkıya var. Tek dilimiz var, vatanımız bölünemez. Doğu’daki yatırımları gördüğümde Karadeniz’im için vah çektim. O yatırımların sadece 3’te biri buraya yapılmış olsaydı ülke olarak çok daha güçlü hale gelebilirdik" diyerek düşüncesini dile getirdi.

Gazeteci Adil Şahin ise, "Kürtlerin bizimle eşit olmadıkları konu hangisi? Ben de onlarla eşit olmak istiyorum. Ben de su, elektrik parası vermek istemiyorum, vergi vermek istemiyorum. Oslo görüşmelerinde metropollerin bomba ile doldurulduğu söylenmişti, bu zabıtlara da geçti. Dağdaki terörist iniyor silahıyla ama metropollerdeki bu patlayıcılar nasıl etkisizleştirecekler" değerlendirmesinde bulundu.

"OĞLUMUN DA ÖLMEMESİNİN GARANTİSİNİ İSTİYORUM"

Seyhan Şengül, polis memuru eşi Murat Şengül’ün 1996’da Bingöl’de şehit edildiğini anlatırken, "Onlar vur - kaç taktiği uyguladı. Savaş olsaydı düzenli birlik olurdu karşımızda. Onlar kalleştiler. Eşim şehit edildiğinde 1 ve 1.5 yaşında iki çocuğum vardı. Sizin bir saniyede haberlerde izlediklerinizi biz senelerdir yaşıyoruz. PKK’nın isteği nedir? Toprak mı, bayrak mı, yaşama özgürlüğü mü? Biz onlara özgürlük vermedik mi? Bu kalleşlere nasıl güvenebiliyorsunuz? Onların sözlerine değer verip nasıl bize garanti verebiliyorsunuz? Çocuğum polis memuru olmak üzere. Oğlumun da ölmemesinin garantisini istiyorum. Benim oğlum öldüğünde bayrağı ve toprağı olmayacaksa yazıklar olsun" ifadesini kullandı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!