Güncelleme Tarihi:
Akdamar Kilisesi'nin açılışında Ermenistan devleti resmi olarak temsil edildi. Törene Ermenistan’dan Kültür Bakan Yardımcısı Gagik Gyurjyan’ın başkanlığındaki 19 kişilik heyet katıldı.
Açılışa, çeşitli ülkelerden 277 kişilik davetli katıldı. Açılışta, Suriye, Filistin, Avustralya, ABD, Kanada, Fransa, Almanya, Brezilya, Ermenistan, Gürcistan, İngiltere, İsrail, Kanada, Lübnan, Romanya ve Rusya'dan davetliler de yer aldı.
AH TAMARA’DAN AKDAMAR’A
Van gölü Akdamar Adası’nda bulunan kilise, Ermeni Kralı 1’inci Gagik tarafından 915-921 yılları arasında yapıldı. Mimarı kesiş Manuel olan kilisenin dört kollu, haç biçiminde bir planı bulunuyor. Taş işçiliği ve duvarlarındaki kabartma figürlerle Ermeni mimarlığının önemli yapıları arasında. Yapının dışındaki taş kabartmalarda incil ve tevrattan alınan dini konuların yanısıra, dünyevi konular, saray hayatı, av sahneleri, insan ve hayvan figürleri tasvir edilmiş. Kilise duvarlarının iç yüzeyleri restorasyon öncesi hemen hemen kaybolmaya yüz tutan dini konulu fresklerle bezenmiş. Bu duvar resimleri yöredeki en kapsamlı ve en erken tarihli örnekler olarak ayrı bir önem taşıyor.
Akdamar’ın halk arasında bilinen hüzünlü, bir efsanesi de bulunuyor. Efsane şöyle:
"Çok eski zamanda bu Ada'da Ermeniler yaşarmış. Ada'daki kilisenin baş keşişinin de Tamara adında oldukça güzel bir kızı varmış. Tamara, vaktinin çoğunu adanın büyük bir kısmını kaplayan kayalıklarda gezinti yaparak ve badem ağaçlarının altında dinlenerek geçirirmiş. Gölün kıyısındaki yerleşim yerinde ise geçimini göldeki balıklardan ve çobanlıktan sağlayan bir genç yasarmış. Genç çoban ise bir yandan balık avlamakla, bir yandan çobanlıkla, bir yandan da adayı seyretmekle geçirirmiş günlerini...
Birgün merakını yenemeyip Ada'ya çıkmaya karar vermiş. Aynı zamanda çok iyi bir yüzücü olan çoban, uzun uğraşlardan sonra nihayet Ada'ya varmış. Derken kayalıklarda gezinen Tamara ilişivermiş gözüne... Kısa bir tanışmanın ardından karşılıklı bir aşk doğmuş aralarında... Ve gün geçtikçe kopamaz olmuşlar birbirlerinden... Ancak her ikisi de Tamara'nın Başkeşiş olan babasından çekindiklerinden geceleri gizlice buluşuyorlarmış. Genç Çoban hergün sahil kenarından, Tamara'nın adadan yaktığı kandil ışığını takip ederek Ada'ya ulaşırmış. Bir süre sonra Baş keşişin yardımcısı bu durumu fark etmiş ve bunu Tamara'nın babasına anlatmış. Kızının Ada dışından ve farklı bir dine mensup birisiyle ilişkisini kabullenemeyen baba, bu duruma çok kızmış. Fakat bir yandan da kızını üzmeden, ona fark ettirmeden bu genci ortadan kaldırmanın yollarını arıyormuş. Ertesi gün göl çok dalgalı olduğundan Tamara gençle buluşmak istememiş. Bu durumu fırsat bilen başkeşişin yardımcısı buluşma yerine gidip, Tamara'nın yerine kandil ışığını yakmış. Sahil kenarında her zamanki gibi bekleyen genç ise kandil ışığını görünce atıvermiş kendini yeniden mavi sulara... Işığı takip ederek yönünü saptamaya çalışan genç çoban, bir süre sonra ışığın yerinin sürekli değişmesinden dolayı oldukça yorulmuş. Kollarında artık kulaç atacak takati kalmayan ve gücünü tamamen tüketen genç, adaya varmaya ramak kala masmavi sularda bırakmak zorunda kalmış kendisini...Son nefesinde ise feryadı figan bir şekilde bağırmış "Ah Tamara......". Bunu duyan Tamara buluşma yerine geldiğinde babasının yardımcısının elindeki kandil ışığını görmüş ve olanları anlamış. Cok sevdiği genç çoban gibi o da bırakmış kendisini masmavi sulara... O günden sonra Ada'nın ismi Ah Tamara olarak kalmış. Zamanla Akdamar'a dönüşen bu Ada eşsiz güzelliğiyle varlığını devam ettirmiş ve hala, dünyanın dört bir köşesinden yüzlerce kişinin uğrak yeri olmuş."