Güncelleme Tarihi:
Rüzgar Enerjisi ve Su Santralları İşadamları Derneği (RESSİAD) Başkanı ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Özcan Ültanır, hükümetin 2020 yılına kadar hedeflemiş olduğu 5 bin megavatlık (MW) nükleer kurulu gücünü bir akademisyen olarak az bulduğunu belirterek, “Türkiye'nin, 15 yıllık süreçte 10 bin mw'lik nükleer gücü hedeflemesi gerekiyor” dedi.
ODTÜ Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. İnci Gökmen ise nükleer santralların Türkiye için çok gerekli olduğuna inanmadığını söyledi.
Akademisyenlerin nükleer enerji ve santrala dönük görüşleri şöyle:
RESSİAD Başkanı ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Özcan Ültanır:
“Temiz bir çevre için yenilebilir enerji kaynakları ile nükleer enerjiden mümkün olduğunca faydalanmak gerekiyor. Bu nedenle biz başından beri nükleer enerjiye “evet” diyoruz.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının tümü kullanılsa bile dünya enerji tüketiminin ancak yüzde 3-5'inin karşılanabiliyor, bu nedenle de nükleer enerjiden mutlaka faydalanmak gerekiyor. Uzun dönemli elektrik talebine baktığımız zaman Türkiye'nin nükleer enerjiden yararlanmasını biz kaçınılmaz olarak görüyoruz. Çünkü kömürden elde edebileceğimiz azami enerji 100-110 milyar kilovat saat (kWh)/yılı geçmiyor gibi. Hidrolik enerjiyi tam kapasite ekonomik kullanımı Devlet Su İşleri'ne göre (DSİ) 125 milyar kWh, bize göre de 190 milyar kWh. Rüzgar ve diğer kaynaklardan elde edeceğimiz yıllık enerji miktarı da 2020'li yıllara kadar 30 milyar kWh'nın üzerine hiçbir şekilde çıkamaz. Bunların hepsini topladığımız zaman 350 milyar kWh'lık bir enerjiyi karşılayamıyorsunuz. Oysa Türkiye'nin 2020 yılında enerji talebi minimum 400 ile 560 milyar kWh/yıl.
HALKA İYİ ANLATILMALI
Nükleer enerjinin öneminin Türk halkına iyi bir şekilde anlatılmadığını düşünüyorum. Aydınlatılmamış bir halkın bilmediği bir şeyden korkması da doğal. 2 tane atom bombası atılmış Japonya'da elektriğin büyük bir kısmı nükleerden karşılanıyor. Halk nükleerle iç içe yaşıyor ve herhangi bir tepki yok. Nükleer çağdaş bir teknolojidir, Türkiye bu teknolojiyi kullanmakta geç kalmıştır.
Nükleer santral kurulacağının sinyalleri Türkiye'de ilk kez 2004 yılı Temmuz ayında verildi. 2005 yılında hiç ses çıkmadı. Oysa geçen sene bu olay halka iyice anlatılmalıydı. Halk yeterince aydınlatılsaydı bugün nükleer karşıtı gösteriler de olmazdı.
Türkiye'de bugüne kadar 2'si ihalesiz, 2'si de ihaleye dayanan toplam 4 nükleer santral girişiminde bulundu, fakat hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Yeni nesil reaktörlerden Türkiye'nin mutlaka yararlanması gerekiyor. Nükleerin serbest piyasanın akışını bozlayacak şekilde teşvik edilmesi gerekiyor, bu arada yenilenebilir enerji kaynaklarından da vazgeçilmemesi gerekiyor.”
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İnci Gökmen:
“Nükleer santralin ülkem için gerekli olduğuna inanmıyorum. Batıda Finlandiya dışında hiçbir ülke 1978 sonrasında yeni bir santral kurmadı, planlarını iptal ettiler, mevcut santrallerini kapattılar. Nükleer santral iklim değişikliğini önleyecek bir çözümde değil. Uranyum madenciliğinden yakıt oluşturulmasının pek çok evresinde fosil yakıtlar kullanılıyor. Ancak, batının elinde bulunan teknoloji için yeni pazar gereksinimi var. O pazar bizim ülkemiz olmamalı. Nükleer santraller çok karmaşık teknolojilerdir. (Biz bir tane yapalım sonra teknoloji geliştirelim) varsayımı çok mantıklı değil. Bugün Türkiye'de yapılacak nükleer santrale de yakıt ithal edilecek. Bu da bizi yine dışa bağımlı yapacak. Atık sorunu da ayrı bir konu. Nükleer santralleri çevreye etkileri çok büyük. Çernobil kazası Hiroşima'nın 100-200 katı kadar radyasyonun çevreye yayılmasına neden oldu. Etkileri Japonya'da bile hissedildi. Nükleerin yerine yerli ve yenilenebilir kaynaklar tam kapasitede kullanılmalı, elektrikte kayıp kaçak oranı giderilmelidir. Bugün zaten önerilen nükleer santralin elektrik enerjisine katkısı yüzde 2,5, en fazla yüzde 5 olacak. Sinop'ta veya Mersin'de yapılacak nükleer santral için de mutlaka halkın görüşüne başvurulmalı.”
ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Yeşin:
“Nükleer santraller enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, kaliteli ve ucuz elektrik arzının sağlanmasında önemli bir rol oynayacaktır. Nükleer santrallar sera gazı salınımı yapmadığı ve kül üretmediği için kömür yakan termik santrallara göre iyi bir çevre dostudur.
Bugün global ısınmadan kaynaklanan endişelerin giderek artıyor. Kyoto Protokolü de ülkelere sera gazlarını sınırlandırma zorunluluğu getirdiği için güvenilir ve ucuz elektrik üretiminde nükleer enerjinin yeniden gündeme alındı. Bu gelişme de “nükleer rönesans” olarak ifade edilmektedir. Türkiye'de 1960-2000 yılları arasında 4 kez nükleer santral kurma girişiminde bulunulmuş, ancak hepsi sonuçsuz kalmıştır. Aradan geçen 40 yıl içinde nükleer santraller konusunda gerekli teknik altyapı oluşturulmuştur. Dünyada nükleer reaktör teknolojisindeki gelişmeler yakından izlenmektedir.
Bugün Türkiye'de toplam 5 bin mw gücünde 3 adet nükleer santralın kurulması için yeni bir girişim başlatılmıştır. İleri teknoloji düzeyinde geliştirilmiş reaktör tipleri arasından seçim yapılacağı beklenmektedir. 1950'li yıllarda ortaya çıkan 1. nesil reaktörler, bugün yerini ileri teknolojiye sahip 3. nesil reaktörlere (EPR, ABWR, AP1000, yeni CANDU) bırakmıştır. Finlandiya'da halen inşa edilmekte olan EPR veya doğal uranyum yakıtlı yeni CANDU reaktörleri seçenekler arasında olabilir.”
KORUMA KABININ ÖNEMİ
Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Tombakoğlu:
”Türkiye'de nükleer reaktörlere karşı çıkılmasının temelinde Çernobil nükleer santral kazası yatmakta. Çernobil reaktöründe koruma kabı olmadığı için kazanın insanlara ve çevreye etkisi oldu. Çernobil benzeri bir kazanın olma olasılığının 1 milyon yılda birdir. Nükleer santrallerde “koruma kabının” çok önemli. Avrupa ve ABD gibi ülkelerde çalışan nükleer reaktörler koruma kabı olan gelişmiş teknoloji ürünü olan reaktörlerdir.
Koruma kabı denilen şey 1-1,5 metre kalındığında bir beton bina. Bunun üzerine uçak bile düşse hiçbir şey olmaz, çünkü buna göre tasarlanmış bir yapı. Avrupa'da bir nükleer reaktörde kaza olsa bile kimse radyoaktiviteye maruz kalmaz. Çünkü kaza bu koruma kabının içinde olur. Çernobil'de koruma kabı olmadığı için insanlar radyoaktiviteye maruz kaldılar.
Avrupa ülkelerinin aksine Ukrayna, Rusya, Romanya, Litvanya, Ermenistan'da bulunan nükleer reaktörlerde koruma kabı yok, yani Çernobil tipi. Bulgaristan, Çekoslovakya ve Slovakya gibi ülkelerdeki koruma batı ise batı standartlarında değil. Yani komşularımızın çoğu 40 senelik teknolojilerle çalıştırıyorlar nükleer reaktörlerini. Çevreciler Türkiye'de daha olmayan bir reaktör için eylem yapıyorlar. Burnumuzun dibinde pek çok ülkede sorunlu reaktör var, fakat onlara hiçbir tepki yok...
Bir nükleer santralde yatırımın yüzde 40'ının güvenlik önlemlerine gidiyor, bir sistemin birkaç tane yedeği oluyor, bu nedenle maliyet artıyor.”
NÜKLEER TEKNOLOJİ OLMALI
Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Okan Zabunoğlu:
“Akademisyen olarak bugüne kadar Türkiye'de nükleerin olmamasını yadırgıyorum. Biz nükleer santralın nasıl yapıldığını bilelim, tecrübemiz olsun, ondan istersek kuralım, istersek kurmayalım. Ama kurmaya kalktığımız zaman kendimizde yapacak durumda olalım, teknolojiyi öğrenelim.
Türkiye'nin şu anda istediği ülkeden nükleer teknoloji transfer edebilir, fakat bir süre sonra ülkeler teknoloji transferi yapmak yerine nükleer santral satmaya çalışacak. Bu nedenle şimdiden teknoloji edinmek faydalı olacaktır.
Bir nükleer reaktörün işletmesinde kalite kontrol ve bakımın büyük önem taşıyor. Reaktör çalışılırken belirli aralıklarla kalite kontrol süreçlerinden geçirilmek zorunda. Reaktör çalışılırken belirli aralıklarla kalite kontrol süreçlerinden geçirilmek zorunda. Yedek sistemlerin bakımını da hep aynı kişinin yapmaması gerekiyor. Çünkü yedek sistemde hep aynı insan bakım yaparsa, aynı hatayı yapar demektir.”
Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Enerji Eğitimi Anabilim Dalı Doç. Dr. Mehmet Şahin:
“Aslında enerji üreten tüm tesisler çevreye zarar verir. Örneğin 1000 mw enerji üreten bir rüzgar santralı yapmak istenirse 50 bin dönümlük bir araziye ihtiyaç var. Buraya kurulan rüzgar güllerinin etrafında hiçbir canlı ve bitki örtüsü de yaşamaz.
1000 mw'lik bir hidrolik santral için de binlerce dönümlük arazi, tarım alanı sular altında kalır. Nükleer enerjinin ise çok daha küçük bir alana kurulabilir ve çevreye zarar vermez. Bence bilinçli bir çevrecinin nükleer santralları desteklemesi lazım. Kuru kuruya (Ben nükleer santrala karşıyım) demek vatana ihanet gibi geliyor bana.”
MÜSİAD: NÜKLEER SANTRALİN YAPIMINA GEÇ BİLE KALINDI
MÜSİAD Başkanı Ömer Bolat, Türkiye'de nükleer santral yapımına geç kalındığını, bunun bir ihtiyaç olduğunu bildirdi.
Nükleer santral konusundaki soruları yanıtlayan MÜSİAD Başkanı Bolat, Türkiye'nin 15 yıl sonra elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamada yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının tamamını kullansa bile yeterli gelmeyeceğinin sık sık vurgulandığını hatırlatarak, bundan dolayı nükleer santral yapılarak elektrik enerji üretme çabalarının hızlandırılması gerektiğini söyledi.
Nükleer santrallerin ileri teknolojiler kullanılarak, tesis edildiğine işaret eden Bolat, şunları söyledi:
“Çevre gruplarının eleştirilerine baktığımızda bugün Ukrayna'da Rusya'da, Bulgaristan'da, Romanya'da, Ermenistan'da, İran'da yani bütün komşularımızda nükleer enerji üretilirken, bunların Türkiye açısından çevre riski oluşturacağı tabii iken, Türkiye'nin bundan kendini mahrum bırakması yanlıştır. Bu nedenle nükleer santrali yapımı noktasında hükümetin çabalarını olumlu buluyoruz.”
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Zafer Çağlayan, Türkiye'de nükleer santralin kurulmasına karşı çıkanların, komşu ülkelere bakması ve oradaki santrallere de karşı çıkması gerektiğini söyledi.
Bu ülkelerde yaşanabilecek bir problem ile Türkiye'de kurulacak bir nükleer tesiste çıkabilecek problemin ülkeye etkisinin hemen hemen aynı olacağına işaret eden Çağlayan, Türkiye'de nükleer santralin mutlaka kurulması gerektiğini savundu.
Ancak öncelikle enerjide arz güvenliğinin sağlanması gerektiğini vurgulayan Çağlayan, bunun için de enerji çeşitlendirilmesi gerektiğini, çeşitlendirmede de en baş sırada ulusal kaynakların yer alması gerektiğini ifade etti.
“NÜKLEER, ENERJİ PORTFÖYÜMÜZE EKLENMELİ”
Türkiye'nin ulusal bir enerji stratejisine ihtiyacı olduğunu belirten Çağlayan, bunun dışında, Türkiye'deki mevcut enerji kaynakları ve kapasitelerin ele alındığı bir enerji envanterine gerek olduğunu söyledi. Çağlayan, şöyle devam etti:
“Hidrolik, termik santrallerimizin gücü, kapasitesi nedir, yenilenebilir enerji kaynaklarının kapasitesi nedir, önce onu belirlememiz lazım. Ondan sonra da sırasıyla doğalgaz, nükleer, diğer kaynaklara yönelmek en doğrusu olacaktır. Mesele enerji konusunda iyi bir aşure yapmaktır. Aşurenin içinde kırk çeşit malzeme vardır, ama neticede ortaya çok lezzetli bir yiyecek çıkar. elektrikte de aynen bunu sağlamak lazım ama öncelikle kendi öz kaynaklarımıza yönelik bir strateji ve hammadde kullanımını temin etmemiz gerekiyor. Bu enerji üretim sisteminin yatırım süresi, üretime geçme süresi, yatırım maliyeti, üretime geçme maliyeti çok değişik, bunlar 2-4 yıl arasında değişiyor. Dolayısıyla bunların politikasının belirlenmesi lazım”
Türkiye'de nükleer santralin kurulmasıyla, ciddi anlamda büyük yatırımların oluşacağına dikkat çeken Çağlayan, bu kapsamda, devletin artık süratle enerji üretiminden, dağıtımından, hatta gerekirse iletimden çıkması gerektiğini savundu.
Nükleer enerjinin pahalı olduğu gerekçesiyle devlet tarafından yapılması söylemlerine de katılmadığını belirten Çağlayan, Türkiye'de nükleer enerji santralinin mutlaka getirilmesi ve bunun da enerji portföyüne dahil edilmesi gerektiğini söyledi.
Nükleer enerji konusunda gerekli tedbirlerin alınması ve güvenli bir altyapının kurulmasının önemine de değinen Çağlayan, “bu konuda (tedbir alalım) demek yerine, (yapmayalım) demek kolaycılık olur. Bu sefer doğalgaz lobisinin esiri oluruz. Doğalgaz lobisinin eseri olduğumuz zaman da istediği zaman İran doğalgazını açar, istediği zaman kısar, Ukrayna-Rusya politikalarındaki değişiklikten Türkiye etkilenir” diye konuştu.
EMO, HUKUKİ MÜCADELEYE GİRECEK
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Başkanı Kemal Ulusaler, nükleer enerji santralı girişimine derhal son verilmesi gerektiğini söyledi. Hükümetin nükleer santral konusunda ısrar ettiğini hatırlatan EMO Başkanı Ulusaler, bu süreçte, bir nükleer santralin tesis edilmemesi için tüm argümanlarını kamuoyuna en etkin biçimde anlatacaklarını ifade etti.
Türkiye'de nükleer santral kurulmaması için kullanılabilecek tüm yasal yolları zorlayacaklarını belirten Ulusaler, “Eğer bu çalışmalarımız sonucunda her şeye rağmen temel atılma aşamasına gelinirse, devreye hukuksal mücadele araçlarını da sokacağız. Sivil toplum kuruluşları ve demokratik kitle örgütlerinin bu haklı mücadelesinin ses getireceğine inanıyoruz. Hiç kimse (Halka rağmen ben yaptık oldu) diyemeyecektir” dedi.
Ermenistan'daki Metsamor Santralı'nın son depremde hasar gördüğünü ve 6 yıl kadar üretiminin durduğunu kaydeden Ulusaler, enerji ihtiyacını karşılayamayan Ermenistan'ın söz konusu santralı hızlı bir şekilde onararak tekrar üretime geçtiğini belirtti.
Ulusaler, “Yapılan onarım yeterli değildir ve santral bugün için potansiyel bir Çernobil konumundadır” diye konuştu.
Bulgaristan'daki Kozluduy Santralı'nın da sık sık arıza yapan bir santral olduğunu belirten Ulusaler, söz konusu santralın önümüzdeki 6 yıl içerisinde tamamen devreden çıkartılacağına dikkat çekti.
Her iki santral da Türkiye için büyük tehlike olduğunu iddia eden Ulusaler, “İşin üzüntü verici yanı bu ülkelere karşı herhangi bir yaptırım uygulanamamaktadır ve TAEK'in bu konuda bölge halkına yönelik çalışmalarının radyasyon erken uyarı sistemi kurmaktan öteye gitmemiş olmasıdır” dedi.
ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI
Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ertuğrul Ünlütürk nükleer santral teknolojisinin, enerji üretim seçeneği olarak dünyada geri ve eski bir teknoloji olarak kabul edildiğini iddia ederek, “Türkiye ise başka şeyler oluyor” dedi.
Hükümetin nükleer atık sorununu, kaza riskini, santrallerin olası çevre ve sağlık etkilerini bir yana bırakarak, uluslararası tekelleri yatırım için Türkiye'ye davet ettiğini ifade eden Ünlütürk, şunları söyledi:
“Bu gelişmeleri pekiştiren son vaka ise Türkiye'nin büyük sermaye gruplarının nükleer santral yatırımları için bir araya gelmeleri. 12 Mayıs 2006'da Enerji Bakanlığı'nda bir araya gelecek sermaye grupları
bu pastadan kendilerine düşecek payı tartışmaya başlayacaklar. Enerji Bakanlığı'nda bir araya gelenler, sağlığımızı, yaşam ortamlarımızı, bugünümüzü ve geleceğimizi tehdit edecek olan bir teknolojiyi ve yatırımı planlamaya çalışacaklar.
İnsanı, doğayı, yaşamı yok sayanlar, bir gün sağlıklı bir çevrede yaşamanın kendiniz için de olmazsa olmaz olduğunu anladığınızda her şey için çok geç olabilir. Nükleer programlarınızdan bir an önce vazgeçin, yenilenebilir enerji seçeneklerine, güneşe, rüzgara yelken açın.”