OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 26, 2002 00:00
Ölümünün birinci yıldönümünde dün törenle anılan Üzeyir Garih'le ilgili eşi Lili ve çocukları Dalia Garih Herzikowitz ile İzzet Garih tarafından yayınlanan kitap, ünlü sanayicinin pek bilinmeyen sırlarını günışığına çıkarıyor.''Dr. Üzeyir Garih'' adlı kitaba göre, Garih'e otomobil kullanmayı, İTÜ'den hocası Prof. Dr. Necmettin Erbakan öğretti. Museviişadamı Garih, ölümünden tam 5 yıl önce konuştuğu Can Kıraç'a da, Kuranıkerim'i çok okuduğunu, iman eden bir kişi olduğunu söyledi. 1954 yılında Karaköy'deki Vefai Han'da İshak Alaton'la birlikte Alarko'nun temellerini atan Üzeyir Garih, 1951 yılının Temmuz ayında 17 arkadaşıyla İTÜ Makine Fakültesi'nden başarılı bir öğrenci olarak mezun oldu. Garih, anılarında ''o gün hayatımın en mutlu günlerinden biriydi'' diye aktardığı mezuniyetine ilişkin olarak, ''Parasızdım. O sabah motor dersi hocamız, ikisi de asistan olarak çalışan Prof. Necmettin Erbakan ve Prof. Hakkı Öz'ün karşısında başarılı bir motor sınavı vermiş ve mezuniyete hak kazanmıştım'' cümlelerine yer veriyor. Garih, ilginç sırlarını, yazacağı bir kitap için 12 Ağustos 1996'da kendisiyle saatler süren bir röportaj yapan
Koç Holding eski yöneticilerinden Can Kıraç'a anlatırken, otomobil kullanmayı da Erbakan'dan öğrendiÄŸini şöyle naklediyor: ''1951 yılında Ä°TÃœ'yü ikincilikle bitirdikten sonra, Prof. Selim Palavan'ın kürsüsüne asistan oldum. Selim Palavan, Necmettin Erbakan'ın da profesörüydü. 33 günlük bir asistanlık devrem vardır. Bu33 gün içinde babam vefat etti. Özel bir ÅŸirkette 4 misli maaÅŸla iÅŸ bulunca asistanlığı bıraktım. Çünkü ailemi geçindirmek mecburiyetindeydim. Necmettin hoca beni sever ve baÅŸarılı bulurdu. Motor sınavında en baÅŸarılı öğrencisi ben olmuÅŸtum. Otomobil kullanmayı da Hürriyet-i Ebediye Tepesi'nde bana Erbakan hoca öğretmiÅŸti. Hoca o zaman da dindardı. Gayrimüslim olduÄŸum için bana hiçbir zaman ayrıcalık yapmamıştır.''     ''KURAN OKUDUM, BEN MÃœMÄ°NÄ°M''Ãœzeyir Garih'in Kuran'la ilgili anlatımları da şöyle: ''Ben çok Kuran okudum. Tefsirini ve Fransızcası'nı da okudum. Herkes kendine göre tefsir ediyor ayetleri. Arapça çok zengin bir lisandır. Piyanoda 'do' ile 're' arasında bir diyez ve bir bemol vardır. Halbuki, kemanda 'do' ile 're' arasında, yorumlama durumunuza göre, sonsuz aralıklar bulunur. Bu anlamda, Türkçe, Arapça lisanı karşısında fakir kalmaktadır. Kuran tefsirleri de çok farklı yorumlanmaktadır. Tefsirler farklı olduÄŸu ölçüde anlamlar deÄŸiÅŸir. Benmüminim, iman eden bir kiÅŸiyim. Ama her gün sinagoga gidip de dua etmem. Benim kendime göre bir inancım vardır, dua ederim, yakarırım.''     ÖLÃœM SENARYOSU HAZIRDI    Üzeyir Garih ile Ä°shak Alaton'un paylaÅŸtıkları bir sırrı da, yazdıkları ''ölüm senaryoları'' oluÅŸturuyor. Kitaba göre, ortaklar her yıl bütçe dönemi olan mart-nisan aylarında ''ölüm senaryoları'' yazarlarmış. Bu yıl da yeniledikleri ölüm senaryosunda, ''yönetim, hisselerini satsa bile en az 5 yıl hayatta kalan ortağın elinde olacak'' maddesi deÄŸiÅŸmemiÅŸ.     YÃœREK HOPLATAN DAVET    Üzeyir Garih'in yüreÄŸini hoplatan bir davet de, kitaptaki ilginç anılar arasında şöyle yer alıyor: ''Yıl 1958...O zamanlar araÅŸtırma komisyonlarının falan yeni kurulduÄŸu dönemlerdi. Bir cumartesi akÅŸamı iki polis gelmiÅŸ evime. AkÅŸam hanım dedi ki: 'Biri sivil iki polis gelecek' Ertesi akÅŸam biri sivil iki polis geldi. Dediler ki, 'Yarın sabah saat 07.00'de sizi Ankara'ya götüreceÄŸiz.' 'Niçin?' Bana cevap vermediler. Bunun üzerine kızımı ve karımı, kayınpederimin yanına götürdüm. Ertesi sabah 07.00'da hazır oldum. Hava meydanına götürdüler. O zaman DC tipi pervaneli küçük uçaklar vardı. Bana bir bilet verdiler ve uçaÄŸa bindik. Ankara 2.5 saat sürüyordu o uçakla. 2.5 saat boyunca niçin gittiÄŸimi, nereye götürdüklerini düşünüp durdum. Acaba ne yapacaklardı? Alana iner inmezbir siyah araba uçağın yanına kadar geldi. Dediler, 'Haydi seni MerkezBankası'na götürüyoruz.' Åžaşırdım elbet. Pazar günü olmasına raÄŸmen Merkez Bankası'nın arkakapısından beni toplantı odasına götürdüler. O zamana kadar öyle güzelbir salon görmemiÅŸtim. Kristal küllükler, vazolar, çok mükellef bir toplantı salonu. Ben tek başıma bekliyorum. 10, 15 dakika kadar bekledim. Gerçi yolculuktaki gibi deÄŸildim ama yine de ne olduÄŸu, ne olacağı meçhul. İçeriye 5-6 kiÅŸi girdi. Bunlardan birini tanıyordum. Vehbi Ekesan, kendisi Maliye Bakanlığı MüsteÅŸar Yardımcısı'ydı. Ben tabii bunları görünce rahatladım ama o zaman kadar baÅŸlarındaki ÅŸahıs da kendini tanıttı. 'Ben Tan DoÄŸan, Merkez Bankası Guvernörüyüm. Bakın bizim banknot matbaamız var ama para basamıyoruz. Çünkü ısıtma klimasıuygun çalışmıyor, renkler üst üste kayıyor. Bu iÅŸ için 3 ay gibi süremiz var. Sayın BaÅŸbakanımız Adnan Menderes bey talimat verdi, (Bu matbaa çalışacak ve para da basılacak.) Bu arada bizim dövizimiz de çok kıt. Bu iÅŸi sizin yapacağınızı Sümerbank'tan öğrendim. Onun için oturun ve teklifinizi yapın.' Ardından beni bir araba ile Merkez Bankası'nın matbaasına götürdüler. Tabii ilk iÅŸim telefonla evi aramak oldu. Dedim, 'Korkulacak bir durum yok. Ä°ÅŸler yolunda...'"    GARÄ°H'TEN ÖĞÜTLER    Kitapta, Ãœzeyir Garih'in bazı ''altın'' öğütlerine de yer veriliyor.  Garih, öğütlerinde, ''Bir gün müdür veya genel müdür olabilirsin ancak sen ne olursan ol etrafında bir yapıcı tenkit çemberi oluÅŸtur. Yapay da olsa muhalefet kur'' diyor. Ä°nanların güvenilir, saygın, karizmatik, sevimli, ÅŸeffaf ve adil olmalarını isteyen Garih, insanların dökülmüş süt için aÄŸlamaktansa yenisinin peÅŸinde koÅŸmanın daha doÄŸru olacağını düşünmelerini, zararı yeni iÅŸler kovalayarak karşılama yoluna gitmelerini öneriyor.  Garih'in ''Mutluluk pastası'' tarifiyle baÅŸlayan kitapta, yaÅŸamı, öğütleri, yakınları, mesai arkadaÅŸları ve kendisini tanıyanların hakkındaki yazılarına da yer veriliyor. Â
button