Güncelleme Tarihi:
Hüseyin Kıvrıkoğlu, Askeri Lise'de her yıl sınıf birincisiydi. Lisedeki başarılı öğrencilik dönemini Harp Okulu izledi. Harp Okulu'ndan 1955'te mezun oldu. Polatlı'daki Topçu Okulu'na gitmeden önce evlendi. 25 Şubat 1956'da kıyılan nikahla yaşamını birleştirdiği Olcay Hanım da liseyi bitirmişti. Olcay Hanım, Edirne'de doğmuştu. İlk çocukları, iki yıl sonra doğdu. Adını Levent koydular. Bir yıl sonra doğan ikinci çocukları da oğlandı. Ona da Haluk adını verdiler.
Teğmen Kıvrıkoğlu, Topçu Okulu'ndan birincilikle mezun olmuş; ilk görev yeri olan Bornova'ya yerleşmişti. Alayın hemen yakınında bir ev tutmuş; göreve bağlılığı ve ciddiyeti nedeniyle oradaki 14 teğmen içerisinde kısa sürede sivrilmişti. Boş zamanlarında İngilizce çalışıyor; sinema ve tiyatroyu yakından izliyordu.
Bornova'nın ardından Amerika'ya gitti ve Harp Akademisi'ne girdi. 1967'de akademiden mezun olduktan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nin değişik kademelerinde kıta komutanlığı, karargah subaylığı, Napoli'de AFSOUTH Karargahı'nda Harekat Dairesi Karargah Subaylığı görevlerinde bulundu.
1980'de Tuğgenerallik rütbesine terfi etti. Kıvrıkoğlu ailesinin, amcası Mustafa Kıvrıkoğlu'ndan sonra generallik rütbesine yükselen ikinci üyesiydi.
Yıllar sonra aileye üçüncü bir general gelecekti. Kıvrıkoğlu'nun kuzeni Hayri Kıvrıkoğlu da halen tuğgeneral rütbesiyle Tekirdağ'da tugay komutanı.
Annesi Şükriye Hanım, oğlu Hüseyin'in generalliğe yükselişini görememiş; 1976'da yaşamını yitirmişti. Annesinin ölümünden sonra Bozüyük'e gidişleri seyrekleşti; memleketiyle ilişkisini arkadaşlarına bayram kartları atarak, karşılaştıklarında sohbet ederek sürdürdü.
Büyük oğlu Levent'in evliliği de tuğgeneralliğine rastladı. Jinekolog olan Levent, kendisi gibi doktor bir eş seçti. 1983'de evlenen Levent'in, üç yıl sonra bir kızı oldu. İlk toruna Funda adı verildi...
Kıvrıkoğlu, artık ordunun üst kademelerine doğru hızla tırmanıyordu. Tuğgeneral rütbesiyle, Belçika'da SHAPE Harekat Merkezi Amirliği, 3. Piyade Er Eğitim Tugay ve 11. Piyade Tugay Komutanlığı görevlerinde bulundu. 1984'te tümgeneralliğe yükseldi. NATO LSE Kurmay Başkanlığı ve 9. Piyade Tümen Komutanlığı yaptı.
OĞLUNUN ÖLÜMÜ ÇOK ÜZDÜ
Korgeneral olduğu 1988 kötü bir yıldı. Önce babasını kaybetti, sonra da küçük oğlu Haluk'u. 29 yaşındaki genç, daha önce bir dolaşım sistemi rahatsızlığı geçirmişti. Yeniden rahatsızlanınca İstanbul'da askeri bir hastaneye kaldırılmış ve hiç beklenmedik bir biçimde yaşamını yitirmişti. Bu olay, Kıvrıkoğlu ailesi için büyük bir yıkımdı...
Ankara'da, Silahlı Kuvvetler'in komuta kademesinde önemli bir yer edinmişti. Korgeneral rütbesiyle ilk olarak Genelkurmay Personel Başkanlığı görevinde bulundu. Personel Başkanlığı, hem tüm mevzuatı öğrenmesini sağladı, hem de Ordu'nun yönetim kademesini yakından tanımasına neden oldu. Ardından 5. Kolordu Komutanlığı'na, Çorlu'ya atandı. Kıta görevinden sonra 1992'de yeniden Ankara'ya döndü.
Bu kez Milli Savunma Bakanlığı'nda müsteşardı. Nevzat Ayaz'ın bakanlığı döneminde bir yıl kadar bu görevde kaldı. Silahlı Kuvvetler ve bakan arasında ‘köprü’ işlevi görüyordu. Bakan da onunla çalışmaktan mutluydu; kişiliğinden etkilenmişti. Ayaz'ın, Kıvrıkoğlu için değerlendirmesi yıllar sonra bile hiç değişmedi: ‘‘Sivil yönetimle çalışmaya yatkın. Görevine bağlı, astları ve üstleriyle ilişkilerinde dikkatli, mesafeli, uyumlu çalışan bir insan.’’
Dikkati çeken, astlarının da benzer tanımlamalarla onu anlatmasıydı. Kıvrıkoğlu, astlarına karşı samimi davranıyordu. Birlikte çalıştığı astları onu ‘‘merhamet abidesi’’ olarak tanımlıyorlardı. Evrak getiren bir subayı, astı da olsa ayakta bekletmiyordu:
- Buyrun oturun...
Evrakları hızla okuyor, sorun yoksa hemen imzalıyordu. Evrakları masada yığıp günlerce orada tutmaktan hoşlanmıyordu. İlişkilerinde resmiyet yerine, sadeliği ve samimiyeti yeğliyordu. Bayram kartlarına basmakalıp yazılar bastırmaktan kaçınıyor; kartlarını elle yazıyordu.
Tüm gazeteleri satır satır izleyen Kıvrıkoğlu'nun hafızası müthişti. Kolay kolay unutmuyordu. Bir zamanlar İstanbul'da askerlik dersi verdiği öğrencilerinden birini, yazar olarak görünce hemen hatırladı. Özel arşivindeki not defterini çıkarıp kontrol etti. Öğrencisi 100 üzerinden 78 almıştı. Bir davette rastladığında eski öğrencisine ‘‘Dersine çok çalışmamışsın...’’ diye takılacaktı.
KIBRIS'TA SEKEN MERMİ
1993'te orgeneralliğe terfi eden Kıvrıkoğlu için İzmir yılları başladı. Yeni görevi, NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ydı. İngilizceyi iyi bilmesi, bu göreve atanmasında önemli etkenlerden biriydi. İzmir'e giderken yaşamındaki en önemli değişiklik, özel arabasını satmasıydı; bu rütbeye geldikten sonra özel araç kullanması mümkün olamıyordu. Birçok şeye daha az zaman bulabiliyordu artık. Videoların olmadığı günlerde İstanbul'dan getirttiği filmleri de izleyemiyordu. En büyük zevki her fırsatta okumaktı. Sigara kullanmadığı için, okurken sadece kuşburnu çayı içiyordu.
1996 yılında İstanbul'a atanmasının en güzel yanı, 1995'te doğan ikinci torunu Pelin'e yakınlaşmasıydı. Küçük Pelin, ailenin neşe kaynağıydı.
Kızkardeşi Fatma, 1. Ordu Komutanı olan ağabeyini ziyaret etti. Bir cuma günüydü. Makamında oturup sohbet ederken, dışarken İstiklal Marşı duyuldu. Bayrak töreni yapılıyordu. Sesler üzerine Kıvrıkoğlu, yerinden doğruldu, kapalı mekanda olmasına rağmen selam durdu. Fatma da ayağa kalktı. Marş bittikten sonra yeniden sohbete döndüler. Ama Fatma, ağabeyinin bu davranışından çok etkilenmişti...
Kıvrıkoğlu, İstanbul'da yaşarken de eskiden olduğu gibi adını ön plana çıkarmamayı yeğledi. Gazetecilere açıktı, onlarla konuşuyor; ama haber olmayı istemiyordu.
30 Ağustos 1997'de Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atandıktan sonra Kıbrıs'ta yakınında cereyan eden bir olay onu çok üzmüştü. 5 Kasım 1997 günü, KKTC devlet erkanı ve komutanlar, Kıbrıs'ta S-300 füzelerinin imha edilmesi tatbikatını izliyorlardı. Tam o sırada bir M-16 kurşunu Kıvrıkoğlu'nun üç sıra arkasındaki Albay Vural Berkay'ın göğsüne saplandı. 39. Tümen destek kıtalar grup komutanı olan Albay Berkay, dürbünüyle tatbikatı izlerken ayağa kalkmıştı...
Merminin nereden geldiği araştırıldı. Tatbikat sırasında kullanılan mermilerden birinin sekerek protokol çadırına ulaştığı sonucuna varıldı.
Bir yandan da Genelkurmay Başkanlığı'na giden yolda dikkatli adımlarla ilerliyordu. 28 Şubat sürecinin ayrılmaz bir parçasıydı. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında, Fethullah Gülen cemaatinin irtica tehdidi kapsamı içinde görülmesi gerektiği çıkışları ondan gelmişti.
Buna rağmen İslamcı basın, ‘‘Kıvrıkoğlu'nun Batı Çalışma Grubu'nu feshedeceği’’ görüşünü işliyordu. Yorumların ilk adımı, New York Times gazetesinde Stephen Kinzer'in yazısıydı. ‘‘Kıvrıkoğlu döneminde irticaya karşı mücadelenin yumuşayacağı’’ öne sürülüyordu. Onu tanımıyorlardı...
Nitekim Kıvrıkoğlu, Genelkurmay Başkanlığı'nı devralırken, irtica tehlikesine karşı duyarlılığın devam edeceği mesajını verdi. Artık Silahlı Kuvvetler'de 2002 yılına kadar sürecek ‘‘Kıvrıkoğlu dönemi’’ başladı. ‘‘Diplomat Paşa’’ olarak tanınan Kıvrıkoğlu, Silahlı Kuvvetler'in dış ilişkilerine daha fazla ilgi gösterecek...
Hukuk savaşı vermeseydi havacıydı
Kıvrıkoğlu, üsteğmen iken 1963'de İzmit'te nükleer yetenekli Nike füzelerinin bulunduğu komutanlığa atandı. Ancak o yıl alınan bir kararla batarya komutanlığı Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na devredildi. Bataryada görev yapan karacı ve denizci subaylara da havacı üniforması giydirildi. Kıvrıkoğlu da bir yıl mavi üniformayla dolaştı.
Ertesi yıl Harp Akademileri sınavını kazanması yeşil karacı üniformasına yeniden kavuşması demekti. İstanbul'daki Harp Akademileri Komutanlığı'nda göreve başlamasına rağmen Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Kıvrıkoğlu'nun Kara Kuvvetleri kadrosuna geçmesine izin vermedi.
Kıvrıkoğlu, bu karara dilekçeyle itiraz etti. Yanıtın olumsuz olması onu yıldıramadı. Hukuk savaşına girişti. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, üçüncü dilekçeye bir uyarıyla karşılık verdi: ‘‘Dilekçelerinizle üst makamları fuzulü şekilde meşgul ettiğinizden şikayetinizin tekrarı halinde hakkınızda yasal işlem yapılacaktır.’’
Ama dilekçelere devam etti. Sekizinci dilekçesini doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na yazdı. Genelkurmay'dan gelen yanıt, hukuk savaşını noktaladı. Genelkurmay, itirazını haklı bulmuş ve kadrosunun Kara Kuvvetleri'ne iadesini kararlaştırmıştı. İnatla hukuk mücadelesine devam etmeseydi havacı subay olarak kalacaktı. Pilot kökenli olmadığı için en çok tuğgeneralliğe kadar yükselebilecek ve bugün emekli hayatı yaşıyor olacaktı. Hukuk savaşı verirken Genelkurmay Başkanlığı'na giden yolda önüne çıkan engelleri bertaraf etmişti...
KOYU FENERBAHÇELİ
Orgeneral Kıvrıkoğlu da kendisinden önceki Genelkurmay Başkanı İ.Hakkı Karadayı gibi Fenerbahçe taraftarı. 1.Ordu Komutanı Orgeneral Çevik Bir ve eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren de Fenerbahçeliydi. Fenerbahçe'nin kongrede oy kullanma hakkına sahip 5030 üyesinden biri olan Kıvrıkoğlu, takımının maçlarıyla yakından ilgileniyor. Hatta katıldığı kimi küçük toplantılarda yanında küçük bir radyo bulundurup önemli maçları dinlediği de oluyor.