Güncelleme Tarihi:
Yerel Bolu Express gazetesi yazarlarından I.E., 7 Ekim 2007 günü, “Türk, işte karşında düşmanın” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıda, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) milletvekillerinin, MYK üyelerinin ve belediye başkanlarının isimleri tek tek sıralayarak, “Yüce Türk ulusu, işte karşında düşmanın. ‘PKK bölücü terör örgütüdür, onun mensupları da vatan hainidir’ demedikten sonra bunların topu Türk düşmanı olarak bundan sonra ‘sivil yurtsever’ unsurların hedefi olacaktır. Teröristin peşinde koşmaktansa üç-beş mikrobu temizleyip, ‘bundan sonra bir bizden, beş sizden, tamam mı devam mı’ demek gerekir. Bunu yapacak ve diyebilecek yurtsever unsurlar da çıkar elbet” dedi.
TAKİPSİZLİK KARARI VERİLDİ
Söz konusu yazı üzerine o dönemde DTP Grup Başkanvekilliği görevini yürüten Selahattin Demirtaş avukatı Faruk Duran aracılığıyla, Bolu Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Savcılık, takipsizlik kararı verdi. Kararın kesinleşmesi ve iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine Duran, AİHM’e başvurdu. AİHM, başvuruyu, “yaşam hakkı” ihlali yönünden inceledi. AİHM geçen Haziran ayında, Demirtaş’ın başvurusunu oy çokluğuyla reddetti.
AİHM’E TAŞINDI
Kararda imzası bulunan Türk kökenli Yargıç Işıl Karakaş, “çoğunluk görüşüne katılmasına” rağmen yazdığı “mutabık görüşünde” çarpıcı değerlendirmelerde bulunarak, özetle şu değerlendirmelerde bulundu:
“Sözleşmenin 2. Maddesinin (Yaşam Hakkı) ihlal edilmediği yönünde oy kullandım. Ancak davanın sözleşmenin 8. Maddesine (Özel hayatın ve aile hayatının korunması) göre değerlendirilebileceği kanaatindeyim. Bana göre okuyucuya verilen ana fikir DTP üyelerine, karşı şiddete başvurulmasının gerekli ve haklı bir önlem olduğudur. I.E, başvuru sahibini ve diğer DTP üyelerini vatanseverler tarafından hedef alınması gereken düşmanlar olarak tanımlayarak onlara karşı nefreti tetiklemiş ve bu kişileri üçüncü taraflardan gelebilecek muhtemel fiziksel şiddet riskine maruz bırakmıştır. Bu nedenle I.E’nin başvuru sahibi de dahil olmak üzere bir grup insana karşı nefreti ve şiddeti teşvik ettiğini düşünüyorum. Makalenin içinde yer alan söylemler nefret söylemi olarak da nitelendirilebilir.
KORKMAMA ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLANMALIYDI
Daha da önemlisi; Bolu Savcılığı, Düzce Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay’ın başvuru sahibinin psikolojik bütünlüğünün korunması ve korkmama özgürlüğünün sağlanması haklarına gereken önemi vermemiştir. Dahası, yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi I.E.’nin makalesinin yayımlandığı zamanda güvenlik güçleriyle PKK üyeleri arasında binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan silahlı çatışmalar yirmi yıldır devam etmektedir.
HRANT DİNK'İ HATIRLATTI
Ayrıca başvuru sahibinin öne sürdüğü gibi 19 Ocak 2007’de – yani aynı yılın başında – Hrant Dink aşırı milliyetçiler tarafından yürütülen bir karalama kampanyasının ardından öldürülmüştür. Bu bağlamda, I.E.’nin makalesi şiddete ya da nefrete sebebiyet verebilirdi ve başvuru sahibinin özellikle muhtemel şiddete yönelik korkusunun haklılığı ispat edilmiştir. Yukarıdakilerin ışığında, hükümetin başvuru sahibinin özel hayatına saygıyı güvence altına alma yönündeki olumlu yükümlülüğünü yerine getirmekte başarısız olduğu; bu nedenle de Sözleşme’nin 8. Maddesinin ihlal edildiği kararına varmış bulunuyorum.”